- 3220 Okunma
- 30 Yorum
- 0 Beğeni
AKŞAM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Anne…
Her şey hüzün…
Bahçedeki erik ağaçlarına bakıyorum. Ne tuhaf; etrafımdaki her şey ruh halime göre çizilmiş sanki…Ağaçların henüz açmış çiçekleri rüzgarda uçuşuyor. Yüzüme, ellerime ve ayaklarıma dolanıyor küçük beyaz yapraklar. Karşı apartmanın balkonunda yaşlı bir kadın sigara içiyor. Sarı bir kedi, alemin artığında arıyor rızkını …
Gıcırdayan el arabasıyla, mahalleyi inleten eskicinin sesinde bile tuhaf bir burukluk var. Kadının eskiciye bakır bir tencere uzatması, eskicinin ona bir çift naylon kap gösteresi bile hatırlı bir hüzün taşıyor. Hatta eskicinin kirli şapkasının üzerinden başını kaşıması bile hüzün…
İki gündür kapımda yatan yaralı köpeği arıyor gözlerim. Hiçbir iz bırakmadan gitmiş…Teşekkür notu beklemiyordum elbette ama, gidenlere hep üzülmüşümdür ben…Mutlu bir yola düşseler bile…Bırakılmak hüzün…
Oturduğum yerden az da olsa caddeyi görebiliyorum. Telaşa giden yolda birbirini çiğniyor insanlar…Hareket edenler umurumda değil anne…Duranlar, evet duranlar canımı acıtıyor…Durmak bile bir hüzün.
Akşam oluyor…
Akşam zaten hüzün anne…
Küçük bir çocuk, yerde bulduğu ayna parçasını, apartmanların arasından sızan son güneş kırıntılarına tutuyor. Balkonda sigara içen kadının yüzünde bir ışıltı beliriyor birden. Heyecanla sigarasını yere atıyor. Yere düşüp koru parçalanan sigara cılız bir ışık salıyor. Önce parçaları sönüyor sigaranın, sonra koru sönüyor…Bir varmış, bir yokmuş oluyor …Yok oluşlar hüzün anne…
Çocuk, balkondaki kadının ayağa kalktığını görünce, elindeki aynayı yere atıyor ve kaçıyor. Aynanın parçalanırken çıkardığı ses, bana top oynarken kırdığım pencereleri anımsatıyor. Basma önlüklü bir anne beliriyor gözlerimde. Küskün gözleriyle gözlerimi öpüyor…Gülümsüyorum anne.
Yalnız bir kadın olan Hayriye Teyzenin evinden, cılız bir melodi yayılıyor sokağa. Bir de ağır bir sarımsak kokusu. Penceresinin önünden gelip geçenler burnunu tutuyor. “Çarşamba’yı sel aldı” diyor o, pencerenin önünden geçenlerden habersiz… “Bir yar sevdim el aldı.” Komşulardan biri havlu gününde anlatmıştı: Hayriye Teyze bir subaya aşıkmış. Kavuşamayınca bütün erkeklere küsmüş. O yüzden kendinden büyük ya da küçük bütün erkeklere “Baba” dermiş. Küsülemeyecek tek erkek baba ya…
Yumruk gibi bir sesle “kaderim böyle imiş” diyor ve susuyor Hayriye Teyze…Konuşacak çok şey olduğu halde susmak hüzün anne…
İnsanlar karanlığı beklemeden açıyor lambalarını. Bir şey var onları korkutan..Bir şey… Kap kacak sesi sarıyor sokağı. Üst caddede otobüsler duruyor ve yorgun adamlar döküyorlar kenarlara…Sonra ziller ötüyor…Açılan kapılarda bile bin hüzün…Kapısı açılmayanları düşündükçe, ziller bile bir hüzün anne…
Kuytulara bakan dar banyo pencerelerinden azarlar taşıyor. Anneler çocuklarının çamurlu ellerini yıkayacak…Minik parmaklardan akıp giden toprak hüzün…
Sokak lambasını yakıyor birisi…Ve birisi, bu sokağın akşamını başlatıyor.
Evler, gecenin kara örtüsünden ve şahitsizliğinden kaçanlarla dolarken, sokaklar kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlara kalıyor.
