Birikim nedir, nasıl bir şeydir, neye yarar
“Damlaya damlaya su gölü olur, kimyasal atıklarla su ölü olur."
“ Saklama samanı inekler yesin, sütü tavuklardan mı sağacağız, anacım.”
Gibi atasözleri, biriktirmenin ne kadar güzel bir şey olduğunun gelecek neslin kulağına piercing olarak tutturulması, akıllara mandallanması hüsnüniyetiyle söylenegelmiştir.
Atalarımız zamanında bilgiye ilime bilime lüzum yok muydu? Onlar sap saman gölde su biriktirene kadar, bilgi biriktiremezler miydi? Elbette biriktirirlerdi.
Ama onlar;
“Bil bil aklını sil, silemezsin dürter durur, aklın kudurur..
Len bilen ölmemiş mi leen.. Yedi bebeyi bilgiynen mi besleyeceyiz leen..
biz işimize bakalım.. Kalk hanım öküzü sabana koş, ağanın tarlasını sürecez daha..” diyerek, cahil -bize göre- ama bol sulu susamlı samanlı köy yumurtalı,
katkısız katışıksız yakışıksız markasız Aristoteles’suz, sessuz, gdo suz, cepsiz cipsiz,
netsiz bir hayatı tercih etmişlerdir.
İyi de etmişlerdir. Böyle etmekle, sosyalizm, komünizm, kapitalizm, aptalizm, otizm, sapizm, samanizm.. gibi karmaşık, ne idüğü belirsiz, adaletsiz, doğaya çevreye kimseye faydası olmayan akımların günahını vebalini boyunlarına geçirmeden geçip gitmişlerdir dünyadan.
Dahası da var, bu gün gıda maddelerindeki kimyasal katkılarda, beyin tümörü yapan cepçi kontör canavarında, kadınlarımıza basen göbek gerdan yaptırtıp,
saf temiz masum kocaları, ihanete zinaya, net sitelerinde binbir yalan dolanla
sevgili bulma çabası içine sokan otomatik çamaşır makinelerinde..
hiç bir katkı payları yoktur, atalarımızın.
Nur içinde yatalarımız.
Yakın evvel zaman içinde, tarih duman içinde, pire kuaför, deve spiker değil iken;
“Birikim aşısı”, “Alışmadık popoda don durmaz” atasözünden hareketle, çocukluk devresinde zerkedilir idi, insanevladının akıl damarına.
Çocuğu birikime yönlendiren aşı işi elbette ana baba dede ebe’den oluşan,
öğretim elemanları ilahi gurubunun göreviydi.
Aile, sülaleyle birlikte, ibret dolu ders dolu masallarla misallerle bilgiyi çocuğun
kafakutusuna, küpe turşu basar gibi harıl harıl basarkeen..
Bankalar devreye giriverdii..
"- A kuzuum saanaa fistan alayım mıı.. Aman efendim, sevgili mudi ne yaptığınızı sanıyorsunuz Allah aşkına kuzum siiz?.."
"- Ne yapacayız çocuğumuza ha bre de bre bir şeyler öğretiyoruz sülalecek..
ki çocuğumuz yararlı şeyler öğrensin, öğrendiklerini biriktirsin, beşeriyete hayvana faideli bir birey olsun.."
"- Eee sonra?.."
"- Ee ıı uu sonrası mı var bankacı hanım, lazım olur hayatta işte,
para biter bilgi bitmez.."
"- Para biterse biz neci oluyoruz efenim, reca ederim..
Bakınız sayın ana sayın baba, dayı.. siz?"
"- Ben amucası oluyorum efenim.."
"- Güzel, şimdi sayın veli bu çocuğun şu fincan kadar kafasına tıkış tıkış
doldurduğunuz onca bilgi n’apar bu çocuğu? Hiç düşündünüz mü? Ha?.."
"- N’apar? ayy hasta mı eder yoksa.. Bak herif ben sana demedim mi,
çok şey öğretmeyelim şu çocuğa.. kurnaz bir tilki olamaz inek minek olur.. diye.."
"- Ne diyorsunuz sayın mudi.. hasta etse öp de geçsin.. ölmekten beter eder..
mapusane çeşmesi yandan akar
Nazım Hikmet çorap yıkar.. yani..
hem siz nerden bilebileceksiniz ki ; zaman gelecek, bir türkü çığıran,
çağ çığır açandan, madende kazma sallayandan daha çok para kazanacak,
Başbakanları bakanlar kuruluynan beraber şeyedecek..
Neyse, endiişe etmeyin efenim, biz hallederiz..
birikim öyle olmaz böyle olur..
Getirbank hayırlı işler diler.."
(Dikkat, bu gün mendilsiz taraksız çıkabilseniz bile, onlarsız sokağa
çıkamadığınız kredi kartlarınızın evrimi böyle başlamıştır.)
.........
İşte o yakın evvel zaman içinde...
Çocuk bakkalın yolunu bilmeye başlayınca ona bir kumbara hediyye edilir idi.
Ana babanın bütün sülalenin de aklı yatmıştı bu işe..
"Aman bilgi kutsalını öğretmenler düşünsün bize ne..
biz bebemize tasarruf birikiminin önemini ehemmiyetini
bir güzel aşılayalım ki, eşşek kadar olunca bizim kredi kartlarından otlanıp ziftlenmesin.. Hem de karısını sazlı sözlü akşam yemeklerine çıkarsın da,
kızcağız zırt pırt boşanmasın.. oğlan da desti izdivaç taliplisi olarak kanallarda dolanıp durmasın..
