- 4169 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
SİYONİZM VE ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ/NDEKİ ROLLERİ ATATÜRK ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?
Evet, bu gün bizim keşke Atatürk yaşasaydı, diye kahretmemizin sebebi olan o melun hastalık; sonucu mu Atamız öldü, yoksa öldürüldü mü? Ben kaynaklara inip Bir de Ata’nın “Beni Türk Hekimlerine Emanet Edin” sözlerinin ardında bir takım gerçeklerin saklı olduğunu düşünüyorum. Anlatacaklarımdan sonra inanıp inanmamak sizlere kalmış. Yazımda Atatürk’ün iki doktorundan başka isim kullanmama gayretinde olacağım.
Ülkemizde 1909 yılına kadar Mason kulüpleri açılmaya devam edildi. Bunlar Anadolu’nun pek çok vilayetinde şubeler açmışlar ve çalışmalarına devam etmişlerdir ancak bu mason localarının hiç biri milli bir nitelik kazanmamıştır. Konuyu önce bildiklerim, ardından kaynaklardan aktarım yaparak anlatacak ve bilgiye ulaşacağınız web sitelerinin adreslerini de sizlere açıklayacağım.
Atatürk 1935 yılında elinde masonlar ve çalışma yöntemleri ile ilgili bir kitap okurken ki hepimiz biliriz ki Ata “ben bu kadar okumasaydım belki bu gün cumhuriyet olmazdı” diyerek okumanın hayatındaki yerini açıklamıştır. Ve dakikada yanlış hatırlamıyorsam 1000 civarı kelime okuyacak kadar iyi bir okuyucuydu. Okuduklarını iyi anlar iyi analiz ederdi. Sadede gelirsek okuduğu kitap daha elinde iken dönemin İçişleri bakanını çağırıp;”Al şu kitabı oku, kendisi içeride kökü dışarıda olan bu şer odaklarını hemen kapatın.”talimatını veriyor.
13 Ekim 1935’te tüm bu mason loncaları içişlerinin talimatıyla kapatılıyor. Ancak her nasıl oluyorsa Atatürk’ün emri ile kapatılacak olan bu loncalar kapatılma kararını önceden öğreniyor ve tüm mal varlıklarını gayrimenkullerini çeşitli yardım kuruluşlarına ”Aş evleri, düşkünler evi gibi “ bağış yapıyorlar. Bu bağışlamadan üç beş gün sonra masonların tüm malvarlıklarına el konularak kapatılacağı kararı tebliğ ediliyor. Ancak gerekli önlem alınmıştır bu loncaların mal varlığı sıfırdır.
Bu arada mason loncalarının ileri gelenleri bir heyet toplayarak Ata’nın huzuruna çıkıp kararından vazgeçirmeye çalışıyorlar. Atatürk bunlara merkezlerini ve dış bağlantılarını soruyor. Merkezimiz;Cenova’dır diyorlar.Bunun üzerine Ata bunları kovuyor ve kararından dönmeyeceğini açıklıyor.
Bunun üzerine bunlar Atatürk’e karşı intikam planları kuruyorlar. Ardından Atamız hastalanıyor ve vücudunda kaşıntılar burun kanamaları başlıyor. Bu arada mason bir doktor Yunan gazetelerine verdiği demeçte ”Sarı diktatöre öldürücü darbeyi vurduk “açıklaması yapıyor. Ata sebebini araştırınca köşkü karıncalar istila etti diyerek Yalova köşkü ilaçlanıyor ancak Ata’nın rahatsızlığı artarak devam ediyor.
