GÜLERKEN AĞLAMAK (3)
Çanakkale dönüşü içi içine sığmayan Kerim, vatani görevini bitirmenin mutluluğu ile, çok sevdiği annesi ve ablası Zehra’nın yanına dönüyordu.
Oysa eve döndüğünde, kendisini karşılayacak iki kişi daha olduğunu bilmiyordu.
Otobüsten indiğinde sokakları hızlı adımlarla geçti, içindeki heyecan gittikçe artıyordu.
İşte ana ocağı karşısındaydı. Bir süre durdu kaldı, içinden evi seyretmek gelmişti. Ama buna fazla zamanı olmadı.
Birden balkonda Annesi ve küçük ablası Zehra ile birlikte, büyük ablası Ayşe ve ağabeyi Ferhat’ında olduğunu görünce, mutluluğu bir kat daha arttı.
Balkondakiler çığlıklar atmaya başlamışlardı bile, hepsinin gözü sevinç gözyaşlarıyla dolmuştu.
Merdivenleri koşarcasına çıkarken, bir anda ailesinin de merdivenlerden aşağı koşarak indiğini gördü, kucaklaşma merdiven başında olmuştu.
Anne Mukaddes Hanım, yüksek sesle Allah’a şükrediyor, bir yandan da asker oğlunu öpüp kokluyordu.
Ağabeyi Ferhat; “ Anne yeter artık! Bırak biraz da askeri biz kucaklayalım dediğinde” anneleri;” ben ayrılmam sen de gel, hatta hepiniz gelin” diyerek kollarını açtı.
Bir anda Anne, iki oğul ve iki kız kardeş bir sevgi yumağına dönüşmüştü. Herkes ağlarken Kerim yine gülüyordu, sonra her zaman olduğu gibi, o da onlarla birlikte hıçkırıklara boğuldu.
Az sonra kol kola eve çıktılar. Mukaddes hanım kocaman oğlunu bir bebek gibi okşuyor, “annesinin güzeli gelmiş, annesinin güzeli dönmüş” diye kendi kendine söyleniyordu.
Onun bu halinin bitmeyeceğini gören büyük abla Ayşe; “ haydi Kerim, haydi ablam, elini yüzünü yıka da sofraya oturalım, bak annemiz senin için neler hazırladı!” diyerek ortamı biraz normale döndürmeye çalıştı.
Kerim heyecanla;” yemekte ne var ?” Diye sordu.
Zehra atılarak; “ elini yüzünü yıka, mutfağa gel, görürsün” cevabını verince, Kerem acele ile banyoya koştu.
Az sonra bütün aile sofranın başına toplandığında Kerem gözlerine inanamıyordu.
Mukaddes hanım onun en sevdiği yemekleri yapmıştı, hepsini belki saymak mümkün değil ama, en sevdiği içli köfteyi görünce annesinin boynuna sarıldı yeniden.
Ferhat “ben dayanamayacağım başlıyorum” dediğinde hepsi kahkahalarla gülmeye başladılar. O kadar mutluydular ki.
Birkaç gün sonra büyük abla Ayşe ve Kerim askerken bir kamu kuruluşunda göreve başlayan ağabeyi Ferhat İstanbul’a dönmüşlerdi.
Buna rağmen annesi ve küçük ablası ile her şey çok güzeldi, gündüzleri geziyor, eski arkadaşları ile buluşuyor, akşam eve döndüğünde yine annesinin hazırladığı sofraya işten dönen küçük ablası ile birlikte oturuyorlar, günler böylece gelip geçiyordu.
Bu güzel ortam devam ederdi, etmesine de, yavaş yavaş Kerim yine düşünmeye başlamıştı bile, bir an önce bir iş bulması gerekiyordu.
Bir müddet sonra iş aramaya başladı. Bir taraftan da fabrikada çalışan ablası, sağa sola sorarak kardeşi için iş araştırıyordu, ancak bitirdiği bölüm ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum nedeniyle iş bulmak pek de öyle kolay olacak değil gibiydi.
Zamanla Kerim; “madem ki, mesleğimle ilgili iş olmuyor, başka bir iş de olsa çalışırım. Yeter ki, bir başlangıç yapayım” demeye başladı.
Mukaddes Hanım da endişeye kapılmaya başlamıştı. Oğlunun gülen yüzünün artık umutsuzlukla asılmaya başladığını görünce, bir taraftan onu; “nasıl olsa bir iş bulacaksın” diye teselli etmeye çalışıyor, bir taraftan da üzülüyordu.
