- 3166 Okunma
- 25 Yorum
- 0 Beğeni
İSKENDER PALA İLE AŞKIN DERUNUNDAN GEÇMEK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İSKENDER PALA İLE TANIŞMA
İskender Pala öyle uzak bir isimdi ki bana. Hatta ilk duyduğumda aklımda bu ismi tutmakta zorlandım. Tıpkı şu an kitaplarını elimden bırakmakta zorlandığım gibi. Çocukluğumuzda Kemalettin Tuğcu, Ömer Seyfettin okuyarak büyüyen bir nesildik biz. Genç kızlık yıllarımızın ise Pembe Dizileri vardı. Ardından psikoloji kitap yazarları bir dönem geldi kitaplığımızın başucuna oturdular. Annelikti öğrenmek istediğimiz öğretecekler diye dört elle sarıldık. Sonuç acımakla acınmışlıktan, onura biçtiğimiz paha kadar değer görememekten kurtulamadık. Pembe rüyalarımız hayatın sert rüzgârları arasında toz duman oldu. Sarıldığımız psikoloji kitaplarına inat istediğimiz kıvamda anne baba olmayı becerememenin fiyaskosu da cabası…
Açtık gerçekten okuyacak güzel kitaplara. Eksikliği artık anlayacak olgunluğa erişmiştik; okuyacaklarımız gerçek olacak, düşlerimize hitap edecek her şeyden önce temiz olacaktı. Yeğenimdi bana; “ Hala madem aradığını bulamadın İskender Pala oku” diyerek bu güzel kalemi ilk tanıtan. “Olur, alıp deneyeyim” dediğimde Malatya’da telefonun diğer ucundaki ses “Alma halacığım; ben her kitabını en az iki üç tane alırım elimde okuduğumu gören olursa; isterse vermesem olmaz, dönmezse benim için çok kıymetli ben de yedekleri var nasıl olsa, sana kargo yaparım” dedi. “Olur” dedim. Dedim ama bekleyemedim. Okumak, ama kitap okumak arzusu beni bir kitapçının kapısından içeriye sürükledi. Okuma saatimizdi o gün okulda ve ben 6.sınıf öğrencilerle ders yapacaktım. Kitab-ı Aşk çantamın içine yerleşti. Çocuklar okurken ben de göz atarım düşüncesindeydim. Ve sabırsızlıkla kitabı okuyacağım ders saatini bekledim. Üçüncü ders saati…
Çocuklar okumaya başladı ben de beraberinde.. Çocuk bu nihayetinde on beş dakika geçti, geçmedi kıpırdanmalar, gülüşmeler başladı. İlk sayfadan itibaren beni saran kitabın sunduğu huzurlu efsun, seslerle bozuluyordu. Ben de onlara madem konuşacaksınız elimde müthiş bir kitap var, yeni aldım çok güzel bir hikâye okuyordum isterseniz sesli okuyayım sizlerde beni dinleyin diyince sesler azaldı. Okumaya başladım.”Pervanenin Kanatlarında”
PERVANENİN KANATLARINDA
Satırlar arasında gezindikçe güneşe “ Ya doğ, ya doğayım ” diyen güzel Tiryandafila’yı Tuna nehrinin o muazzam manzarası eşliğinde Ebubekir Efendi ile beraber tanıdık.” Ya çiğneyip geçersin, ya selamımı alırsın ”diyen Ebubekir Efendinin selamını, Tiryandafila’nın alması için içimizden dua ettik. Aşkını gazellere dökerken Ebubekir Efendi’nin mumunun etrafında alevlere kapılan pervane gibi içten içe aşk ateşi ile yanışını bir hüzün deryasında beraberce hissettik. O pervane sınıfta olsa inanın kanat sesleri duyulacaktı. Aşkın derunundan Kitab-ı aşkla geçiyorduk. Aşkın kemale ermesinin her bir aşamasını satır satır yaşadık. Rahip Petraki’den kızını Allahın emri iki ,peygamberin kavli ile istedik. İnci taneleri ile yürekten dökülen gazellere Tiryandafila’nın tepkisini soluksuz olarak bekledik. Dört yıl bu aşkın çilesini beraber çektik. Zaman içinde aşkına karşılık veren Tiryandafila’nın tam otuz dokuz mektubu ile beraber gönderdiği otuz dokuz inci tanesini her bir taneye yazılan otuz dokuz gazeli öğrendik. Kırkıncı mektup, kırkıncı gazel sırdı. Ta ki bir gün Limni’de çeyrek asır sonra Rahibe Despina Anne olarak, Ebubekir Efendi ile Tiryandafila’nın yolları çakışıncaya dek... Kırkıncı inci, kırkıncı gazel. Hayatını kurtarmak isterken aşkı uğruna Despina Anneyi Ebubekir Efendi ile beraber biz de gözyaşlarımızla toprağa verdik…
Sınıftan çıt çıkmamıştı. Çocuklar ertesi gün aldıkları “Kitab-ı Aşk” kitaplarını bana özellikle göstermeye geldiler.