Türk doktorun muayene ettiği Atamıza siroz teşhisi doktoru tarafından konuluyor. Ancak birileri dalında uzman diyerek Almanya’dan dr Fischenger ve bir Yahudi dr olan Dr. Abrevaya getiriliyor. Bu doktorlar atamızın tedavisini üstleniyorlar ve civa içeriği yoğun iğneler yapılıyor. Atanın vücudu ödem yapıyor. Di-üretikler verilerek vücutta toplanan fazla suyu boşaltmak için yüksek doz içeren iğneler yapılıyor ve Atamızın iç organları iflas ediyor. Bu ilaçların yapılması veya yurt dışından getirilmesi için Atamızın ve Doktorunun imzasının da bulunması gerekiyor Atamız durumu fark edip imza vermeyince imzası taklit ediliyor. Durumun farkına varan Atatürk o tarihi sözünü söylüyor;”Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.”Ancak çok geç kalmıştır. Sonuçta Ulu önderimiz cumhuriyetimizin kurucusu milletçe çok şey borçlu olduğumuz o büyük devrimci insan ölüyor ve ölümünün akabinde kapatılan bu mason loncaları tekrar açılıyor ve devrettikleri mal varlıklarını gerisin geri alıyorlar. Ben onun Yaveri Salim Başoğlu’nun da eğer Atatürk öldürüldü ise kesinlikle öldürüldüğünü düşünüyorum bu cinayete de intihar süsü verildiği kanaatindeyim.
Gelelim belge içeriklerine: Yunanlı Gazeteci Apostolos Grazos da Halk Cephesi (Laiki Metopo) gazetesinde 1-5 Eylül 1949 tarihlerinde yazdığı seri yazıda şu görüşleri dile getirdi; “Filistin Siyon kolonilerini meydana getirmek için Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladık. Bundan sonra yapılması elzem olan üç vazife daha vardı. Bunları seri olarak tatbik etmek icap etdiyordu ki; Doktor Abrayava ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar. Bazı Avrupalı tıp dahileri, siroz mütehassısları, Sari Lider’in hastalığı ile meşgul olmak istediklerini Türk hariciyesine bildirmişlerse de; Türkiye’deki mukaddes üçgenimiz, meydana getirdikleri muhkem mevki ve selahiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı Lider’in tedavizinde vazife vermemekle bize pek ala ispat ettiler.” MASON CEMİYETLERİ KAPATILIYOR Türkiye’deki masonlar 25. yıl kuruluş etkinlikleri düzenleyerek, yayılmalarını hızla sürdürüyorlardı. O sırada Atatürk Adalet eski bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt’a masonlarla ilgili bir dosya vererek kendisine şunları söyledi: “Bunu güzelce mütalaa et, bir fakrirle, Halk Partisi Grup Başkanı’na ver, grupta bunlara şiddetle bir hücum yap ve grupça kapanmasına delalet, senin de bu işte şeref payın olacaktır.” Mahmut Esat Bozkurt, aldığı emrin gereğini yaparak verdiği “takrir”de şunları söyledi. “Masonluk kökü dışarıda olan bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da grup kararı ile kapatalım.” Paçaları tutuşan masonlar hemen Atatürk’ün doktoru …….öncülüğünde Atatürk’e giderek, O’na Türkiye’deki en üst masonluk makamı olan “Meşrik-i Azam”lık ünvanını teklif ederek yalvardılar. Atatürk, onlara Avurpa’da hangi locaya bağlı olduklarını ve liderlerinin adını sordu. Onlar Cenova Locası’na bağlı olduklarını ve Reisleri’nin Barca Mişon olduğunu söylediler. Atatürk, öfkelenerek, “Haydi defolun buradan, cehennem olun gidin. Yahudi uşakları! Benim milletim bana kahramanlık sıfatı verdi, ben sizin gibi bir çift Yahudiye uşak mı olacağım? Bu gece bütün Türkiye’deki locaları sabaha kadar kapatmadığınız takdirde, yarın teşkil edeceğim Divan’ı Harbi Örfi’ye hepinizi verir ve astırırım. Haydi defolun karşımdan” dedi. Anadolu Ajansı 10 Ekim 1935 tarihinde, mason cemiyetlerinin kapandığını ve mallarının Halkevleri’ne bağışlandığını duyurdu. Katil(ler) işbirlikçiler kimlerdi?