Bir de benim gibi kendinden kaçanlara…
Güzel bir kadın ve yakışıklı bir adam çıkıyor apartmanın birinden. Adam mantosunun düğmelerini kapatıyor kadının. Ve kadın adama gülümsüyor. El ele dağılıyorlar -belli ki- misafirliğe…Herkes içeri girerken, onların dışarı çıkması hüzün…Aykırı duran her şey gibi, anne…
Hayriye Teyze’nin üst katında oturan afacan bebek, mutfak balkonundan sarkıyor. Elinde salladığı emzik yere düşünce ağlıyor. Emziğin yere düşmesi hüzün…Annesi koşarak geliyor balkona ve şükürle bebeğine sarılıyor. Belli ki korkmuş. Merhametli öpücüklerle susturuyor yavrusunu…Anne…Zaten hüzün…Varlığı da, yokluğu da hep hüzün, anne…
Meydanda bir grup genç, bir birlerinin gömleklerini yırtıyor. Ağza alınmayacak sözler giriyor kulaklara…Kulağın reddettiğini, ağzın sarf etmesi hüzün…Fenerli Cimbom’luyu, Beşiktaşlı Bursa’lıyı dövüyor. Çok geçmeden yetişiyor imdada Kasap Rasim. Elindeki satırla gençleri ayırıyor. Hepsi dağılınca, bir tek kopuk düğmeler kalıyor geride. Bir de, kızaran yüzler…
Derken, gür bir adam sesi çınlıyor kulaklarımda. Hemen bitişikteki apartmandan geliyor. Düğmesiz gençlerden birinin girdiği evden. “Ben seni serseri olasın diye mi okula yolluyorum!” Sonra bir kadın adama yalvarıyor…Belli ki yine bir kadın kalıyor ateşin ortasında, bir ana cesurca siper ediyor gövdesini yavrusuna…Kadının yalvarışları hüzün anne…
Üst kat komşum Cemal Abi geçiyor bahçe kapımın önünden. Konuşmaya bile mecali yok, başıyla selam veriyor. Bir tersanede taşeron işçidir o. Gece çalışır ve senenin altı ayını hastanede geçirir. Kira parasına çalışan çaresiz bir işçinin hasta bakışları, en az çatlamış avuçları kadar hüzündür anne…
Bakkal Cengiz ve Kasap Rasim kol kola geliyorlar sokağın başından. Bu ikisinin dükkanları gibi evleri de yan yanadır. Yaklaştıkça duyuyorum konuştuklarını. Ellerinde etin en iyi yerinden ve en yeni gelen ürünlerden mütevekkil poşetler var. “Ekonomik kriz” diyor birisi, öbürü köylü tembel diyor. “Kimse hayvan bakmıyor.” Duvar dibinde aç bir kedi dudaklarını yalıyor. Etin kokusunu alan hayvan, kasaba bakıyor…Kedinin umutsuz bakışları hüzün anne…
Soğuk bir rüzgar değiyor dudaklarıma…Yola atılmış bir poşet uçuyor. Duvar dipleri çöplerin son sığınağı oluyor. Hayriye Teyze’nin balkonundaki boş damacana devriliyor. Bir evin açık kalan penceresinden firar ediyor perde…Gitmek isteyip de kalmak zorunda olanlar geliyor aklıma…Mecburiyet hüzün anne…
Koca bir çuvalı sürüterek yaklaşıyor çöp bidonuna bir kadın. Önce serçe bakışlarla etrafa bakıyor. Sonra çöpü açıp içindeki cam şişeleri topluyor. En son, çöpün kenarına bırakılmış bir çift, eski, erkek ayakkabısını yokluyor elleri…Sonra ayağındaki terliği çıkartıp, ayakkabıları giyiyor…Çuvalı daha bir gayretle sürüklüyor yokuş yukarı, cam şişeler şıngırdıyor.
Kahveci Hüseyin küllükleri boşaltıyor bahçesindeki direğin dibine. Çırağı sandalyeleri topluyor. Kahve kapanıyor…
Çöpçünün ağzında sigara, elinde süpürge…Direk dibine dökülen izmaritlerin sorumlusuna küfürler savuruyor. Bir de çöpün kapağını kapatmayanlara, bir de kedilere…
O da gidiyor…
Vakit geç anne…
Yakılan ışıklar bir bir sönüyor. Günün son ezanı okunuyor şerefeden…Gündüz melekleri arşa çıkıyor…En son imam geçiyor gözlerimden…Günün bitişi hüzün…
Zaman koşuyor anne…Ben, düşmek üzereyken atının üzengisine takılan bir jokey gibi peşinden sürükleniyorum…
Uyuyor musun?