İskender Pala kitaplarına ulaşırken ki arzularımdan biri idi temiz kitap..Tertemiz ve aşkın en yalın haliydi sayfalardan dökülen.” Gel ey Sevgili bir huzmecik bahşeyle asi ve aciz üftadene ve umut ver peykin olmaya teşne kem zerrene. Aşkları unutan bendene, aşkını unutturma” Satırlar, satırlar… Aşkın her halini son olarak en yaman halini anlatıyordu. Aşkları unutan bende ben idim. Bana aşkını unutturma diye seslendim beraberinde. Ardından sevgiyi hatırladım. Demişti ya İskender Pala “Sevgi sınanmaktı adl-i ilahi’de ve sınavı geçmekti ercesine. Sevgi tevbe idi Nasuh kisvesinde, bir dirilişti nefsi öldürerek. Sevgi iyi bir ad bırakmaktı fena yurdunda”
Çok soruydu beraberinde kendime sorduğum ” Çorak vadilere yönelmişse sevgilerimiz, çevremizi kandırmıyorsa sulara, içimizde akan Nil olsa ne?!..”
Sorumun cevabı korkunçtu gözyaşlarım arasında kalbim haykırıyordu “Yalan, yalan, Vallahi yalan…” Ne yalanlara kapılıp, ne yalanları sevmişiz. Zerreyi, misali dağlara yükleyecek gözü nasıl edinmişiz, bilmemişiz. Ve aşkla akan nehirleri çöllerde kurutmuşuz. Teşekkürler İskender Pala… Kendimle, beni yüzleştirdiğin için. ”Bir kuru yakınlaşmayı ilgiyi arzuyu aşk sanarak yaşanılan ömür adına vaveyla veva esefa!...Bir Cemal’e kul,bir Ahmet’e köle,bir Leyla’ya deli ve bir ışığa pervane olmayanın aşkı mı vardır,ya aklı mı vardır ki!..”
Hazindir ama ne aşkımız, ne aklımız varmış. Aşkın derunundan İskender Pala ile geçerken gördük ki; çevremizde oluşan yapay bir gölün beş on galonluk suyuna, okyanus altı güzellikleri feda etmişiz. Ondanmış içimizi saran kasvet, ondanmış aldanışlığımıza yanışımız. Küçücük bir pencereden bakmışız, hiç şahikalarına çıkmamışız evrenin..Kuş gözü kadar bile görememişiz aşk içinde aşkı. Heyhat yazık olmuş bize, yazık etmişiz kendi kendimize…
ŞAKAYIK
Aşk uğruna ölmek mi amaçtı, uğrunda ölünecek aşkı bulmak mı nasıldı yaşadığımız aşklar? Yazar demişti ya “Aşk dışardan bakıldığında delilik ama içine girildiğinde akla ihtiyaç göstermez olur.” Böylesi bir aşka yeteneğimiz var mıydı? “ Ruhumuzu karşımıza alıp bir kaya parçası gibi kabalıklarında ve fazlalıklarından yontabildik mi?” Yoksa o kabalığın kalabalığın ortasında civarımızı kuşatan aşk sandıklarımızca ne kadar hırpalandık.
Efendiler efendisinin hadisi ile bu defa gözlerimizi açıyor İskender Pala; ”İnnema’n-nisa şakayıku’r-rical: Şüphesiz kadın, erkeğin şakayığıdır.”
Şakayık… Gelincik çiçeği… Kırların narin, hassas, kırılgan süsü… Bir yaprağını kopardığınız da dört yaprağından üçü kendiliğinden kopar, elinizin en ufak hoyrat dokunuşunda zedelenir, canlılığını kaybeder ve solar… Kaç kadın, erkeğinin şakayığı olabildi. Kaç erkek kadınını bir şakayık narinliğinde görüp bağrına basabildi. Ben kendim dâhil olmak üzere rastlamadım çevremde… Kaç kişi sevilmenin mutluluğunu sevenin gayreti ile yaşayabildi.
