- 1290 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SİHİRLİ PABUÇLAR.
SİHİRLİ PABUÇLAR.
Eskimiş oldukları halde kıyamadığım, kıyıp ta atamadığım yeşil pabuçlarım.Bir bilseniz neler becerdiklerini, şaşkınlıktan küçük dilinizi yutarsınız.Çok rahatlar,bir o kadar da efsunlu..
Onları ayaklarımdayken hissetmiyorum, o kadar hafifler ki… İki yıldır giyiyorum. Artık eskidiklerini düşünerek onları kapımın önünde bırakmaya başladım, apartman pabucu olarak işlev görüyorlar. İşin esprisi: Artık pabuçlar, ev pabucu, sokak pabucu, köşk ve villa pabucu olaraktan ayrılıyorlar. Hatta ve hatta asil, köylü ve işçi pabucu olarak ta siyasi ve sosyal içerikli isimler de alıyorlar.
Şimdi diyeceksiniz ki: Bu ne saçmalıktır, yazacak başka mevzuu bulamadı da bize ayakkabılarını mı anlatıyor.
…
İşin aslı, ben konuya yanlış yerden girdim galiba. Konu şu: Bazılarımız kuralları o kadar iyi bilir, o kadar sistematik olarak uygular ki mangalda kül bırakmazlar. Kendi istek ve arzularını da toplumun isteğiymiş gibi lanse ederler. Bunun kuralı bu diyerek yaptırmaya çalışırlar ama bu kuralları kim koyar, kim uygulatır, bilen yoktur. Bizim gibi araştırma özürlü tembellere racon keserler. Bazıları da kabul eder…
Bu yönetici kadrolarda da sıkça rastlanan bir taktiktir.
Birçok farklı karakterde olan, hatta farklı aile yapılarından gelen insanlarla aynı çatı altında, belli kurallarla yaşamak zorundayız. O halde bu kadar farklı insanın bir arada oturduğu bu ortamlarda, ortak kullanım alanları da gerekiyor. Kimse, kimsenin kapısının önünden uçarak geçemeyeceği düşünülürse… Bu ortak alanları kullanacağız. Kurallarını da bizler koyacağız, tabii çoğunluğa uyarak. Ama maalesef bazılarımız istekleri olmayınca, kendi kurallarını uygulatmanın çeşitli yollarını buluyorlar. Kimisi, toplantılarda ortaya konuşarak söylemeyi tercih ediyor, kimisi de istekleri olmadığı takdirde kendi yaptıkları yanlışları unutarak, tepki babında farklı yaptırım yolları yaratıyor.
Tıpkı benim pabuçlarım gibi.,
Apartman toplantısında pabuçlar kapı önlerinde bırakılmayacak, dairelerde oturanlar içeri alacaklar diye karar alındı. İşte, kimisi kokuyor, kimisi daire önlerinde kalabalık yapıp koridorlarda geçişi zorlaştırıyor diye.
Ama kişiye özel değil herkesin uyması gereken çoğunluğun aldığı karar bu.
Sözün geçtiği şahıslar var; bunun yanında da, ne dersen de kendi doğrusunu uygulayan şahıslar da var.
İşte…‘Nerde çokluk orda bozgunculuk.’
Çok ilginç; Bu kuralları özellikle talep edip apartman kuralları haline getirenlerde, kapı önü terliği kullanmaya başladılar.
Eh bizim yeşillerde kapı önünde yeşillendiler.
Hakikaten yeşillendiler yani… Çünkü çok öfkeliler, başta dedim ya bizim pabuçlar efsunlu…
Pabuçlarım…
Evet...
Evet pabuçlarımın;
Tıpkı insan gibi duyguları var. Sanki kızıyorlar, darılıyorlar, sonra da kafalarına estiği gibi gidiyorlar. Eh, bir bakmışsınız, birkaç gün sonra kendiliğinden geri gelmişler.
Galiba işin aslı bizim pabuçlar değil sadece apartman da efsunlu… Kendiliğinden açılıp kapanan kalörüfer vanaları, gece yarısından sonra bütün apartmanın uyuduğu saatlerde, apartmanda kimliği belirsiz insanların (Tabii bunlar üç harflilerden değilse) apartmanda koşuşturmaları, hatta bağıra bağıra konuşmaları; Apartanımızın çok özel olduğunu gösteriyor.
Ve inanın, bizim apartmanımız tüm bunlara öyle alışmıştır ki, çok doğalmış gibi, ertesi gün herkes birbiriyle sarmaş dolaş kuzu sarması. Biz apartmanımızda hiç kalp kırmayız. Kırıcı sözlerin sarf edilebileceğini hissettiğimiz durumlarda, bütün efsunlu alet ve zerzevatı devreye sokar, huzuru ve uyumu bir şekilde sağlarız. Yeter ki dışarıdan bizim apartmanımıza birileri çomak sokmasın. Bu bizim apartmanımızın oyunu. Kimse bizim oyunumuzu bozmasın.
Biz, iyi günümüzü de, kötü günümüzü de beraber ağlayıp beraber gülerek geçiririz. Her zorluğun üstesinden geliriz. Kötü günde birbirimize düğüm oluruz, kimse çözemez bizi…
İyi günde kahkahalara boğulur sevinçten ağlarız. Gülmek kadar ağlamanın da doğallığını bilerek…
Esas olan, bu bizim apartmanımızın değil, Türk Halkının yapısıdır. Türkler, kan davalıda olsa, Vatan söz konusu oldu mu, gazilik ve şehitlik şerbetini aynı ibrikten beraber içerler.
Hani, yok muydu; Çanakkale savaşı sırasında bizim efsunlu pabuçlar gibi efsunlu kahramanlar? Onlar olmasaydı, o coşku, o ruh kazanılabilinirimiydi dersiniz? Ama bakınız, hurafe demiyorum; sakın yanlış anlamayınız… Türkler ne olursa olsun, birliği bozmamak için anlık hikâyelerle birbirlerine sıkı sıkıya bağlanabiliyorlar diyorum…
AHHHH…
Nereden nereye gördünüz mü?
Birden bire bizim apartman Arı burnu, Seddülbahir, Anafartalar cephesi kahramanlarıyla özdeşleşiverdi. Biz de bunu böyle istiyor olmasak, her mevzuu buraya bağlamayız herhalde…
Çanakkale ruhu yeniden canlansın artık. İhtiyacımız var.
Dağılmışız galiba toparlanalım mı dersiniz?
Semra Köroğlu TÜFEKÇİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.