Beni mi düşünüyorsun?
Birazdan eve girip gözlerimi kapatacağım. Gel…Ne olur…Ben bebekken yaptığın gibi tülbendinle ört yüzümü. Keder yağar geceleri bu sokağa…Koru beni anne…
Korunaksız uykularım hüzün…
Anne…
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
Hüzzam makamında demlenmeye başlamışsa ruh; duran, hareket eden, gülen, ağlayan ne varsa hüzün taşır yüreğe.
Ne kadar dolu dolu bir anlatım. Ne güzel bir dil.
Tebriklerimle:)
Aynur Engindeniz
Sen de çok güzel bir hüzün tanımı yaptın. Ama nedense bana duran şeyler hareket edenlerden daha canlı gibi gelir ve de hüzünlü...
Sevgilerimle.
Tasvirin dersini vermek, destanını yazmak, gururla sergilemek. Ve tüm bunları yaparken, anne eteğinden ayrılamayan küçük kızın en güzel masumeyetine sığınmak, anne sevgisinin ve anneden ayrı kalmanın kız çocukları için ne demek olduğunu en duygusal biçimde okuyucuya aktarmak. Tüm bunları da en çok bilinen klasiklerin yazarları kadar ustaca yazmak...Daha ne olsun ki ?
Güne gelmeyi fazlasıyla hak eden bu güzel yazıyı ve değerli yazarı yürekten kutluyorum ben de..
Aynur Engindeniz
Birgün kitabımın kapağına şu sözlerinizi yazdıracağım:))
Şaka bir yana, hep destek tam destek dediklerindensiniz siz de...Eksik olmayın. Sözleriniz daima iyi geliyor.
Saygılar.
paylaşılan hüzün herkesden uzak olsun dileklerimle başlamak istiyorum..
hayatın gercklerınden olan hüzünden uzak da duramıyoruz ne yazıkki.
yazının anlatım biçimi oldukca güzel, kalemın işini iyi yaptıgı doğru. Ağyarın yazdıklarına yani buldugu hatalı noktalara katılıyorum.
bazen gözümüzden kacıyor bazen bu sekli daha cok sevdım dıyoruz ve bır düzeltme yapmıyoruz.
akıcı yazım dılınızı kutluyorum. gözlerını kapayıp yazının içine gırdıgınızde olayları canlı yasıyorsunuz..
keyıfle okudum ellerınıze saglık...
Aynur Engindeniz
Eleştiriniz ve güzel sözleriniz için teşekkür ediyorum.
Yaza yaza..Okuya okuya....Herşey öyle yoluna girecek diye umuyorum.
Sevgiler ve teşekkürler.
Aynur Hanım,öncelikle yanlışlıkla olsa gerek günün yazısı seçilmiş olan yazıma gösterdiğiniz ilgiye teşekkürler.Sizin yazınızın yanında bizim ki,kapı gıcırtısı kalmış.Zaten sizde söylemişsiniz sadece biraz konu ilginç,yaşadığım bir olayı mizansen karışık aktarayım dedim. Yazmak olmasa nefes alamayız heralde,seçkiler,yorumlar işin tuzu biberi ama herşeyi değil tabiki ,çokta takılmıyorum.Bu sitede yazdıklarına fazlaca ilgi gösterilmeyen bir kaç adamdan biriyimdir,lakin bu beni daha da kamçılıyor.Teknik açıya gelince nesir yazmayı yeni yeni deniyorum.Bu konuda daha acemiyim diyebilirim.Sizin gibi değerli insanların uyarısı ile daha dikkatli olmaya çalışırım inşallah.Yazınız bir su gibiydi...gerçekten okurken o anı yaşadım...Selamlarımla
Aynur Engindeniz
Sanırım beni yanlış anladınız. Ben yazının konusundan ve muhtevasınan dolayı tekniğine takılmadım bile dedim. Bu sizi asla kırmasın. Elbette hepimizin hataları var. Ben eleştrmeye değecek yazılara kafa yorarım. Zamanım herkes kadar değerlidir.