Zamane aşklarının kontrolsüz yakınlığı merak hasret özlem denilen duyguları yaşatmadı ama bizler yaşadık sandık. Aşk bir düşüncedir der İskender Pala; bu yakınlık iç içelik karşısında âşık olduğumuz kişiyi düşünmeye fırsat bulamadık. Aşkı enflasyon kalabalığı içerisinde yaşadık sandık. Ucuzlattık, ucuzladık.
AŞK BİR DÜŞÜNCE
“Ti esti to kalon” birkaç bin yıl önce platonun sorduğu bu soruyla İskender Pala “mutlak güzeli” bize sunuyor.Ne muazzam bir tarif ve güzelin en son adresi bulunduğu noktaya bizi nasıl vardırıyor.Beraberce güzeli bulalım ufkumuzu hazır açmışken bu büyük kalem.Güzel ben, sen, daldaki mavi kuş ,deniz, derya, ot ,çöp ,böcek mi, tepesi karlı dağ ,kardelen,ebem kuşağı, berrak akan dere mi?..Annen mi, evladın mı, yarin mi? Güzel olan nedir sorusuna kendi cevabımızı verebilsek nerede buluruz güzeli..
Gönül diyor Sayın Pala güzelliğin adresine …" Güzel insanları konuk ederken dünya ne çoktu güzellik. Onlar gittiler renk yitti, ahenk bitti, güzellik kayboldu bestelerimize şiddet doldu, tatlı dil hayal oldu, gönüller güzelden uzaklaştı, gönüllere kin bulaştı. Güzellik atıldı, kaşlar çatıldı, geleneklerden kopuldu, kültür güzellikle olan bekasını yitirdi, deforme oldu. Güzel gönle düşerdi. Güzellikte Gönül Çalab’ın tahtıydı. Güzel’i aramayan iki cihan bedbahtıydı.."
Ne bedbahtık biz. Aşkı ararken Güzel’i aramak kaçımızın aklına geldi iki cihan saadetinin yolunun bir olduğunu aynı kapıdan geçildiğini bilebilmiş miydik heyhat… Bir yüzü güzel, bir endam, bir söz, bir çiçek... Nelere kapıldık biz? Gönlün içine girip Güzel’i görmeyi hiç akıl edemedik. Gönülde Çalab’ın yerini o yerin bize getirisini hesap bile edemedik. Bir kuru resme kapıldık gittik.
Geç mi? Değil diyor İskender Pala, kitaptan aynen aktarıyorum ne anladığımı yorumlamak, ne bir cümle atlamak istemiyorum bu bölüm için; ” Gel kardeşçiğim, gülümseyelim ve güzellikleri görelim. Bıçağın ucuna sunulmadan ariyet (Eğreti, ödünç) güzelliklerimiz ve dönülmeyen yola çıkmadan benliklerimiz mahşer mahşer yağmalanan imanlarımızda surlarını güzellikle örelim. Duyarak ve düşünerek, her ikindi güneşinin lirizmi gibi, her dolunay akşamının romantizmi gibi güzelliğe bakalım ibretle ve içimizde büyüsün güzellikler. Seste biçimde ve boyada hakikatin güzelliğine bırakalım kendimizi. Mutlak Güzel’den renk devşirelim.
Allahtan daha güzel boyası olan kim? (bakara 138)
GÖNÜL ÇALAB’IN TAHTI
Gönlüm;
Evim, ocağım, yurdumsun!
Dışında olmadığım, içinden çıkamadığım. Tozunu silmeye yetişemedim yıllar yılı; pasını silmeye asırlar boyu. Bekledim, hep bekledim taze toprak kokusunu getirecek rahmetini tecellinin. Anahtarını kaybettiğim günde düştüm yollarına derbederler sürgünlerin. Sırçadan nazargahı idin rahmanın, kırmaya kıyılamayan. Sengsare düşürdük seni.
Hak bir gönül verdi bana, ‘Ha!’ demeden hayran olur
Sılam, memleketim, vatanımsın hem.
Bir türlü kavuşamadığım, kavuşmaya doyamadığım. Kıble sabalarının halvetiyle açan yediverenim. Karanlıkların ardında uyandırmadan kimseleri, uyandırdın sevgimi; gecelerimi yıkadın, dolunaylara doldurdun.
Şam-ı gamda cilve-i didar umarsın ey gönül
Hasretim, hicranım, firkatimsin.
