- 891 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Başkanlık sistemi olur (mu)?
Ülkemizde,"1946’da çok partili hayata geçildi" sözü çok sık tekrar edilir,durur...Oysa bu doğru bir anlatım değildir bence!
Çünkü daha 1924 yılında bile birden çok parti olduğu gerçeğini gözardı eder de ondan. 1924’te kurulan ve 1925’teki Şeyh Sait İsyanından sonra kapatılan TCF (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) vardır.Doğrusunun,1946 yılında,"birden çok partili"seçimin yapılmış olması olduğunu düşünmekteyim.21 Temmuz 1946 gününe denk gelmektedir bu seçim tarihi.
İşte o tarihten sonra da,gerek cumhurbaşkanının yetki ve sorumlulukları,gerekse de kuvvetler ayrılığı ilkesinin hayata geçirilip,geçirilemediği hep tartışma konusu olmuştur ve bu halen devam etmektedir.
Yasama,yürütme ve yargı "üçgeninde" kuvvetler ayrılığı ilkesini hayata geçirmede çok zorlanmakta olduğumuzu biliyor,düşünüyor ve görüyorum.Koalisyon hükümetleri döneminde (yürütme),yasama tarafından "bloke" edilirken;güçlü hükümetler döneminde de yasamanın (TBMM)"bloke" edilmekte olduğu tartışıldı/tartışılmaktadır.(Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilecek olması da bu tartışmayı bitirmeyecektir.Ancak 10 Ağustos 2014’te yapılacak ve halkın ilk defa doğrudan seçeceği Cumhurbaşkanının mevcut anayasanın 104.maddesinde ifadesini bulan ’Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak ’ cümlesini inisiyatif alması halinde de yarı başkanlık gibi kullanacağı gayet açıktır.)
1755’te ölen Montesquie,kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemine özellikle dikkat çekmiştir.Ki arkamızda 250 yıllık bir zaman dilimi bırakmış olduk!
Bu noktada ünlü düşünür Kierkegaart’ın sözüne kulak vermede yarar olacaktır:
-Hayat,geriye doğru anlaşılır,ileriye doğru yaşanır.
Bir hukuk devletinde yasama,yürütme ve yargı (3Y) birbirinden bağımsız ama yargı ağırlıklı işlev görürler,görmelidirler de...Çünkü çıkan yasalar önce yasa koyucuları da bağlar da ondan.Ve idarenin her tür iş ve eylemi de yargı denetimine açık olarak devam eder,gider.
Ülkemizde hakimler,kararlarına,"Türk Milleti Adına" diye başlamaktadırlar.Bu da yargının toplumun bütününe karşı sorumlu olması demektir.
Seçilecek başkanın da toplumun tümüne karşı sorumlu olacağı ve süresinin de yasa koyucu tarafından belirleneceğinden hareketle,(5+5=10 yıl gibi)ortaya "otoriter" bir yapının/makamın çıkmasının mümkün olamayacağını düşünmekteyim.Kaldı ki yasama da (TBMM) çıkaracağı yasalarla hem denetim görevi yapacaktır,hem de başkanın yetkilerinin "sınırlarını" çizebilecektir.Belki de " sınırlı devlet" kavramı bu yolla hayata geçecektir.
Güney Amerika’da her darbe sonucu ortaya çıkan "başkanları" da,başkanlık sistemi içinde görmemek gerekir.Bunlar olsa olsa "başkancı sistemlerdir."Yani bir tür gücün hukuku!
Buna yakın tarihimizden örnek bir olay bizde de vardır:12 Eylülü yapanlar,dönemin Milli Güvenlik Konseyi Başkanına aynı zamanda "Devlet Başkanı" sıfatı da vermiş idiler.1982 Anayasasının "Altıncı Kısım" Geçici maddesi (1) buna dairdir!Ki Kenan Evren’in 18 Eylül 1980 tarihindeki yemininin "Devlet Başkanı" olarak yaptığı ve yürürlükte kalacağı aynı madde içersinde "net" olarak açıklanmıştır.
Başkanlık sisteminin ise,"hukukun gücü"olduğuna inanmakta ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin bu yolla hayat bulacağını düşünmekteyim.Bu konuda yani "hukukun gücünü" anlatmak konusunda en güzel değerlendirmenin de hukukçu Vinogradoff (1854-1925 )tarafından yapıldığını düşünmekteyim:
-Her bir hukuk kuralı,üyelerinin birbiriyle çatışmaması için toplumun diktiği siperler ya da sınır taşlarıdır.
Gelelim başlıktaki sorunun cevabına:
Ülkemizde başkanlık sistemi olur,yeter ki zihinsel olarak hazırlığımız olsun!
Ayrıca demokrasilerde "mekanizmalar" değil,kutsal olan "değerlerdir" de!Tıpkı yazar Amin Maalouf’un "Ölümcül Kimlikler" adlı kitabındaki şu cümlesi gibi:
-Demokraside kutsal olan,mekanizmalar değil,değerlerdir.( S/125)
YORUMLAR
Ülkemizde hakimler,kararlarına,"Türk Milleti Adına" diye başlamaktadırlar.Bu da yargının toplumun bütününe karşı sorumlu olması demektir.
Seçilecek başkanın da toplumun tümüne karşı sorumlu olacağı ve süresinin de yasa koyucu tarafından belirleneceğinden hareketle,(4+4=8 yıl gibi)ortaya "otoriter" bir yapının/makamın çıkmasının mümkün olamayacağını düşünmekteyim.Kaldı ki yasama da (TBMM) çıkaracağı yasalarla hem denetim görevi yapacaktır,hem de başkanın yetkilerinin "sınırlarını" çizebilecektir.
Evet neden olmasın!
Nİye olmasın valla, emperyal buyuracak da, Türkiye'deki azınlık Türkiyeliler Oligarşisi önderliğindeki S.T.K.lar ve sağdan sola, soldan muhafaza edenine, Y-CHP ve MHP'si bile olmaz mı diyecek?
Yürek ister yürek ! Bunlarda var mı peki? Hiç sanmıyorum ! Bunlar besleme ve yiyen ağız utanır diyeceğim türdenler ama; o kadar bile şerefi olmayan takımı, satın alınmış, fonlanmış, proje bedeli ad altında güya, hamam namusu kurartan(!) cibillliyetsizler takımı...
Olur mu, olur valla... Böyle buyurdu Ağa emperyal uluslar.
Göktürkmen tarafından 4/3/2011 3:23:09 PM zamanında düzenlenmiştir.