Yunanistan’da yayımlanan –Laiki Metopo(halk Cephesi) Gazetesinde yayımlanan dizi yazıda “Dr. Abrevaya ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar” denilmektedir. Bahsi geçen Abrevaya, Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı’dır. Abrevaya, İzmir doğumlu olup, Paris’te tahsil görmüştür. Atatürk’ün ölümünden sonra Niğde Milletvekilliği yapmıştır. Prof. Dr. N.Fissenger, hükümet tarfaında Paris’ten getirilmiştir. 8 Eylül 1938 tarihinde bir gün önce yaptığı muayeneye göre Prof.Dr. Ömer Neşet İrdelp ile birlikte düzenledikleri rapor uzun yıllar sonra ortaya çıkmıştır. Fissenger ayrı teşhiste bulunmasına rağmen Atatürk’ün ölüm raporunda, diğer doktorlarla aynı görüşteymişcesine yazılmıştır.
Muhtemelen Paris’ten getirilen ilaçların temin yeriyle de ilgisi vardı. ‘Sarı Lider’i öldürme kararı alınıyor Varnalı Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas Türkiye Mason Cemiyeti’nin kapandığını Moskova’da bir toplantı sırasında öğrendi. Sinirlerine hakim olamayarak şunları söyledi; “O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!…”
Varnalı Bulgar Yahudisi Farmason Avram Banaroyas ve Türkiye’deki masonları ikinci lideri Mustafa Hakkı Nalçacı Kremlin yetkilileri ile toplantıdayken, yapılan konuşmaları Yunanlı gazeteci Apostolos Grasoz, ünlü Sovyet despotu Laurenti Beria ile birlikte yan odada ses alma cihazıyla takip ediyorlardı. Bu konuda Avram Benaroyos, “İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük. Ancak, doktorlarımız Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin’in istediği ‘esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm’ kararına uyduk. Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar. Zamanla O’nun etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti. 1937 yılı ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını za’fa düşürmek suretiyle indirdi. Böylelikle gösterdiği tedavi usulü, Atatür’ün sinir organlarını felce uğrattı. Atatürk’te zaman zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye başladı.”
Atatürk’ün hastalığı, konan teşhis ve uygulanan tedavi Varnalı Yahudi Farmason Acram Benaroyas, Atatürk’e ilk darbeyi 1937 yılı ortalarında indirdiklerini söylerken, bundan birkaç ay sonra Aralık 1937’de Yalova’da Atatürk’ü resmen muayene eden Prof. Dr. Nihat Reşat Belger ilk teşhisi “karaciğer üç parmak kadar büyümüş ve sertleşmiştir” diyerek koydu. Oysa, Benaroyas’ın söylediği aylarda Atatürk kaşıntıdan muzdaripti. Çankaya’da bir akşam doktorun biri kaşıntıların karınca ısırması sonucu olduğunu söyledi. Atatürk, “Ben geceleri kaşınıyorum, karınca yatak odama kadar girer mi?” diye sorunca, aynı doktor “evet” cevabını verdi. Köşkte et yiyen cinsten küçük kırmızı karıncaların varlığı söylentisi yayıldı. Hatta böyle karıncalardan bulunduğu tesbit edildi. Atatürk’ün İstanbul ve Yalova’da olduğu bir sırada Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Dr. Asım Arar’a telefon ederek “Köşkü karıncalar bastı, Atatürk kaşıntıdan şikâyetçi, bir çare bulun.” dedi. Doktor ve diğer sıhhı personelden oluşan 8 kişilik karınca arama ekibinin çalışmalarını Dr. Nuri Refet Korur “evet kırmızı renkte küçük karıncalar gördük” diye açıklamıştı. İlgili mütehassıslar da; bu tip karıncaların Çin’den Avrupa’ya geldiğini ve etle beslendiklerini söylemişlerdi.
31 Temmuz 1938 günü Viyana’dan gelen Prof. Dr. Eppinger Atatürk’e çiğyemiş kürü uygulayarak bol bol kavun karpuz yedirmiş, ertesi gün Almanya’dan getirilen Prof. Dr. Bergman’da Atatürk’e rendelenmiş elma yedirtmiştir. Daha sonra da bu iki doktor bir araya gelerek damar tıkanıklığını düşünerek Atatürk’e Salygran şırıngası uygulamaya karar vermişlerdir. Aynı gün yapılan konsültasyonda bu Alman ve Paris’ten getirilen Prof. Dr. Fissinger ise yukarıdaki doktorlardan farklı olarak afyon mürekkepleri ile şibih kalevilerin (alkoloid) verilmesini uygun görüyordu. Zehirlendiğini anlamıştı Atatürk, Afet İnan’a yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu; “Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir.. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger’i getirtti.”