Aramadan bulduğum, yola koyulmuş göçüm. Mekke’de hüzün yılımsın aç ve susuz; ebu Talip ve Hatice’siz. Bedir’de bir söz: ‘denize girsen seninle gireriz’ ve Akabe’de yeminlerin en şahanesi, can verip cennet alma üzerine. Gecelerin hâkimi, gözyaşlarının pınarı. Efendimsin…
Ateş-i aşkınla gözyaşın şarab eyler gönül
Hayatım ömrüm, varlığımsın.
Sütten kesilmiş bebeklerin merhamet umudu, hesap gününe hakim efsaneler güzeli. Matarasında ab-ı hayat içen süvariler serdarı. Sevilmeye şayeste dilberim, kuşkulardan arındırılmış günaydınım. Güzellik mushafının sernamesi, ilk nur.
Gönül derler ser-i kuyunda bir divanemiz kaldı
Aaaaahh, gönül!.. Yaralım, bimarım, hastam.
Merhemine koştuğum, zehriyle düştüğüm. Beşeriyetimin pervasız ayinlerinde kurban olanım. Aşk sultanıma ortağ, gam ordusuna karargâh. Sadağımda zehirli peykanımsın gamzelerden; küplerinde köpüren pahalı şaraplara ödediğim pahasın ruh iklimlerinde. Uğrular eline tutsak şehzadem. İkiye bölünmüş varlıkların madde ile tartılan manası. Hani ya, ‘mal da fayda vermez o gün, oğullar da; halis ve pak bir gönül ancak…’
Gönlüm, hafakanlar ile dalgalanan bayrak
Çilem, acım, kederim! Gönlüm!
Sustukça hoş geçimlim, dile geldikçe parlayan alevim. Kopup saçılan gerdanlığında soylu nedimelerin, savrulan incileri yere hüzünlerimin. Hüzzamlarla bağlayan cümle neşidelerimi; çığlıksız uyanılan düşüm. Notre Dame’ın gizleyen kendini ve Dulsinea için dövüşen yel değirmenlerimle. Titrek ellerimde bir dolu pemane… Dağların bile yüklenmediği o ağır yük…
Gönüldendir şikâyet kimseden feryadımız yoktur.
Ah gönül!
Rüyam, hayalim, hülyam.
Sellerle kaybettirdiler izini ilkin ve iz sürmeyi unutturdular bana. Ateşini külde sakladılar ve külü ateşe koydular. Seninle yaşadığı kadim medeniyeti arıyor şimdi bir millet ve Simurglar akla mağlup, maddeye tutsak. Kaf’dağı’nda nöbeti ifritler tutuyor; üftade sultanların saraylarında ötmekte baykuşlar. İkiye bölünmüş varlıklarımız ve yalnızca maddeyle tartılıyor hayat. Cılız başaklar semiz başakları sarıyor; zayıf, gürbüzü yutuyor. Ellerinde iksir taşıyan güzeller büzülmüş loş ve kuytu parmaklıklar ardına ve sevgisizliğin avuçlarından boşalan enginlerde pusulasız kadırgalar misali çalkalanıyor beşer.
Neler çeker bu gönül söylesem şikâyet olur.
Esenliğim, sevincim, neşem.
Tur Dağı’na giden Musa’m, Nuh gemisine dönen güvercinim. Orta çağdan kalan iyimserliklerin solgun baharı, düşümde her gece gördüğüm kelebek. Biliyorum, yol tenha, dal mecalsiz ve su durgun; çiçeğin rengi solmakta, şarkısı sona eriyor kuşların. Bir medeniyet, durgun havuzlarında yaktığı aklının kara dumanlarına bürünüp mersiye okuyor ardından şimdi senin. Ey gönül medeniyeti!.. Sevgisizlikler, zulümler, kötülükler sardı yokluğunda çevremizi. Ama biliyoruz ki biz, sen yaşıyorsun hala ve ısıtıyorsun bedenimizi, ışıtıyorsun ruhumuzu. Sensiz olmuyor mirim, sensiz olmuyor.
Hem kadeh hem bade hem bir şuh sakidir gönül
Gönlüm! Aziz dostum!..
Nerelerdesin, ya dön artık yurduna; ya iki satır yaz bize….
