- 1233 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Erzurum'da Bir Halk Üniversitesi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
BİR İNFİLAĞIN AYAK KAYMASI
Ağırlaşan koku ciğerlerime kadar işledi,aylarca kapalı kalmış kapalı bir mekân başka nasıl olurdu ki ? Burası, bir döneme imza atmış nice insanların kitap okuma yeri.Hayır hayır ! Adeta onların evleriydi. Yürürken, okunmuş eski dergi ve mecmular ayaklarıma değiyordu.Verilen emekler akılma gelince, eğiliyor onları teker teker topluyorum.Aman Allah’ım! Bu ne servet’i fün’un,servet’i umum,servet’i kütup?...Aklıma bütün küfürler geldi,kırk boğuma takılıp dilimde parçalandı. Sahip çıkamadığımız nice gün yüzü görmüş,hazinelere yaptıklarımız aklıma gelince.Böylesi gün yüzü görmemiş hazinelere yapamadıklarımızdı dilimde parçalanan.
Hoyratlık, garabet, bilgi karmaşası, vurdumduymazlık, vefasızlık, kim kiminle neredeler?...off offf
Burası yakın tarihimizin yazıldığı yerlerden biri. Burası ,altmışsekiz, seksen ve sonrası kuşakların uğrak yeri .Burası ilim, edebiyat, şiir, şair, felsefe yumağı güzellikler bahçesi. Çay’ın bile içilirken kendince lezzete büründüğü mekân. Ayranın bile kaşıkla içildiği yer . Farklılık ve farkındalık buranın mayasında var.Burası üç çeyrek yüzyıla yakın geçmişiyle şehrin makus talihine çelmeler atılan yer. Huma kuşu’nun göç göç olduğu yer.
Siyasetin sağ ve sol olarak adlandırıldığı dönemlerde; sağ ve sol görüşlü, dindar ve ateist insanların belki de Türkiye’de oturup konuşabildiği ender mekânlardan biri.
Her görüşten insanın, duvarlarına kendi görüşlerinde şiirlerini, resimlerini asabildiği ve her fikri olanın fikirlerini konuşabildiği , tartışabildiği bir ortam. Nice sanat,sinema ve edebiyat insanının kahveyi bahane ettiği mekândı. Ahh ulan ahh,diye hayıflandım !
Vurdum elimde ki kalemi yere.Yazmayacağım artık, beynimi kurcalayan cümleleri bir daha. Okumayacağım, beyni kurcalanmış insanların kitaplarını. Bunca kitap, dergi yazılmışta ne olmuş.Hani onları okuyan? Hani onlara değer veren ? diye karamsarlık dünyasında yalpalanıyor kavisler çiziyordu zavallı bedenim. Hezeyan sarmıştı tüm beynimi.Bedenim, tir tir titremede önüne çöktüğüm kırık iskemlede.1938 de açılmış ve sahibinin ahirete irtihali sonrası kapısına kilit vurulmuş mekândı burası. Kapısında kocaman bir kilit vardı.Prangalara vurulmuştu bir tarih.İşte, 1995 te UNESCODAN halk üniversitesi adıyla ödül almış mekândan dışarı çıktığımda elli yıl yaşlanmış bir ruh haliyle kapıya doğru yöneldim. Yaşamak ne acımasızdı bu zamanda. Zamanın bile doğram doğram edildiği,insanlığın çirkef bir çarkta çalkalandığı dünya yaşanmaz olmuştu.
Epey yürümüştüm kendimden habersizce.Ayaklarımdı beynime hükmeden. Zaten ayaklar değil miydi, şu memlekette; yıllardır başa hükmeden? Biraz daha kendimden habersizce yürümüşüm...
-Abi baksana,o elindeki eski kitaplardan birini bana verebilir misin?
-Hıı kitap mı?
Yorgun bedenimin, savruk kollarına tutunmuş titrek ellerimde üç adet kitap vardı.
Nedense unutmuşum o güzelim mekandan çıkarken bu kitapları, hayır hayır hediye edilmişti,beynime hükmettiğimde karar verdim.
-Ne ya-pa-cak- sın çocuk ,bu kitapları? diye kekeleyerek sormuşum soruyu. Sohbetimizin sonlarına doğruydu, Salih söyledi.Salih’e bu kitapları sana veremem dediğimde; ayaklarım gayri ihtiyari *İnşirah kitapevi’ne getirmişti bizi. İşte buradan seç seçebildiğin kadar dedim,Salih’e.