Hangi kapıyı çaldıysa eli boş dönen Kerim, bir müddet sonra odasına kapandı.
Hiç kimseyle konuşmuyor, yemeğe bile zorla çıkıyor, eve bir misafir geldiğinde, kesinlikle yanlarına gelmiyordu. İçinde hep “sen hâlâ iş bulamadın mı?” Sorusuyla muhatap olma endişesini taşıyordu.
Kerim için artık 1980 sonrasında birçok gencin yaşadığı bunalımlı bir hayat başlıyordu, üstelik kötü bir çocukluk dönemi geçirdiği için, bundan en fazla etkilenen gençlerden biri olma yolundaydı.
1980 sonrası, Türkiye’nin en yoğun kentleşme sürecinin başladığı dönemdir. Kırdan kente iş ve daha iyi yaşama isteğiyle gelen kitleler, bu isteklerini gerçekleştiremediler. Üstelik büyük şehirlerde yaşayan gençliğinde işsizlik kaosuna sürüklenmesine farkında olmadan neden oldular.
Gençlik dönemi birey açısından ve toplum açısından en “dinamik” ve en “enerjik” dönem, kesim olarak bilinir. Birey açısından gençlik dönemi, kişiliğin oluşması ve toplumsallaşma yoluyla, çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecidir. Bu süreç çocuklukla yetişkinlik arasında, tüm yaşama biçim verecek olan bio-psikolojik toplumsal şekillenme, gelişme çağıdır.
Çocukluğunu, gençlik dönemin başlangıcı olan ergenlik çağını bile huzurlu bir ailede yaşamayan Kerim’in, belki de tek umudu okulu bitirdikten sonra iyi bir iş sahibi olmak ve kendi kuracağı yuvasında, eşine ve çocuklarına bu olumsuzlukları yaşatmamaktı.
Ancak ilk ve en büyük engel “ işsizlik” karşına dikilivermişti bile.
Bir müddet sonra, Mukaddes Hanım ve Zehra, Kerim’in odasından, arada bir gelen gülme sesleri ve ardından gelen hıçkırıkları duymaya başladılar.
Müdahale edip onu yeniden kazanmak, en azından bir doktora götürmek istekleri kahramanımız tarafından şiddetle reddedildi.
Artık odasına da hiç kimseyi sokmuyordu, ailesi ile beraber yemek yemiyor, çok acıktığında onlar uyuduktan sonra kalkıp bir şeyler yiyordu.
Anne Mukaddes Hanım, İstanbul’a haber göndererek bir çözüm bulmak amacıyla, büyük kızı Ayşe ve büyük oğlu Ferhat’ı yanlarına çağırdı.
Bir müddet sonra aile bir araya geldi ve hep birlikte bir çözüm yolu aramaya başladılar.
Çözüm, küçük abla Zehra aracılığı ile hiç umulmadık bir yerden geldi. Kerim belki ideallerine kavuşamayacaktı ama hiç değilse, o an yaşadığı bunalımdan kurtulacaktı.
Başlayacağı bir halı pazarlama kursu sonucunda, yeni hayatın da Kerim’i yine ailesine hasret, yine çok zor günler bekliyordu.
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
evet buraya kadar okudum çok beğendim heyecanla diğer bölümlerini okuyacağım
tebrikler bu güzel çalışmaya saygılarımla
UNALAN
Okulunu bitirip, iş arayan gençleri temsil etmiş Kerim, öyküde.
Ülkemizde bir çok aile dargelirli tabir edilen, kıt kanaat geçinen ailelerdir, yazınızda bu çok başarılı bir şekilde işlenmiş.
Yaşanmış hayatlar öykülere konu olunca, okuyanı daha bir farklı etkiliyor, umarım ileriki hayatında arzu ettiklerine kavuşmuştur Kerim.
Devamını sabırsızlıkla bekliyorum, tebrikler, selamlar.
UNALAN
UNALAN
Ah bu işsizlik okurken çektikleri yetmiyor gibi okul bitince de İşçi Bulma Kurumu Kapıların da sürünüyor geçlerimiz. Bu o zaman da öğleydi şimdi de böyle. Çok beğeni ile okuyorum. Bu arada sen ve Tacettin beni iyice gözü sulu ettiniz. Ağlasam da yazının devamını bekliyorum. Sevgimdesin.
UNALAN
UNALAN
Devamını merakla bekliyorum...Sevgiler...Gerçekler bana artık acı vermiyor,bilakis hırslandırıyor...Bir şeyleri değiştirebilmek ve yeniden güzel günleri görebilmek adına...