Neresinden kessem, neresini eksiltsem bu satırlar günlerce beynime yüreğimce haykırıldı. Yurdumuzu unutmanın eksikliğiydi bizi darlara salan, sürgün eden kendi kendimize gurbet eden. Dedim ki kendime; gönlüm üzgün kopup gitmişim bir yerlere... Sanki gurbete düşmüşüm gibi. Bir an gelir düşeriz içimizdeki gurbete. Ben kendi içimde gurbetteyim bu gün . Asıl vatanımı, insanlık menzilimi aramakla mükellefim. Gurbet elde acılar katmerlenir, çok olur. Kimsesizlikten öyle bir dolaşmışım ki kendi kendime. Bir ara baktım ki içime, ben kimsesizlikten dolmuşum, içim ondan ağlamış hayli zamandır. Hâlbuki Dost’tan bir haber sormayı akıl edebilseymişim gönlüme... Meğerse ben hiç kendime kalmamışım. Ömür verilirken kişiye müjdesi de verilmemiş midir? Tadı da verilmiştir. Hep tatlı olacak değil ya nasibimiz. İhtiyacımız olan tatlıdır da, acılarda bize ihtiyaç değil midir? Şükürler olsun yine de acısıyla, tatlısıyla nasibimize düşene… Hamdolsun bildirene, öğretene. Allah razı olsun hissettiren kalemden de…
GÜL DEYİNCE KALEM ELDEN DÜŞÜYOR
Yine İskender Pala ne güzel bir başlık atmış bu başlık bile başlı başına bir derya gülü tarife ne hacet ne çiçektir biliriz. Ve anlatmaya devam ediyor. “Gül deyince kalem elden düşüyor” . Ne muazzam tarifler... Ardından Gül’e sesleniyor ki, ne sesleniş... Var mısınız dostlar, bir gönülden seslenelim O’na ola ki “ Ben cenneti istemem ümmetim girmeyince.” diyen, Güllerin Efendisi gönül sesimizi duyar.
“Şikayet değildir kastım Gül’üm cür’etim içimin yanışından .Gülistanlarda savaşanlar var,bülbüller kurşuna dizilip, kefensiz gömülüyor.Hiç bugünkü kadar yakışmadı Kabe’ne siyahlar ve biz seni hiç bugünkü kadar özlemedik.Varlığa bir Gül ise sebep,kokusundan ve renginden nasıl duralım ayrı?!..
Ebedi gülşeninde tek ayak üzre duracak bir yerde vermez misin bize Gül’üm?!”.
Kokusu güllerin bağrında saklı olan
Sonsuzluk sende;
Anlat bana sende sonsuzluğu bileyim.
Göster gül bahçelerini, izin ver gülşeninde öleyim
İçimde ezelden var olan aydınlığım
İnşirahım ol doğ kalbime
Göster cemalini bir seni bileyim
Gel ey Sevgili
Gel ey MUSTAFA…(SAV) .
Dedim ben de yazarın eşliğinde… Teşekkürler İskender Pala. Teşekkürler seslenişimize ettiğin rehberlik adına.
AŞK… EZELDE BİR MERHABA İDİ;
HALA Kİ ODUR…
“ Elstü bi-Rabbiküm” diye sorduğunda RAB
“Kalu:Bela!”
Cevabını verdiğinde yaratılacak tüm ruhlar, Ezel meclisinde... Ezel Bezmi mi? Varlığın ilk toplantısı, ilk buluşma, ilk sözleşme anı işte.. burada tüm ruhlar; aynı zamanda verdikleri bu söze biri birlerini şahit tuttular.
İskender Pala burada bu mecliste Ahmet Paşa’nın bir beyitinde dillendirdiği gibi Aşık, güzellerden bir güzel kendine ararken kendine, Ahmet Paşa da ruhlar âleminde bu olaya şahit olmuştur. Aşık, o mecliste iken gözleri öyle bir çift gözle karşılaşacak ki," Bu gözler yalnızca bir an için Ahmed’in canına değip geçti" diye bize anlatır ve ilave eder ; Ahmed’e ne olduysa o an içinde olmuş, o an, O güzellik karşısında mest ve hayran olup, kendini kaybetmiştir.Aradan milyonlarca yıl geçecek Adem ile insanoğlunun dünya macerası başlayacak ve onbinlerce yıl geçip, Ahmed’in ruhu bir bedende dünyaya gelecek.Ancak bu bedende ki Ahmed’in ruhunun ezeldeki mest ve sarhoş oluşu, hiç geçmemiş olacaktır.Ahmed o ezel gününde gördüğü güzelin aşkını kendine zoraki kader edinip, dünyayı da, onun uğrunda her türlü belalara sıkıntılara acılara katlanıp ,aşığına mest ve hayran yaşayıp gidecektir diye anlatır bizlere.