İlgi görmeyen diyorsunuz da, daha iki aydır bu sitedesiniz ve henüz çok az yazınız var. Ben kurulduğundan beri bu sitedeyim. Şurda iki üç yıldır okunur halde yazılarım. O da çok çok fazla değil. Okunmak çok farklı kriterlere bağlı evet, ama önce size bağlı.
Bence sözlerinizin "yanlışlıkla seçilmiş herhalde yazım" kısmını değiştirmelisiniz. Bu sözler yazınızı okuyup, inceleyip değer veren ve seçkiye alan insanlara karşı yanlış olmaz mı?
Hem rahat olun, seçkilerle
Aynur Engindeniz
Bugün en iyi yazıyı seçecek olsalardı burada ne sizin ne benim adım olmazdı. Dün çok başarılı işler çıkartan arkadaşlar vardı çünkü...
Uzattım sanırım, bu sıkıntıyı her seçkide yaşıyorum ne yazık ki, hele yazılarımızı karşılaştırmanız beni çok rahatsız etti. Ve kendi yazınıza kapı gıcırtısı deyişiniz...
Önce siz sahip çıkmalısınız yazdıklarınıza...
Eleştiriyi de dozunda olduğu sürece baş tacı etmelisiniz.
Saygılar.
Dinçer Sümer ve Nurullah Ataç tadı aldım. Çok güzeldi.
Betimlemeler ve detayların çözümlenişi müthiş... Kıskıvrak içine alıyor okuyanı...
Okumak hüzün...
Ama iyi ki yazmışsınız.
Teşekkür ederim.
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim.
Saygılar.
çöl gezgini ali tanyıldız
Saygılar..
güne düşmüş yine güzeldaşım
yakışmış ve daha nice güzelliklerde buluşmak dileğimle...
kadınlığın gibi kaleminde güzel sevgili Aynur...Anne kadar güzelsin
tebrikler ve hayırlı olsun inşaAllşah
sevgimle....
Aynur Engindeniz
Ayrıca yorumda gurur okşayıcıydı hani..."Anne kadar güzelsin" belki de yazılarıma yazılmış en güzel söz bu...
Teşekkürler...Sevgiler...
yazınızı okurken bende kaybettiğim annemi ne denli özlediğimi daha çok hissettim...
o sokakta yaşayan biri gibi oldum okurken....sımsıcak bir mahalle hikayesi...kaleme yüreğe sağlık..tebrikler
saygıyla kal..
Aynur Engindeniz
Çok teşekkürler.
Aynur kardeşim, güne gelen yazınıza tebrikler.Okurken, gözlerimin önünde anlatılan mahalle canlandı, sanki ben de pencereden seyrediyorum.Güneş kendini bulutların arkasına gizleyince, herkeste bir hüzün, bezginlik, yazılara da yansıyor bu.
Ben şahsen bu sıralar durağan bir dönemdeyim, yazmak gelmiyor içimden.
Elimden geldiğince arkadaşları takip etmeye uğraşıyorum, selam ve sevgiler.
Sevgili Aynur'cuğum o kadar güzeldi ki ne söylesem az gelecek. Tebrik ediyorum. Sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
SANKİ’M 1;
“Bahçedeki erik ağaçlarına bakıyorum.………Ağaçların henüz açmış çiçekleri rüzgârda uçuşuyor.”
Erik ağaçları henüz çiçek açıyorsa mevsim ilkbahar olsa gerek. Oysa buram, buram “hüzün” içerikli bir yazının girişinde şöyle safran sarısı bir “sonbahar” betimlemesi daha şık dururdu gibi geliyor bana.
SANKİ’M 2;
“Akşam oluyor……..Küçük bir çocuk, yerde bulduğu ayna parçasını, apartmanların arasından sızan son güneş kırıntılarına tutuyor.”
Astronomi ve optik geometri bilimlerine göre böyle bir olayın aynı yerde gerçekleşme olasılığı şayet ortada bir kamera hilesi yoksa maalesef imkânsız. Güneş ha battı ha batacak, sen olmayan ışıkla ayna fantezisi yapacaksın. Apartman arasından sızan güneş kırıntılarından en fazla çook, çok güzel bir “gurup” olur. Hele azıcık ucundan da olsa denizi görüyorsan.
