İHTİMAL
Pencere açık. Kulağım şehrin sesiyle şenleniyor. Sabah apar topar uyandım. Sıcak havada vücuduna değen soğuk buzun o ilk tepkisini gösterenler gibiydim sabah uyandığımda.
Yalnızım. Pencereyi kapatsam ve şehrin sesi kesilse bu “yalnızım”ın anlamını daha iyi hissedeceğimi geçiriyorum içimden. İçerisi, bakınca insanın uykusunu getiriyor. Zaten bütün gün yürümekten, bir oraya bir buraya koşmaktan yoruldum. Yatağım uzak değil. Birkaç adım attım. Yatağa uzanıyorum. Uykum var...
“Kapı açıldı. Karanlıktan görünmüyor kimin geldiği. Seçemiyorum. Hayır, hayır hayır olamaz bu. Bu sen olamazsın. Nasıl buldun burayı? Saçmalık bu . Nereden biliyor? Biliyor mu acaba?
Işığı açıyorum. İnanamıyorum. Sensin işte. Yine çok güzelsin. Sarılıyorum ama korkuyorum da. Ya yanlış anlamışsam. ’Sonunda buldum seni’ diyor. Sarılırken da çok sıkıyorum karşılık verir gibi. Sonra bırakıyorum sarılmayı yavaş yavaş. Gözlerimiz birbirini anlıyor. Elinden tutuyorum. Pencerenin kenarına götürüyorum onu. Başını göğsüme yaslayıp beraber izliyoruz şehri. Bir yıldız buluyoruz. Bu artık bizim yıldızımız. Parlak ve sempatik. Her şey o kadar güzel ki inanamıyorum.”
-Oğlum gelmiyor musun? Meyve hazırladım.
Annemin sesi. İyi ama..... Hayır, hayır, hayır. Çok geçmeden farkediyorum gerçeği.
-Tamam anneciğim geliyorum, bir dakika.
Pencereye doğru yürüyorum. Ankara’yı izliyorum. Çok güzel bir rüyaydı. Seni seviyorum diyorum içimden. Ankara’yı seviyorum çünkü sen varsın. Kızılayda dolaşmayı seviyorum çünkü sen de orada bulunmuş olabilirsin. Bahçelievlerde oturup bir şeyler içmeyi seviyorum. Çünkü sen de orada Bir şeyler içiyor olabilirsin. Gezerken seninle tesadüfen karşılaşma ihtimalim olduğu için seviyorum Ankara’yı. Bir film de diyor ya “Olamaz mı?-Olabilir...”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.