Fatih ‘in veziri Ahmet Paşa’nın bir beytinde ki derin manayı almış yukarıda dilim döndüğünce özetlediğim kısımda anlatmış ünlü yazarımız. Aşk, sadakat ve tutarlılık adına.
“Canıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yar”
İşte Ahmed işte aşk… İşte elest bezminde verilen söze sadakat, işte tutarlılık… Sorgulatıyor bize bizi burada ünlü yazar... Ya biz ?!...
Hepimiz orada verdiğimiz sözü çoktan unutmadık mı ? Kendimize (masivadan, paradan ihtirastan, gurulardan, maldan, mülkten vs.) yüzlerce tanrılar edinmiş durumdayız sorgusunu kendi şahsında hepimize soruyor.
“Neye tapıyorsan putun odur “ der çok sevdiğim Allah’ın bir veli kulu, bunu böyle anlatmıştı bir gün bize. Tapınmıyoruz demek, inkâr etmek ne fayda... Hayatımızın önceliklerine bakalım Bezm Âleminde edindiğimiz aşkın zerresi var mı üzerimizde? Nice putlar edindik, evlat, mal ,mülk ,,mevki ,etiket,para, eş…Ne çok yazık ettik kendimize, asıl kendimize ihanet ettik en başta. Vah bize, vahlar bize!…
“Elestü bi-Rabbiküm”
“Kalu:Bela!”
Derken evet anlamına gelebilecek binlerce kelime varken kul evet anlamı taşıyan“BELA” sözcüğünü seçmiştir. “ Kul belayı isterse, Allah neden versin ki?!...Velev aşkın belası da olsa…”
Boşa dememiş büyüklerimiz " Arayan belasını da bulur, Mevla’sını da…"
Son kısımda yazımın yine Bezm Âleminin ayrıntılarını okuyalım Sayın Pala’dan: “ Ezel Bezmi öyle bir meclis idi ki orada yan yana olanlar, yakın olanlar birbirlerini görenler, birbirleri ile konuşanlar bu dünyaya geldiklerinde de buluşur veya konuşurlar. İnsanlar arasındaki çağ farkları, uzaklık ve yakınlıklar ile biganelik ve aşinalığın temeli işte o ezel gününe dayanır. Bu durumda dünya, ezelde yazılanın vuku bulduğu (kaza) bir duraktır; o kadar…”
Şimdi şu satırları yazarken bu güzel kaleme, Sayın İskender Pala’ya seslenmek geldi içimden. Sayın Pala şu kaza’da buluşmak var mıdır acaba..Sizinle de tanıştık mı Bezm Aleminde? Bir gün yollarımız sizinle de çakışır mı ola... Kim bilir nasibi ezelse mukadderat en Emin olanın elinde. Ben gönülden inanıyorum buna . Bir selam, bir merhaba da benden olsun size. Aşk deryası nasibimiz olsun dileyerek, bir gün sizinle de şu fenada buluşmak arzusuyla…
Perihan TUNÇOK KILIÇ
ESMİZE 9 NİSAN 2011 İZMİR
Yazımı güne getiren seçici kurul üyelerine tüm okuyan yorum bırakanlara yorum bırakmasa da okuyarak vakit ayıran tüm dostlara sonsuz teşekkürlerimle beraber saygılarımı sunuyorum...
YORUMLAR
iskender Pala"nın özünde önce bir Asker olduğunu düşünüpte böyle bir enginliğe erişmesi çok daha başka türlü analiz edilip derun düşünülmeli ve günümüze şöyle gerçekci bir bakış atmalıyızdır diye düşünüyorum...
hizmet etmek var bir de hizmete hizmetcilik etmek var...İskender Pala her şeyden önce edepli bir sünnet hizmetçisi olmayı başarmış vicdanlı bir Askerdir.
Allaha ve Rasulüne duyduğu o engin sevgi ve saygı ona inanılmaz bir tevazu ve hüsniyet kazandırıp onun elinde tuttuğu namlusunu gül tohumları ile doldurup bütün bütün kurşun yerine gül yağdırmasına sebep omuştur..
İskender Pala gerek hayat ve gerek görevlenrinden dolayı ciddi anlamda hizmet edip özellikle gençliğe ve edebiyata çok daha başka bir pencere açmış ve düşünceyi nev/bahara taşımıştır..
kaçırdığım bir yazı olmuş ve bu gecikmişlik içinde yazabildiğim yalnızca bir kaç şahsi düşünce oldu...
hakkıyla hak etmiş ve yerini almış görmek mutluluk verici....emeğinizi kutluyor saygı ve dualarımı sunuyorum...
gününüz aydın ve hayırlı olsun...
