- 563 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
geçmişten gelceğe
Dünyaya ve dünyadaki bütün insanlara inatla bir ben çoğalıyor içimde bölünerek yeni bir ben, baş edemediğim bir ben durdurulamaz bir kimliğe bürünmüş henüz birkaç saat önce çekilmiş fotoğraftaki bana dahi yabancı bir ben daha içimde peyda oluyor. Faali meçhul bir bebek… Kimsesiz ve yalnızca bana muhtaç olan bir ben her geçen gün biraz daha büyüyen bir ben… Bu düşüncelerle yataktan doğruldum yataktan. İlk durağım ayna olmuştu. Kabullenemediğim bu gerçekle yüz yüze gelmenin zamanı gelmişti sanırım… Saklayamıyordum. Söz geçiremediğim sen günden güne büyüyordun. Bunu uzun süredir bakmadığım o aynada beliren aksim yüzüme bir tokat gibi vuruyordu. İşte! Oradaydın ve artık dört aylıktın. Hiç bir doktor içimden atmama izin vermiyordu seni. Bana inatla belirginleşmeye devam ediyordun. Sen, buradayım dercesine haykırıyordun, seni her fırsatta hissetmeme neden oluyordun. Tekmelerinle, bulantılarınla ve minik kalp atışlarınla bunca zamana kadar başkalarından saklamaya çalışsam da artık kendimden saklayamıyordum seni. Oysa ne kadar garip daha senin varlığını öğreneli bir hafta olmuşken o odaya girdiğimde seni orada bırakı ruhsuz bırakıp kurtulmaya karar vermişti annen. Hayatta hiçbir şeyden emin olmadığım kadar emindim. Ta ki o masaya yatana kadar… Bunu neden yaptığımı hala daha bilmiyorum ama kaçarcasına oradan uzaklaştım ardımdan seslenen doktora inatla. Çünkü o an Kilis çanı gibi vuran kalbime ihtiyaç duyduğum gibi ihtiyacım vardı sanki sana…
Çalan kapının ziliyle irkilerek kaç saattir sana baktığımı kestiremediğim o aynadan seni içime tekrar saklayarak kapıya ilerledim. Kim bilir hangi münasebetsiz gelmişti sabahın bu saatinde… Kalbimin yerinden çıkacak gibi atması az sonra görecek olduğuma, zemin oluşturuyordu sanki. Buz gibi kapının tokmağı içimi ürpertirken açmam gerektiğini fark ettim. Sakin ol çığlıklarını içimde bastırırken
İşte oradaydı. Varlığına neden kalbimi alıp götüren ve bir daha hiç ger getirmeyen o adam tamda karşımdaydı. Ne kadarda soğuk bakışları vardı değil mi? Tanı bebeğim o seninin babandı! Bu zamana kadar beni seni aramayan sorumsuz baban. Senin varlığına benden kat be kat karşı çıktığını düşündüğüm sevgili baban. Nasılda gösterişliydi nasılda gülümsüyordu hiçbir şey olmamış gibi. Haydi buyur edelim sevgili babanı. Sahi ne işi vardı burada? Nerden bulmuştu beni? Sorular, sorular…
-Girmez misin? Soruyu azımdan çıkarırken nasılda zorlandığımı sende hissetin mi bebeğim? Gelme diye haykırıyordum oysa o soğuk bakışlarımı dikerek. O tok sesiyle rahatsız etmeyeyim diyordu birde. Çok da düşünceliydi ya. Bırak rol yapmayı ne kadar pervasız, vurdumduymaz, kendini düşünen biri olduğunu bilmeyen yeni tanıştığın insanlara davrandığın gibi davranmayı… Kalbim çok daha deli çarpıyordu o adamı içeri alıp kapıyı kapatmak üzere tuttuğum o tokmak çok daha ağırdı bu kez. Kapanan kapı değil sanki hayallerimdi. Henüz küçük bir kızken kurulan masum hayallerdi bebeğim…
Sonuna ulaşamadan uyuyup kalan bir çocuğun o masalı rüyasında gördüğü gibi onu görerek uykudan uyandım. Karşıma çıktı ve bir anda boynuma atladı o heyecanla uykuya dalalı birkaç saat olmuşken uyandım o güzel rüyadan..ne yaptığımı düşündüm o adam ben olmamalıydım yıllar önce kapıldığım o küçük kızı bu kadar kolay atamazdım kalbimden.Sahi nasıl başlamıştı bu hikaye o gülen masum gözlerini görüp vurulduğum o günden bu güne ne değişmişti ki? Oysa ne hayallerimiz vardı kırıp döktüğüm. Ve şimdi içimden bir ses haykırıyordu yıllar öncesinin o söz geçirilmez delikanlısı atağa geçmişti içimde haydi git kapısına diye. Anlaşılan bu böyle sürüp gidemezdi bir an önce kalkıp hazırlanmalıydım. Aslında yapılacak çok şey vardı, öğrenilmesi gereken bir adres gibi… Telefonuma sarılıp o çok sevdiğimiz arkadaşımızı aradım. Açmadı neden açmadığını iyi bilmem gerekiyordu hâlbuki. O da bana kızgındı anlaşılan bu pervasızca çekip gidişime lakin ulaşmanın bir yolu olmalıydı bana ne kadar kızarsa kızsın açacağını umut ederek tekrar aradım son kez. Bu kez hislerim yanıltmamıştı sitemkâr bir ses telefonun ucundaydı güç bela ikna etikten sonra avucumda sararmış o saman kâğıdında sabah güneşi kadar parlıyordu onun adresi umutla. bir hışımla toparlanarak kalktım yerimden ve adrese gittim. Nefes alışlarım sıklaşırken kendimi kapının önünde buldum. Acaba doğru muydu diye düşünürken çaldım kapının zilini. Biraz gecikmesine aldırmadan inatla bekleyişimi sürdürüyordum dakikalar saat misali işliyordu içimin derinliklerine. Düşünceler düşüncelere boğarken beni, aralanan kapıda onu gördüm. O an onun umut dolu gözlerine ne kadar muhtaç olduğumu iliklerime kadar hissettim. Nihayet içeri ye buyur etmişti beni bir haber olduğum karnındaki bebeğimizle. Hızla kapanan o kapı ruhumun derinliklerine götüren bir sandal misali, ta içimin içine beraber kurduğumuz o hayallere.
Kapanan kapı; umutlara açılan yeni yolculuklara hazırlardı insanları.
Yeni sonlar; yeni ümitler biriktirirdi daima yaşam çıkmazda olan her bir insana. Ve bu kez de öyle olmuştu. Bir kapı kapanmış umutlara yolculuk başlamıştı bu evde. Çetin yollarda yürünecek bir son muydu onların ki yoksa mutlulukla bitecek olan bir evlilik mi? Aile mi olacaklardı ya da iki yabancı mı? Kim bilir…
Düşünceler satırlara düşerken yorumu siz sevgili okurlara bırakıyoruz affınıza sığınarak. Beraber yazdığımız bu yazı da sizin de payınız olsun istedik. Dilediğiniz gibi, umut ettiğiniz gibi tamamlayın diye. Ya mutlu sonlarla ya da yarım bırakılan diğer hikâyeler gibi tozlu raflara kaldırın.
Gökten üç elma düştü. Biri kahramanlarımıza, diğeri bu yazıyı oluşturan Alparslan ve bana diğeri de bu yazıyı okuyan sevgili okurlarımıza…
Ece Ersoy ve Alparslan Çerçi 2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.