4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
963
Okunma
Beypazarının dar ve cumbalı evlerinin huzur veren sokaklarında gezindim durdum...Yanımda eşim, oğlum, eş, dost var ama sanki yalnızdım o kahverenginin en sıcak tonlarındaki sokaklarda...Sokaklar güzel güzel olmasına da; tıpkı hayat gibi, ilerledikçe yoruyor insanı...Tatlı yokuşlar var ilk başta, yürüdükçe dikleşiyor yollar hepten...Ama sonuna kadar görmek gezmek istiyor insan...Ne kadar dik ve dikenli olsada hayatın yolları, hep gideceğimiz en son noktaya kadar ulaşmayı istemez miyiz? Can tatlı dedikleri bu olsa gerek...Nefes aldığımız sürece, yaşadığımızı hissetmez miyiz?
Dik yokuşun sonlarına doğru bir konağın kapısını çaldım...Devasa tahta bir kapı...Belli ki asırlık bir kapı...Koca koca zincirlere, asma kilitler vurulmuş...Gıcırdayarak açıldı kapı, içeri girdik ve başladılar Beypazarının tarihini anlatmaya...Bende kapının ardına geçip bir fotoğraf çektirdim...Kaderim kapıyı çalmış da, ben habersiz açıyormuşum gibi...Sephia tonlarında bir fotoğraf...Ben hala gülüyorum, kaderin bana getirdiklerine, çaresiz...
Kimbilir kimler çalıyor kapımızı? Kimleri buyur edip, kimleri def ediyoruz...Gelen insan olsun, istediğimiz sürece olur hayatımızda.Ama kapıyı çalan kaderse ve yanında getirdiği kederse...Yapacak birşey yok...Kadere de, kedere de eyvallah...
En dik yokuşu yürüyerek geldiğimiz o güzeel kapılı konaktan aşağıya doğru yürümeye başlamıştık...Yani zorlukları aşmıştık ve şimdi zevkle yürüyorduk Beypazarının sokaklarında...Tıpkı hayatımızdaki zorlukları aşıp, huzura ermemiz gibi...
Aşağıya doğru yürürken, bir başka konağın avlusunun duvarına yaslandım...Buz gibi taşlara dayadım sırtımı, içimdeki harareti alsın, ruhumu da serinletsin diye...Yorulduğumda yaslandığım o duvar bir nebze rahatlattı beni...Hayatımızda da yaslandığımız onlarca duvar yokmu...