Esmize - Perihan Kılıç
Merhabalar Perihan Hanım,
Bugün kaç kez geldim.Okudum okudum gittim inanın hatırlamıyorum sayfanıza.
Öncelikle böylesi değerli bir yazarımızı tanıttığınız için kalbi teşekkürü borç biliyorum şahsınıza.
İskender Pala Hocamızı öyle güzel anlatmışsınız ki.İnanın söyleyecek söz kalmamış.Bende eserlerinin müptelasıyım.
Divan edebiyatını yaşatan yegane ustalarımızdandır.Bu konuda tezi bile vardır.Divan edebiyatını bana sevdiren kişidir aynı zamanda da.
Değerli yazınızı ve asil yüreğinizi tüm içtenliğimle kutlarım.
Selam, sevgi ve saygılarımla.
Esmize - Perihan Kılıç
yoruma içtenliğe samimiyete sonsuz teşekkürlerimle saygılarım sevgilerimle
Özenli ve emek verilmiş bir yazı.
Güne yakışmış sevgili Perihan Hanım,
Emeğinizi ve başarınızı alkışlıyorum
Tebriklerimle:)
BANU ULUDAĞ tarafından 4/10/2011 9:44:07 PM zamanında düzenlenmiştir.
Esmize - Perihan Kılıç
Çok emek vererek vererek yazmşsınız. Bu değerli paylaşımınız için çok teşekkürler, önerdiklerinizden birini alıp okuyacağım..
Sevgilerimle..
Esmize - Perihan Kılıç
Şuan Uşak üniversitesinde görev yapan Prof.İskender Pala İstanbul Ünv.nin yetiştirdiği bir edebiyat adamıdır.Asker kökenlidir.Yayımlanmış onlarca eseri vardır.Divan edebiyatında uzmandır.İstanbul'da haftada iki kez Düzenli olarak Altunizade ve Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezlerinde Divan Şiiri Saati adı ile etkinliklerde bulunmaktadır.Zaman gazetesinde de düzenli yazılar yazmaktadır.
Güzel yazınız için tebrikler efendim
Esmize - Perihan Kılıç
Perihan kardeşim inşallah bu kitabı en kısa sürede alıp sindirerek okumak istiyorum.Yazınız da öyle inciler sermişsiniz ki satırlara bunu bir kaç kez okuyup,keyfine varmak gerek.
Çok değerli bir çalışma candan kutluyorum, selam ,sevgi ve dualarımla.
Esmize - Perihan Kılıç
handan akbaş
sizin bahsettiğiniz yazar gibi inşallah bir günde sizi yazanlar olur esmize kardeşim....güne düşen yazınızı kutluyorum saygılar
Esmize - Perihan Kılıç
Bence siz değil!
İskender Pala hayıflanmalı sizinle tanışabilirmiyim diye.
Hatta benimle, hatta Toynak beyle ve diğerleri ile.
Hayat iki kefesi olan bir ölçü aletidir.
Bir kefesinde siz, diğer kefesinde karşınızdakiler vardır.
Diğer kefeye koyduğunuz her ağırlık sizin kefenizi aşağı çeker.
Sonuçta İskender pala sizin benim ve diğerleri gibi bir beşerdir.
Ulaşılmaz kılmanın ve gzöde büyütmenin anlamı yoktur...
Edebi anlamda, ben sitemizde bulunan "Oflu" hocamızı, İskender Paladan edebi anlamda daha önde tutarım...
Yazınız emek açısından takdire şayandı...
Tebrikler
Son bir not: "GÜL DEYİNCE KALEM ELDEN DÜŞÜYOR" bana "yar deyince kalem elden düşüyoru hatırlattı" !
Size hatırlatmadı mı?
Esmize - Perihan Kılıç
Oflu hocamızı hemen notlarım arasına aldım okuyacağım inşallah eminim bu sitede çok güzel yazan kalemler var ama hangimiz bir kitap yazsak bu şekilde defalarca baskı yapabiliriz biraz şans biraz kalemi kullanabilmek..güzeldir kalemi bana göre Pala'nın tabii güzellik göreceli bir kavram şahsiyetini bilmemekle beraber yazdıkları ile örtüştürünce güzel mesajı alınıyor.
haklısınız Yar deyince kalem elden düşüyor çok benzerlik taşıyor.Çok sevdiğim bir şairdir Karakoç.sanırım burada aşkı kalemin ucunda taşımak etken ya da etkileşim hepsi olabilir..beşeriyet hepimizin etiketi bu konuda da haklısınız gözde büyütülen şahsiyetten ziyade ifadelerdeki zenginlik ki yiğidi öldür hakkını yeme sözü ışığında gerçekten zengin derin ve hoş akıcı bir uslubu vardır...
ayrıntılı yorumunuzla getirdiğiniz bakış açısına ayrıca teşekkürlerimle saygılarımı sunuyorum...
