Kapı Zili
Eski zamanlarda kapı zili yoktu. Genellikle kapılarda metalden bir tokmak ya da halka olurdu, gelen onu kapıya vurarak içerdekilere birinin geldiğini duyurmaya çalışırdı. Eğer sesini duyuramadıysa artık dama çıkıp bacadan seslenmek, pencere camına bir şeyler atmak başvurulabilecek yöntemlerden sadece birkaçıydı. Bunların dışında o günlere göre oldukça modern sayılabilecek yöntemler de yok değildi. Özellikle varlıklı evlerde dış kapıyla içerdekilerin oturdukları yer arasında bayağı mesafe olurdu; dış avlu, giriş, iç avlu… Bu yüzden dış kapının yanında bir ip olurdu, o ip içerdekilerin oturdukları yerdeki küçük bir çana bağlı olurdu. Gelenler o ipi birkaç kere çekip bırakırlardı. Böylece içerdeki çan hareket ederek çalmaya başlar, birinin geldiği anlaşılırdı. Tabi bu elektrik yeterince yaygınlaşmadığı zamanlarda kullanılan bir yöntemdi.
Elektrik iyiden iyiye yaygınlaşmaya başlayınca kapıların kenarında genellikle plastik bir aksam üzerinde bir düğme peydah oldu. Bu düğmeye dokunduğunuzda içeriden bir zil sesi duyuluyordu. Anlaşılıyordu ki kapıda biri var. Bir ara çocukların en büyük eğlence kaynağıydı bu ziller. Mahalle arasında oynarken canı sıkılan çocuklar bir casusluk filmindeymişçesine parmaklarının uçlarına basarak gelip zile basıp kaçarlardı. Bazen zile basmak için biri diğeriyle birlikte parmağını düğmeye basmayı şart koşardı ki suça ortak olsun. Genellikle kapı açılıp da önünde kimse olmadığı görülünce homurtulu sözler işitilirdi. Bir süre sonra bu zil sesleri de çeşitlenmeye başladı; kimi zil kanarya gibi ötüyor, kimisi ünlü bir senfoninin melodisiyle haber veriyordu içeridekilere kapıda birinin olduğunu.
Ziller çeşit çeşitti: okullarda elle çalınan teneffüs zili, elektrikli zil; melodili zil, kuş sesi çıkaran zil… Elektrikle birlikte elektronik devreler işin içine girince çeşit artmaya devam etti. Hayatın her alanında olduğu gibi yüz yüze iletişimde, belki de, hiç farkına varmadığımız ama doğal iletişimin en önemli aracı olan kapı çalmalarımız bile sunileşti. İnsan oğlu yarattığı teknolojiyle rahat ettiğini sandıkça kendinden bir adım daha uzaklaşmış oldu.
Bugün akıl almaz bir şekilde teknoloji ilerliyor, artık komşularımızı ziyarete gitmek yerine İnternet’in başında sanal bir camın ardından sohbet etmeye çalışıyoruz. Maddi kaygılar için çırpınırken akıntının bizi kendimiz olan doğal kıyımızdan uzaklaştırdığını bir türlü fark edemiyoruz. Bir gün bunu fark ettiğimizde, ne yazık ki, çok geç olacak. Elimizde küreğimiz olmadan bir salın üzerinde yapayalnız kalacağız. Keşke diyeceğiz ama vakit çok geç olmuş olacak.
Yine de biz “Enseyi karartmayalım!” her yeni gün yeni bir umuttur insanlık için.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.