SANKİ’M 3;
“Sonra ziller ötüyor”
Burada kastedilen, zilin kanarya melodili olduğu herhalde. Öyle bile olsa şayet canlı bir kanaryayı birisi gelince ötsün diye kapıya bağlamamışlarsa “ötüyor” yerine “çalıyor” denilmesi daha uygun olurdu. Sonuçta zil dediğimiz mekanik bir alet. Birde “ziller” şeklindeki çoğul bir ifadeden bütün mahallenin bir eylem birliği içinde olduğu izlenimi uyandırıyor. Bu devirde imrenilesi bir dayanışma :- )
SANKİ’M 4;
“Kuytulara bakan dar banyo pencerelerinden azarlar taşıyor”
Bence bir banyoyu tarif etmek için gereksiz betimlemeler. Bari banyo pencere camlarının buzlu camdan yapıldığını da yazsaydın. Banyo pencereleri zaten dar olur ve kuytulara (havalandırmalara) bakar. Binanın caddeye bakan cephesine banyo koyan bir müteahhitin inşaat sektöründeki ömrü fazla uzun olmaz sanırım.
Çatlak bir lavabo, damlatan musluklar, kireç bağlamış yer karoları veya altın kaplama bataryalar daha uygun argümanlar gibi durmuyor mu sence.
SANKİ’M 5;
“Sokak lambasını yakıyor birisi…”
Allah, Allah bizim buralarda sokak lambası bütün şehirle aynı anda Elektrik İdaresi tarafından otomatik olarak yakılıyor.
SANKİ’M 6;
“Kahveci Hüseyin küllükleri boşaltıyor bahçesindeki direğin dibine. Çırağı sandalyeleri topluyor. Kahve kapanıyor…”
Buradan şunu anlıyoruz ki enişte beyin (Allah mutluluğunuzu daim etsin) kahve hayatı yok, güzeeel, güzel. Eğer enişte beyin kahve kültürü olsa idi yazarımız kahvelerin tamda iş yapacağı bir vakitte (akşamla yatsı arası) kapanacağını yazmazdı. Zira Türkiye genelinde kahvehaneler valilik, emniyet, belediye ve esnaf odalarının aldığı ortak bir karar neticesinde saat 24,00 da kapanır. Keşke bu bölümü ezanda sonra ki bölümler de, yazının finaline ekleseydin.
SANKİ’M 7;
“Güzel bir kadın ve yakışıklı bir adam çıkıyor apartmanın birinden. Adam mantosunun düğmelerini kapatıyor kadının. Ve kadın adama gülümsüyor. El ele dağılıyorlar -belli ki- misafirliğe… Herkes içeri girerken, onların dışarı çıkması hüzün… Aykırı duran her şey gibi, anne…”
Veysel beyin bu bölüm ile ilgili eleştirilerine katılmakla beraber, ilginçtir; harbi, harbi bu bölümde hüzün adına yüreğim “cızz” etti, ne yalan söyleyeyim. (Tebrikler)
SANKİ’M 8;
“Vakit geç anne…………
…………………Yakılan ışıklar bir bir sönüyor. Günün son ezanı okunuyor şerefeden…”
Yazının giriş kısmında çiçek açan erik ağaçlarından aldığımız ipuçları neticesinde mevsimin ilkbahar olduğu tespitinde bulunmuştuk. Aylardan Nisan veya Mayıs. Takvime baktım o aylarda günün son ezanı (yatsı) 21,45 gibi okunuyor. Bu vakit ışıkların sönmesi için bir hayli erken bir vakit değil mi? Hele, hele bizim gibi tv manyağı yüzdesi dünya standardının bir hayli üzerinde bir toplum için.
Şaka bir yana gerçekten tebrikler, Bu kadar sululuk yaptıysak da bizimde bir annemiz var, kapı önünde bulmadılar bizi haa !
Birde yufka yüreğimiz var,
Tekrar, tebrikler.
Saygılar, selamlar
Aynur Engindeniz
Senin yazılarımı eleştirmen kadar güzel ne olabilir. Bakınca gayet mantıklı şeyler bulup çıkartıyorsun. Ama ben laz kızıyım ha, neticesini düşünmeden kelime yazmam:)) Her yazımı sana cevap verebilecek şekilde yazıyorum:))
Çok teşekkür ederim yazılarıma emek katıyorsun. Saygılar.
Aynur Engindeniz
Yani tercih hakkımı kullandım.
SANKİN 2: Ne yani aynanın ışığı yansıtması için ille güneşin tepede mi olması lazım. Ben bu yazıyı yazarken akşam olmak üzereydi ve batan güneş yatay bir açıyla gözlerime değiyordu. Yaşanabilir olduğundan emin olmadığım şeyi yazmamaya gayret ederim.