Hem de dul kadınların kriterleri pek yükselir o zamanlaraa kadar..
gücü yetmez bizimkinin.."
Aile içi sade ve saadetli bir törenle ilk para kumbaraya atılır, "tınkkrr.."
Ve kumbaranın kulpundan tutulup çocuğun gözüne gözüne sallanır "çıngırçıngır.."
Çocuk o güne kadar hiç tatmadığı efsunlu bir sevinç ile ellerini çırpar..
Kumbaranın salınımı ile ipnotize bir halde;
"Ugh! tüylerim diken diken kıllarım kaktüs gibi oldu.. bu ses.. ne hoş bir ses.. pes.." diye transa geçer..
Bir yandan da, o küçümencik içinde sırtlan mı çakal mı akbaba mı.. bir hayvanın, sancısız falan pırt diye doğup hemen ulumaya başladığını
hisseder idi..
Ama ne olduğunu ne bilecek.. Çocuk işte.
Transtan çıkıp gözünü açıp şıngırdayan kutusuna sarılırken
bambaşka bir çocuk olmuştur artık o çocuk.
Gözbebeklerinde esrarengiz bir ışık parlar..
Bu ışık ona hayatı boyunca hep yol gösterecek, hükmedecek, sürükleyecek,
rezidansların teraslarına, lebiderya kaşanelere, karanlık kör kuyulara kanalizasyona, klozetin deliğine, sokup sokup çıkaracaktır onu..
seksen santim uzatacaktır burnunu..
Ve bu ışık, sokakta okulda camide namazda yatakta kenefte hiç sönmeyecektir gözbebeklerinde..
Ve o şıngırmıngır mangır sesi, onun aklının Hürrem Sultan’ı,
duygularının Kazıklı Voyvoda’sı olacaktır.
.........
Ancak ne doyacağı ne dolacağı vardır bu kodumunun şıngırdaklı yutucunun.
Çikolata gofret paralarını, bayram harçlıklarını yutmuş yutmuş, aha orda
komidinin üstünde kalantor kalantor kırıtmaktadır kumbara hazretleri..
Ve bir gün evde kimse yokkene elinde çengelli iğne..
kumbarasını amuda kaldırmıştır çocuk.
Arabanın altına yatmış tamirci çırağı gibi.. hımm.. nesi varmış bakalımm..
Hem de bunu babasının da yaptığını gözlemlemiştir, bazı geceler çişe kalktığında.
.............
Bütün kelimelerin karşıtı yandaşı yoldaşı vardır. Tanrı her şeyi çift yaratmıştır.
"Birikim" sözcüğünün yoldaşı da "Tırtıklama"dır.
Çocuk milleti ilk tırtıklama tatlısını ya kumbaradan ya babasının cebinden yer.
Kadın milletinin koca cebinden tırtıkladığı da o zamanlarda kalmıştır.
Hem zaten zamanımızda erkekte tırtıklanacak cep olmayıp
’tuşlanacak cep’ bulunmaktadır artık..
Necati’den mesaj.."öptüğün yerlerim acıktı gene.."
"Ay kıız bizimki mi, yoksa bu arkadaşı Necati mi şeey?.. Sedoş’a sorayım hemaan, o bilir bu işleri.."
...........
Zamanımızda çocuklar için, ana-babanın geçimsizlik kavgalarını minnacık içlerine atıp biriktirmekten başka birikim elementi emaneti materyali kalmamıştır gari.
Bilgi kutsalı yönünden ise, "Birikim Ambarı" maalesef evde medyada ezberci eğitim sistemimizde pek önemsenmeyen bir yapıdır artık.
’Kütükhane’lerin yerini herkes bilir de kütüphanelerin yerini çok kimseler bilmezler..
Bilginin sadece öğretim üyelerine, yazarlara siyasetçilere cami imamlarına,
mahalle teyzelerine, aktarlara baharatçılara mahsus bir ekstra olduğu sanılır.
"Birikim" deyince, kasa keseden gayrı bir şey ifade etmemektedir gari.
Banka hesabı.. 55 ayakkabı, 44 çanta, 34 bluucin.. adam terkedince bulamiicin..
"Tırtıklama" kavramı ise kapıdan kovsan tapudan girer utanmazlığıyla yıkılmaz bir saltanat ile seyahat etmektedir hayatımızda..
Bu gün ’bilgi birikimi küpümüz’ Guugıl Dede’ye emanet, dağarcığımız filan allame falan feylesof böyle şöyle demiş copy pastesi ile dolu, paslanmakta kafamızın sağı solu.. Hazırlop cumburloptan uzak durmalıyız mümkün olduğunca, kocaları gecenin köründe kalkıp, buzdolabındaki köfteleri soğuk soğuk tırtıklamaktan men etmeliyiz. Bir zahmet üşenmeden söylenmeden yataktan kalkıp köfteyi ısıtmalı, adamcağıza öyle yedirmelisiniz. Hanımlar, size diyorum huu..
Bana ne ama, sana ne değil işte.. adam midesini üşütecek..
Sen bakıcan gene ona heralde.
Hasta bir kocanın nazı da hiç çekilmeeez..
"Şunu getirirmisin canım.. Şunu götürür müsün gülüm.."
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.