Dikmek
Dar alandaydık. Neden dar alıyor diye sormadık. Sadece dar alana baktık. Genişçe bir yerden…
- Diktin mi?
- Evet
- Güzel.
- Haklısın. Rahatladım.
Pantolonunda bulunan yırtığı dikmişti. Yırtığı saklamak adına, çareler aramak zorunda kalmıştı. Pantolonunu aldığı zamanları anımsadı. Kaliteli kumaştan yapılmış olduğunu kendisine anlatan, mağaza görevlisine güvenmişti. Her şeyden ötesi, kendisinin de çok hoşuna gitmişti. Anımsamak istemediği ise pantolonu aldığı günden sonra genişlemekte olan bedeniydi.
- Dikmeyi nasıl becerdin?
- Sorma. Çok zor oldu.
- Anladım.
- Ama diktim.
Yaşadığı süre boyunca üstüne koymuş olduğu ne varsa yıkılmıştı. Bunların bir anda olmuş olması, canını sıkıp durmuştu. Koyduklarının yıkılmasına neden olan şeyin ise etten değil ama eften püften olduğunu öğrendiğinde, şaşkınlığı bir kat daha artmıştı. Ama zor anları atlatmasını biliyordu. Her atlamanın ardından da düşülecek olması gerektiğiniyse unutuyordu.
- Dikmişsin!
- Diktim. Diktim.
- Fena olmamış.
- Birde bana sor.
Diktikçe kazanıyordu. Kazandıkça da daha çok dikmek istiyordu. Birbirini tetikleyen durumlar arasında tetikçi olmayı seviyordu. Boş yer kalmayacak şekilde oluşturduğu hayat felsefesine bile yeri gelse Eiffel Kulesini de dikecekti. Ama eşi benzeri olmayan binalar dikmeyi seviyordu. Bunları diktirmeyi isteyenleriyse baş tacı edip duruyordu.
Diktiği onca binalara karşılık olarak bir ağaç fidanı dikmeyi akıl edemiyordu.
- Dikiş kursuna mı gittiniz?
- Çok komiksin!
- Evet. Öyleyim. O elinizdekiler nedir?
- Jöle
- Hım. Parlak kafalı çocuklarsınız.
- Öyleyiz.
Altı üstüyüm. Ama bildiğini sandığın yedi rakamı değilim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.