SANKİN 3: Zillerin aynı anda çaldığına dair bir söylemim yok. Zilin ötmesi ise klişe söylemlerden uzak durmak adına...Yazarın kişisel tercih hakkı. Anlam bozukluğu yapmaz.
SANKİN 4: Yazıda tenhaya bakan banyo pencereleri diye belirtmeseydim, okuyucu nasıl bir binaki bu balkonlarıyla pencereleriyle banyo pencereleriyle sokağa bakıyor, diye düşünebilirdi...O açıdan açıklama gereği duydum. İtiraf ediyorum "dar" ibaresini kullanmasam da olurmuş, haklısın.
SANKİM 6: Evet bizim beyefendinin kahvesi yoktur. Bir kaç kez git diye yalvardıysam da bana mısın demedi:) Zaman işini yazarken çok düşündüm. Arada kaldım. Ben de farkındayım ama, hem yazıyı uzatmak istemedim hem kurguyu bozmak...Yani kahvenin erken kapanması konusunda haklısın:))
SANKİM 7: Her ne kadar yazınla okuyucuyu tarumar edip gözyaşı seline katmak gibi bir niyetim olmasa da en azından bu kısmı beğendiğine sevindim:)
SANKİN 8: Buna ne desem bilemedim. Bu yazıda ışıkların yanması sönmesi, gelip gidenler, güneş, karanlık, hepsi bir simge...İlle de ucu ucuna denklemek gerekir mi gerçekle...Kaldı ki 21.45 (Bu saati de hiç sevmem) ışıkların sönmesi yadırganacak bir durum değil. Mantığa aykırı de değil. yani uyku saati mi, uyku saati...Ben yazı yazıyorum, durup milletin TV yi kapatmasını, kahvecinin son müşterisini beklersem, gece beni sokakta görenler ne demez:))
Her eleştirinin sonunda "Şaka bir yana" demiyor musun, işte o zaman kızıyorum.
Sen farklısın biliyorsun hemşerilikten yırtıyorsun. Başkası böyle esprili bir eleştiri yazsa kesinlikle yanlış anlarım:)) Ama sen yine de bir tek bana yapmaya devam et bu tür eleştirileri...Biri seni üzsün istemem:))
Çoook teşekkür ederim emeklerin için. Zahmet edip takvime bile bakmışsın. İşte bu yüzden değerli ve tutarlı eleştirilerin.
Bu arada ne zaman yazı yazacaksın? Üç ayın dolalı altı ay oldu:))
Ağyar
Vallahi hiç alınmam. Saydığım değişikleri yapmış olsan belki de aynı lezzeti alamayacağız yazıdan veya yazı senin yazın olmaktan çıkacak. Sen boş ver bildiğin gibi devam et, teşbihte hata olmazmış “imamın dediğini yap yaptığını yapma”
Aslında bu bir arz-talep meselesi. Yani eleştirilmek konusundaki mazoşist tutumun neticesinde ıcığını cıcığını irdelemek zorunda kalıyorum yazının. Yoksa ben istemem mi dizeyim methiyeleri.
İçlerinde istisnalarda olsa yorumlarımı karşı tarafı germesin, hafiften bir tebessüm ettirsin diye hiciv ağırlıklı yazmaya çalışırım. Her ne kadar bu tarz benim hoşuma gitse de karşı tarafta taammüden zülfüyâra saldırı var hissi uyandırıyor maalesef. Lakin haddimi gayet iyi bilirim, bu yüzden müsterihim
Hemşerilikten yırttığımın farkındayım, zira bundan daha hafif eleştiriler neticesinde sanırım altı üyenin yasak listesinde üç üye ile ağız dalaşı bir üye ile de “fare dağa küsmüş dağın haberi olmamış” vaziyetlerindeyim.
Başarıların daim olsun
Selamlar
Aynur Engindeniz
Ben daha beceremedim gül üstünde duran çiğ gibi akıp gitmeyi ,dikene değerken ki halim hüzün anne..
birsıfır/////
Aynur Engindeniz
Hüznün şairce tarifleri birer birer damlıyor sayfama oh ne güzel. Mehtap, Lacivert, sen...
Sevgiler.
