- 844 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KİMSESİZ DÜŞ YANGINI
HÜSEYİN
Yorgundu. Çok yorgundu.
Ağır aksak adımlarla geçti soğan kokulu sokağı. Bezgin bir işçi mahallesiydi. Hayallerini daraltan, imkansızlıklarını yüzüne vuran, her daim karanlık, yarı-karanlık fakir mahalle... Ama her şeye rağmen seviyordu, bırakamıyordu bir türlü bu mahalleyi. Buradaki herkes kendileri gibiydi. Yemek yiyişleri, su içişleri, pazara çıktığında bir fileyi bile dolduramayışları, kapı önünde akşam ezanına kadar oturan kadınları, patlak bir topa patlak ayakkabılarıyla vuran kara-sarı çocukları, her şey aynıydı ve ne çok benziyorlardı birbirlerine.
Cumartesi akşamları komşu gezmeleri güzel olurdu. Erkekler çizgili Sümerbank işi pijamalarıyla televizyon karşısına oturup Dallas’ın başlamasını beklerlerdi. Şu haberler bitse de başlasa artık diye homurdanırlardı. Nordmende marka televizyonlarının teksitleri de bir türlü bitmek bilmezdi. Kadınlar mutfakta çay-bisküvi ikilemesine dalarlardı. Çocuklar bir odadan diğer odaya sürekli koşuşturmacada…
İç geçirdi. Eve yaklaşmıştı. Sevgili mahallesinin sevgili sokağını bitirip, en sondaki rutubet kokulu evine gelmişti. Vurdu kapıya ve bekledi.
LEYLA
Kapıyı duydu, saate baktı, kocası gelmişti herhalde. Ne kadar yorgundu kimbilir yine. Hayat nasıl da acımasızca aldı onun neşesini elinden. Fabrikadan aldığı bir işçi maaşıyla kıt kanaat geçinme, yetebilme derdinden beti benzi solmuştu, yüzü gülmez olmuştu. Nasıl da az konuşan biri haline gelmişti. Neşeli, esprili, şen şakrak bir insandı o. İlk tanıştıkları ve el ele gezdikleri günleri anımsadı. Hayat, her şeye rağmen bütün zorlukları aşabilecekmiş gibi geliyordu. Sadece kendini değil, bütün dünyayı değiştirme fikri ne çok heyecan vericiydi. Kominal yaşamda hiçbir şeye ihtiyaç yoktu ki… Meydanlardan barikatlara, pankartlardan polis coplarına, çok hareketli günlerdi.
Peki ya şimdi?
Kapıyı açmalıydı artık ve şunu çok iyi biliyordu ki; ikinci kez kapıyı çalacak dermanı bulamazdı Hüseyin…
Kapıyı açtı, karanlık bir gölge gibi Hüseyin karşısındaydı. Devrilecekmiş gibi kenara yaslanmıştı.
Ağlıyordu.
Islak ıslak baktı karısına. “En sonunda gittin sanmıştım” diyebildi.
Leyla da gözyaşlarına engel olamıyordu.
Hiç bir şey konuşmadılar. Leyla, zayıf ve yorgun bedenini kucakladı Hüseyin’in. Başını göğsüne gömdü dağ yürekli kocasının…
Hüseyin arta kalan gücüyle sarıldı Leyla’ya. Kokladı, öptü saçlarını…
Sadece sarıldılar
ve her şeye rağmen, çok sıkı sarıldılar.
Dışarıda, sokak lambalarının ölgün ışığına, polis sirenleri yapışmıştı...
RÜZGAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.