yasaklı yürekler 4
YASAKLI YÜREKLER
Bölüm 4
Gasilhaneye yaklaştıklarında karşılaştıkları kalabalıkta birden bocalayıverdi. Sadık’ın kolunu hafifçe sıkması içini ferahlattı. Kalabalığın içinden sıyrılarak kapısına geldiklerinde kulakları uğulduyor, gözlerinde noktalar uçuşuyordu.
Bir tahta sandalye getirdi Oğuz. Kendisi gibi hayatın kışına yaklaşmış, eski bir sandalye. Bırakıverdi kendisini üstüne. İçinde tanıdığı ama ne olduğunu çıkaramadığı bir şeyler kıpırdanıyordu. Beklemeye başladı. İnsanların çokluğu rahatsız etmişti ruhunu. Artık bu merasim bitsin evine, huzurlu ortamına geri dönsün istiyordu.
Ferit’i gördü sonra. Önüne diz çökmüş, elleri babasının dizlerinde, endişeli ve ıslak gözleri babasının gözlerindeydi. “ Nasılsın baba, annemi yıkıyorlar içeride, birazdan bizi de içeri alacaklar.” Cümlelerini zar zor duydu. Besbelli oğlunun boğazında da acılardan bir düğüm oluşmuştu. Hafifçe babasının dizlerini sıktı. “İstersen şimdilik sen gelme. Burada otur. Annem hazırlanınca gelip alırız seni.”
Cevap veremedi. Dudakları kilitlenmiş gibiydi. Hafifçe başını salladı. Üç oğlu kendisini bırakıp kapıya yönelmişlerdi ki, kapı aralandı. İçeri girdiler.
Sabahtan beri hafızası ona oyunlar oynuyordu. Darmadağınık zihni, kendisini geçmişin karelerinde dolaştırıyor, pek çok ilgisiz anının üstünden tozlanmış örtüler birbir sıyrılıyordu.
Etrafına anlamsız gözlerle baktı. Asırlar kadar uzak bir zaman öncesinde gene buradaydı. Ne için geldiğini hatırlamaya çalışan beyni uğultular çıkararak hayatını gözden geçiriyordu. Hafif bir sıcaklık hissetti ensesinde. Küçük bir ter damlası, sırtından hafif dokunuşlarla düşüyor, ama ne zaman yine burada, bu gasilhanenin kapısında oturduğunu hatırlayamıyordu. Annesi ve babası için miydi acaba? Düşündü…
Hayır. Onları köye gömmüşlerdi. Bu sahne, o zamana ait değildi. Beyni son kıvılcımlarını çakıyor, yine de hafızasının kayıp hücrelerini bulamıyordu.
Bir zaman sonra kapı tekrar inleyerek açıldığında, baldızını iki görevlinin kolları arasında gördü. Yıkılmış, perişan, ayakta durmaya mecalsizdi.
Baldızının yüzü karısına çok benzerdi. Sevmezdi baldızını. Ağlamaktan kapanırcasına şişmişti baldızının gözleri. Belli belirsiz bir an bakışları karşılaştı.
Zihninde bir sahne daha canlandı bu bakışlarla. Yine böyle, bu kapıda, yine şişmiş, boş bakışlarla bakan biri tozlu örtüler arasından sıyrılmaya başlıyordu.
Artık engel olamadığı beyninin hummalı çalışmasını çok uzaklardan seyrediyordu. Gözlerini bir sis perdesi kapamış, oturduğu yerde bekliyordu.
Yavaş yavaş, sisler dağıldıkça, tıpkı baldızı gibi yıkılmasın diye kollarına girilmiş bir kadın gördü. Genç, güzel ve yine böyle dünyası virane olmuş bir kadın.
Düşündü. Karısı idi…..
omzunda bir kol hissetti. Zayıf ince bir kol. Kendisine sarılarak kulağına baba diyen bir delikanlı. Yeni bıyıkları terlamiş, ele avuca sığmayan, hayatının baharı henüz başlamışken aralarından ayrılan oğlu.
Tek oğlu, biricik yavrusu, gözünden sakındığı Nusret’i yanıbaşındaydı işte. Esmer, incecik boylu yavrusu. Hayatın zalimce yuvalarından söktüğü nazlı fidanı…
Biricik yavrusunun ölüm haberini aldığı güne uzanmıştı düşünceleri. Ellerine iki damla yaş düştü. Serin ince. Oğlunun elleri zannetti. “Ağlama baba” dermiş gibi geldi ona. Bir mahcubiyet hissetti birden. Oğluna diyemedi. “Senin bizi bırakıp gittiğin gece…” diye başlayan cümleyi dili tamamlamaya utandı. Karısını düşündü. O gece bütün acısını karısına zehir olarak akıtmış, bu zehir çağlayanı içinde karısının “keşke ben ölseydim” yakarışları sessiz kalmıştı.
YORUMLAR
Merhaba Sevgili Reyya
Bu çalışma sanırım roman. Öyküye göre çok ağır. Mesela bu bölümde bir iki hareketin dışında başka eylem yoktu. Ama duygu hissedilir derecede ağırdı. Sanırım duygusu fazla bir roman olacak. Hocamın bana yaptığı tavsiyeyi ben de size yapacağım, devrik cümle ahengi bozuyor. Kullanmamaya dikkat edin. Devrik cümleler şiirsel anlatımlarda daha güzel durur. Uzun öykülerde ve romanlarda okuyucuyu zorlar. Ben çok sık devrik cümle kullanırım ama, yazılarım ya denemedir, ya mektup...
Diğer bölümleri de okumam lazım. Kurgunun ne yönde gittiğini bu şekilde anlayabilirim ancak.
Sahneyi aktarışınızı çok beğendim. Gerçekten en ince figüre kadar gözümde canlandı olay yeri. Gerçi bizler zaten hayal gücü geniş insanlarız. Önemli olan hayal gücü geniş olmayan okuyucuyu da sarabilmek.
Bana göre dolu bir kalemsiniz ve yazdıkça ufak tefek sıkıntıları aşacaksınız. Ben öyle yapıyorum. Her yazımda bir şey öğreniyorum:)) Zaten öğrenmek ve bilenmek için buradayız...
Takip edeceğim iğnşallah yazılarınızı. Hatta şimdiden adamın kime aşık olacağı konusunda tahmin yürüttüm bile:)
Sevgiler.
reyya
yazdıkça size de gönderip eleştirilerinizi bekleyeceğim:))