Ülviye Yaldızlıı
Aynur Engindeniz
Ama sen saklanamayacak kadar aşikarsın...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum.
Sevgiler arkadaşım.
Anne...
İçimdeki kızın saçlarına bir el değdi...
Kırıldığı yerden doğan bir uçurtma düşü kadar öksüz şimdi yüreğim...
Duymuyor anne !
Yıldızlarımın tenine sardığım şiirim beni duymuyor anne...
Sevgimlee...
Aynur Engindeniz
Sevgin karşılıklı...
Yazarlığa soyunduysan şayet....
Beş dakikayı beş sayfa anlatmasını becerebileceksin...
Sen bunu beceriyorsun kardeşim...
Hemde hakkını vererek...
Yürekten kutluyorum seni...
Aynur Engindeniz
Yazarlık elbette son derece güzel ve onur verici. Ama ben kendimi "düşünür" olarak görüyorum. Şu felsefe bölümünü bir bitireyim, benden çekeceğiniz var:)
En büyük hayalim filozof olmaktı çocukken. O kadar da geniş değil şimdi hayal yelpazem ama duygulara ve hayata dair yazmayı seviyorum. Kurgu öykülerden ziyade canlı olaylar işlemek isteyişim bu yüzden. Gerçi yazdıklarım da kurgu ama, hemen herkesin görebileceği basit şeyleri anlamlandırarak yazmaya çalışıyorum. Daha küçük bakış açım ama büyüyecek, bundan eminim.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
Merhaba Aynur Hanım;
Devrik cümlelere çok fazla yüz(!) veriyorsunuz. Onlar da bazen anlam kargaşası yaratıyor. Örneğin,
"Adam mantosunun düğmelerini kapatıyor kadının," cümlesinde olduğu gibi.
Derken, gür bir adam sesi çınlıyor kulaklarımda. Hemen bitişikteki apartmandan geliyor. Düğmesiz gençlerden birinin girdiği evden. “Ben seni serseri olasın diye mi okula yolluyorum!” Bu bölümde ise, adamın önce gür sesi geliyor. Araya bir cümle girdikten sonra adamın ne dediği belirlenmiş.
Başarılarınızın devamını dilerim.
Aynur Engindeniz
Sabırla beni uyardığınız için teşekkür ediyorum. Ama "konuşma" işini biraz hallettim. Size söz, hiç devrik cümle olmayan bir yazı yazacağım bugün.
"Adam mantosunun düğmelerini kapatıyor kadının," cümlesinde "kadı-nın" ve "mantosu-nun" kelimelerinin nın- nun ekleri ardarda gelince sevmedim ahengi nedense...Anlam karışıklığına değil, zihin karışıklığın neden olmuş bu durum. Okuyucu adamın kendi mantosunun düğmelerini kapattığını sanarken bir de bakıyor ki, manto kadına aitmiş:)) Haliyle bu durum okuyanı yorar. Haklısınız.
İnanın kelimeleri eklerine zamanına uyumuna anlamına zihinde çağrıştırabileceği sembollere kadar düşünerek seçiyorum.
Aynı kelimelerle dön baba dönelim oynamamak için sözlük okuyorum bu ara:) Herkese de tavsiye ediyorum. bir yaşından beri konuştuğum, İlkokuldan beri kitap okuduğum halde, bilmediğim ne çok kelime varmış meğer...
İlginiz için tekrar teşekkür ederim. Umarım birgün beni uyarmaktan bıkmazsınız:)
Teşekkürler ve saygılar.
Aynur Engindeniz
Teşekkürler.
Anne ...
Annesinin yüzünü anımsamayan babamın dilinde en hüzünlü kelime...
Hakkında en az anılar tuttuğu insan..Anne.
Her zaman sığınılacak bir liman...
Acıları azaltan sıcak sımsıcak yürek.
En dertli başların düştüğünde bütün sıkıntıları unuttuğu kucağın adı..Anne. !
Gidince doldurulamayacak ve varlığında anlaşılamayan koca bir yer'in sahibi...
Çok çok güzeldi...
Selam ve saygı ile...
Aynur Engindeniz
Anne bir sembol benim yazılarımda...Bilinçaltının en değerli varlığı o ya...Sanki yazdıklarımı birine anlatıyor gibi olmasam, sözlerim semada asılı kalacakmış gibi geliyor. Buna psikolojide kendine güvensizlik diyorlar :)
Teşekkür ederim ilginize...Saygılar...