UNALAN
İşsizlik bir insan için ne kötü bir tecrübe.
Çoluğu çocuğu olan için bir dert, artık bir birey olduğunu ve ailesinin özverili bir biçimde şimdiye kadar kendilerini yetiştirip okuttuğu gençler içinde bunu onlara bir işle sunmak isteyen gencecik insanlara da ayrı bir dert
ilk iki bölümünüde okudum
diğer bölümlerde ne olacağını sabırsızlıkla bekliyrorum
tebrikler
UNALAN
Issizlik evet zaten zor bir seydir birde psikolojik sorunlari oldugunu düsününce zorluklar dahada zor asilir.
Bakalim neler olacak daha.
Yüreginize saglik degerli dost
Saygilarimla
UNALAN
İlgiyle takip ediyorum sayın ÜNALAN. Sanırım biraz uzun olacak bu öykü, olaylar çok yavaş ilerliyor. 3.BÖLÜMDEYİZ. Artık kimin ne olduğunu öğrendik. Olaylar günlük akışından çıkıp, biraz daha adrenalin içermeli şimdi. Anlatımınıza biraz duygu katıp, küçük tasvirlerle zenginleştirirseniz çok daha güzel olacak. Şu an sadece bir olayı anlatıyor gibisiniz. Yazının sonlarına doğru Kerim'e "kahramanımız" diye hitap etmişsiniz. Bence bu gereksiz, kahramanın adını kullansanız daha iyi.
Dediğim gibi yazdıkça düzelecek bunlar bence...Ama hiç sıkılmadan okuduğumu söyleyebilirim. Okumaktan keyif alsam da içimde "acaba ne olacak" diye merak bir hissi uyanmadı ama...Oysa merak etmeliyim, bunu sağlamalısınız.
Umarım tavsiyelerim size moral bozuntusu yaşatmaz. Bir dahaki bölümü beş gözle bekliyor olacağım.
Saygılar.
UNALAN
UNALAN
Okuyupta işsiz kalmak en zoru..ama gençlerde iş beğenmiyorlar, en tepeye gelmek hemen yükselmek istiyorlar şimdi gençlerde sabır yok..bakalım roma n kahramanızı ne yapacak..
sevgiler..
UNALAN
canandemirel
BEN GÜNÜMÜZ GENÇLERİNİN ÇOK SABIRSIZ OLDUKLARINI GÖRÜYORUM..
okulu bitirip istedikleri işi bulamayınca....boşluğa düşüyorlar...öyle sorular soruyorlarki.....susup kalıyorsunuz...güzelliklerin içindeyiz kardeşim....bekliyeceğiz saygılar
UNALAN
UNALAN
AYSE 09
sağ olun
inşallah diyorum inşallah evet çok zor
rabbim nerde varsa yar ve yardımcı olsun dualarım herkes için çünkü çok böyle çaresizler
saygılarımla her daim
Kızım Gıda Mühendisi, büyük bir firmada işe başladı şükür. Az evvel gece vardiyesinden geldi ve kahvaltıda aramızda bir konuşma geçti. Dedi ki; "Anne ben niye okudum! 300-500 tl fazla almak için mi? Yoksa öğrendiklerimi hayata geçirip, akıl gücümü kullanmak için mi? Şimdi ben akıl gücümü kullanamayorum. E o zaman okumamın ne anlamı vardı!" Dedim ki;
"Daha toysun, iş tecrüben yok, okulu bitirdin diye fabrikaya müdür yapmazlar, o kadar okumuş ve işsiz gencimizvar ki! Sebat etmelisin, özverili çalışarak 3-5 sene sonrasına zemin hazırlamalısın"
Biz her zorluğa rağmen, okul çıkışı iş buldu diye şükür ediyoruz. İnanıyorum ki, iş bulamasaydı, Kerim gibi büyük bir bunalıma girecekti. Az çok biliyorsun arkadaşım. Kızımda Kerimden farklı ama diğer çocuklara nazaran zor bir çocukluk yaşadı.
O yüzden Kerim'in neler çektiğini az çok anlayabiliyorum. Bakalım diğer bölümlerde neler olacak! Rabbim iyi günler göstersin.
Sevgi ve saygıyla
UNALAN
Ne güzel bir anlatım bu böyle... Hemen diğer iki bölümüde okumam şart oldu...
selam ve tebriklerimle...
UNALAN
UNALAN
tebrikler ..güzel yazı dizinizi hep okuyor ve takip ediyorum...kutlarım efendim..güller diyarından selamlar