Salih’in yüzünde ki gülümseme, beni *Hemşin Pastanesi’nde kapıldığım o hezeyandan umutlar dünyasına götürdü.
Allah’ım sen ne büyüksün;
Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü geldi birden aklıma, bir bölümünde şöyle diyordu üstad;
[ italik ] “Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük”
Evet bu dava büyüktü,bu dava vatanın bekâsı ve bu bekâ’nın yeni temsilcileriydi.
Salih ve onun gibiler umudum,tüm yorgunluğum ve hezeyanlarımsa buhar olmuştu.
Selamlarımla
*Hemşin Pastanesi;Adı pastane ama bilindik bir pastane değil,Erzurum’da 1938 yılında kurulduğu yıldan beri aynı mekanda devam eden ve sahibi Nail ORHUN’nun vefatı sonrası kapanan Halk Ünivesitesi adıyla nam almış Unesco ödüllü bir mekan.
*İnşirah Kitapevi; O’nunda geçmişi eskilere dayanan içinde binlerce kitap ve dergi bulunan Erzurum’da bir sahaf dükkanı.
YORUMLAR
90'lı yıllarda Erzurum'da gittiğim bir kafe vardı. Çok beğenmiştim orayı. Hasırlar, kilimler ve antika eşyalarla dolu hoş bir ortamdı. Hemşin kafe diyorlardı oraya. Dadaş durağının ilersinde bir ara sokakta... Yukarıya çıkarken solda...
Acaba aynı yer mi diye merak ettim. Eğer kapandıysa çok üzüldüm. Cumhuriyet caddesinde bir iş hanı vardı, kitapçıların ağırlıkta olduğu bir han... Ordan aldığım kitapları, Hemşin kafede oturup, sıcak bir çay eşliğinde okumayı çok severdim. Kaşıkla yenen ayranı vardı, bakır maşrapayla servis edilen bol köpüklü ayran. Unutmak mümkün değil. Ve orda yapılan sıcak sohbetleri...
Yazınız çok uzaklara götürdü beni.
Paylaşımınız için teşekkür ederim.
Saygıyla...
İbrahim ERZURUMLU
Ah o Hemşin Pastanesi...
Kapandı mı?
Kral otelin altındaydı en son...
Orhan ile orada sohbet etmiştik..
Orhan Beşiktaklı...
Cumhuriyet Caddesindeki Hemşin Pastanesinde sabahları kahvaltıya giderdik...
Bal-Yağ Yumurta....
Bi de demli çay..
Bi de Orhanın muhabbeti.
Hem ocak...hem Kardenizlilerin buluşma yeri..Hem ruhu inkişaf ettiren bir okul 'du.
Biz 82-88 yıllarında yaşadık orada...
Daha önce de gitmiştim..
O başka havaların estiği zamanların en sıcak yuvalarından..yaraların sarıldığı dertlerin dillendirildiği...acıların paylaşıldığı...sevdaların türküye ..saza döküldüğü....dostluğun ilk tohumlarının atıldığı...vefanın demlenip ince belli çay bardaklarıyla yüreklere çekildiği...arkadaşlığın ..kardeşliğin kokularının üzerimize sindiği...
Hemşin Pastanesini ...
Ve sizi değerli Kardeşim...
Özledim desem ayıp olmaz umarım..
Selam ve saygı benden..
Erzurumu özledim .....
Erzincankapının çay ocaklarını da...
Şahabettin Emmi'yi..
"Kesme de yaş nar ağacıyam" türküsünü söyleyen Necdet'i....İsmail Gürcan'ın sohbetlerini...
Kömür kokusunu bile..
Es-Selam-
İbrahim ERZURUMLU
Bugün okumuştum, hem de beğenerek okumuştum.
Altmışsekiz, seksen kuşağının, sağcısıyla, solcusuyla birlikte okyabildikleri yer kim bilir nelere tanıklık yapmıştır.
Öyle bir yerin harabeye dönmesi, üstüne üstlük kitaplara değer verilmeden, yerlerde eskimesi acı.
Kitaba, tarihe verilen önem bu kadar olmamalıydı.
Yazınızı ve sizi kutluyorum. Sevgi ve saygıyla