Aynur Engindeniz
Varlığın için teşekkür ederim.
Sevgiler.
okumanın tadındayız unuttuğumuz mahallemiz gözümüzün önüne geldi....aaaa yazı bitmiş....benide bir hüzün kapladı....aynur kardeşim....kısa diye....saygılar
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum eksilmeyen desteğinden dolayı. Bu arada Secaattin Abi yine seni dolamış diline komşu sayfada:)
Sevgiler.
Baştan sona hüzün ama muhteşem bir anlatım.
Her detay gözler önünde en ince ayrıntısına kadar.
Sizin yazılarınızı okumuyor, film izliyorum adeta.
Fazla söze gerek yok, sizi okumak büyük keyif.
Selam ve Sevgimle.
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Ne diyordu Orhan Veli kısa şiirinin sonunda?
Ne olacak bunun sonu, bilmem.
"Kazım'ın" türküsünü söylerler,
Üsküdar'da;
Efkarlanırım.
Buradaki hüzün de Orhan Veli'nin efkarlanması gibi.
İnsan yüreğinizdir hüzünlenen. Duyarlı yüreğinizdir.
Ve kim bilir o hüzün listesi daha ne kadar uzundur ki, sığmaz sayfalara. Libya'da yaşananlara kadar uzuyordur hüznünüz.
ve de hüznümüz.
insan olduğumuzdan...
Tebriklerimle Aynur hanım.
Denemeler güne geliyor mu?
Güne geldiğinde de bu anlamlı ve hüzünlü deneme sayfanıza uğrayacağım. Bir daha okumak adına.
Saygı ve sevgiyle kalın...
Aynur Engindeniz
Sizler okuduğunu an, yazım birilerinin gününe gelmiş demektir. O yüzden seçki önemli değil. Ama denemelerde güne geliyor sıklıkla, evet. Bu konuda seçicilerin geniş bir yelpazesi olduğunu göyleyebilirim.
İlginize çok teşekkür ederim.
Saygılar.
Değerli yazarım iki yıl önce kaybettiğim annem için çok şiirler yazdım, ona olan özlemimse gün güne büyüyor, yazınızı okuduktan sonra gördümki, en az şiirler kadar yazıylada anneye olan özlem anlatılabiliyormuş, özellikle sizin gibi akıcı bir dille güçlü bir kalem tarafından anlatılması beni de geçmiş günlere alıp götürdü, bizler neler yaşamadık ki sevgili arkadaşım, elleri öpülesi analarımızın eksikliğini ise her zaman duyduk, duyacağız, kutluyorum bu güzel yazıyı, selam ve sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Annenize sonsuz rahmet diliyorum ve dahi bütün annelere...
Saygılar.
Sana söyleyecek söz bulamıyorum Aynurcuğum. Tek kelimeyle harika...
"Gel…Ne olur…Ben bebekken yaptığın gibi tülbendinle ört yüzümü. Keder yağar geceleri bu sokağa…Koru beni anne…"
Gündüzler nasıl nice geçiyor da, hava kararmaya başlayıp, tek tek evlerin lambaları yanmaya, perdeleri örtülmeye başlayınva "hüzün" de diz boyu kendini göstermeye başlıyor.
Yaşımız kaç olursa olsun, insan her zaman anne şevkatini arıyor.
Bazen kendimi o kadar korumasız ve güçsüz hissediyorum ki, yatağımda küçüldükçe küçülüyor bedenim. İşte o zaman annem gelir yanıma, saçlarımı okşar "Sen güçlü bir kadınsın, sen benim kızımsın" der. Hayal bile olsa annemin verdiği güç, hayata tekrar sıkı sıkı sarılmamı sağlar.
Duygularıma tercüman olmuş bir yazı.
Sevgilerimle canım
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum güzel sözlerin için.
Sevgiler.
Cok güzel hüzünlerle dolu da olsa bir keyifti okumak.
Acaba simdi biz böyle rahatla yazi okurken bir yerlerde kimbilir neler oluyor yasaniyor hüzün adina
Etkileyen bir yaziydi ve sigara konusu biraz zorladi gibi beni sigara icesim geldi nedense.
Yüregine saglik sevvgili Aynur
Sevgilerimle
Aynur Engindeniz
Sigara işini boşver...En iyisi uyumak...ben öyle yapacağım:)
Sevgiler.