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
handan akbaş
handan akbaş
Esmize - Perihan Kılıç
Yazar hakkında bilgim; Zaman gazetesinde Kültür-Sanat sayfasında köşe yazıları yazdığı ile sınırlı. O yüzden, hakkında görüş bildiremiyorum. Ancak paylaşımızdaki özen, anlatımınızdaki akıcılık kırmızı kurdelayı fazlası ile hak etmiş. Kutluyorum.
Selamlar, sevgiler.
Esmize - Perihan Kılıç
Perihan kardeşim güne gelen yazınıza tebrikler, yazınız çok emek verilerek yazılmış.Okumaya yetiştiremedim, yarın inşallah okuyacağım, selam ve sevgiler.
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
İskender PALA...Son dönem edebiyat kahramanım benim...
Siz de çok güzel bir dille anlatmışsınız...Uzun olmasına rağmen keyifle okudum.
Geçen yıl ne yazık ki çok istememe rağmen fuar etkinliklerine katılan sayın yazarı görmek nasip olmadı. Bu sene tekrar davet edilmesi için gerekirse başkana yalvarabilirm:)
Emek kurdela takınmış, ne güzel...
Tebrik ediyorum....
Esmize - Perihan Kılıç
Aynur Engindeniz
bana hala uzak
kanım hiç ısınmadı Pala'ya
biraz fazla narşist geldi...akbudundan oluda karabudunu hakir görür gibi bir izlenim bıraktı bende
kendisinede söyledim
kurgundur dedi
yanı yıldızımın barışmadığı ilk ve son şair...
emek verip yazmışsın kardeşim okudum yorumladım
soyuma sövenleri bu sıralar eskisi gibi bağışlayamıyorum
yüreğine sağlık
sevgiler saygılar
Esmize - Perihan Kılıç
Dolu dolu bir sayfa ve çok şey buldum kendi adıma
Paylaşım için teşekkür ederim arkadaşım
sevgimle
Esmize - Perihan Kılıç
'''Ne kadar çok severdim kemelalettin tuğcunun kitaplarını biz 6 kardeştik en büyükleri bendim..gündüz okul ders ve kardeşlerime bakmaktan kitap okumaya vaktim olmuyor du bende geceleri gaz lanbasıyla yatağımda okuyordum ..şimdi aklıma geldi annem bağırması ... Hadi uyu artık ne günlerden bu günlere geldik perihanım nasıl güzel eleştirip yorumlamışsın ki hemen alıp okumak istedim çok sağ ol tşk arkadaşım...
Esmize - Perihan Kılıç
Kesinlikle tam donanımlı dolu dolu oldukça zengin bir çalışmaydı
ki konu İskender Pala ile bağlantılı olunca da tadına doyulmaz bir paylaşım olmuş...
kutladım çok değerli kalemi...
sevgimle...
Esmize - Perihan Kılıç
Bu kadar detayla işlenen bir kitap eleştirisi için ancak teşekkür ediyorum. Okurun damağında kalan bir parmak bal.
Baştaki not, düşünenler için oldukça güzel kapılar açacak cinsten doğrusunu isterseniz.
İnsanın sevdiklerine duydukları özeni görüyor okur çalışmanın son noktasına kadar.
Özgün fikir eserlerinizden aldığım keyif bir yana aslında kaleminizin her anlamda yatkın olduğunu görüyoruz çalışmalarınızda. Aynı isimden devamla diğer çalışmalarınız arasında ara ara böyle kitap eleştirilerinize de yer verebilmenizi isterdim doğrusu.
Selam ve sevgimle sevgili Esmize.
Esmize - Perihan Kılıç
Dediğiniz gibi Kemalettin Tuğcu kitaplarıyla büyüdük .Ben genelde isimleri unuturum.Gördüğümü kesinlikle unutmam.Fakat unutmadığım bir kaç yazar arsında İskender Pala.
Herkesin okuması gerektiğini düşünenlerdenim.Çok güzel paylaşım.
Tebrikler ve sevgiler