Mustafa Kemal, klasik çocukluk hastalıklarının dışında 20 yaşına kadar ciddi bir hastalığa yakalanmadı.20 yaşında geçici bir süre yakalandığı sıtma hastalığının atlatılması yine aynı yılda bel soğukluğu hastalığı takip etti. O yıllarda yaygın olan bu hastalık O’na ilerideki yıllarda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde üroloji kliniğini kurdurttu.Anafartalar Savaşı sonlarında, 1916 yılında akciğer iltihabı dolayısıyla ateşi yükselerek yatağa düştü.2 yıl sonra Yıldırım Orduları Komutanı iken böbrek ağrıları başladı. Karlsbad Kaplıcaları’nda tedavi gördü. 1919 yılında Şişli’deki evinde bir süre kulağından rahatsızlık geçiren Mustafa Kemal, aynı yıl 19 Mayıs’ta çıktığı Samsun’da tekrar nükseden Böbrek ağrılarından dolayı 19 gün Havza Kaplıcalarında kaldı. Samsun’da iken tekrar sıtmaya yakalandı. Aynı yılın son günlerinde, 27 Aralık’ta böbrek ağrıları tekrar başladı. 1921 yılı Nisan’ında sol yanağından çıban çıktı, daha sonra attan düşerek 3 kaburgası kırıldı. Bu hali ile cepheye gitti. 1923 yılında ise ufak tefek kalp rahatsızlıkları geçirdi. 1927 yılı Mayıs ayında göğüs ağrıları çekti. Berlin ve Münih üniversiteleri tıp fakültelerinin dâhiliye klinik direktörleri Prof. Dr.Friedrivh Kraus ile Prof. Dr. Ernest Von Remberg hükümet tarafından Türkiye’ye getirtilerek Atatürk’e konsultasyon uygulattırıldı. 1936 yılı Kasım ayında üşütme sonucu ateşi yükseldi, ama kısa sürede iyileşti. 1936 yılı sonuna kadar bunların dışında Atatürk’ün başkaca ciddi bir sağlık sorunu olmadı.
Paris’ten Prof.Dr. N. Fissinger (3 defa), Berlin’den Prof.Dr.Von Bergman, Viyana’dan Prof.Dr. H. Epinger isimli üç yabancı doktor da Atatürk’ün tedavisinde görev almışlardır. Atatürk’ün ölümünden sonra düzenlenen birinci raporda ölüm sebebi karın içinde sıvı, asit toplanması olarak gösterilirken, ikinci raporda ise alkolle ilgili karaciğer iltihabı neden olarak gösterilmiştir. Bu çelişkiye rağmen Atatürk’e biopsi de otopsi de yapılmamıştır. Alkole bağlı siroz olabilmesi için en az 15 yıl süre ile günde en az 3 kadeh alkol alınması gerektiği bilinirken, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı yıllarında hiç içki içmediği, daha sonraki yıllarda da aşırı içki içmediği, karşısındakilere içirdiği söylenmektedir. Salyrgan (civalı ilaç)’ın Atatürk’ün tedavisinde “ajan tedavi ilacı” olarak kullanıldığı, aslında Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ilaçla ağır ağır zehirlenerek öldürüldüğü ortaya çıkmıştır. Öte yandan Atatürk’ün daha evvel sıtma geçirdiği bilinmesine rağmen karaciğer ve dalağı yıpratan Kinin ve Atebrin gibi ilaçlar bol miktarda kullanılarak ölüm çabuklaştırılmıştır. Sadece 1937 yılında İstanbul Eczanesi’nden Atatürk için 43 kutu kinin ilacının alınmış olması buna iyi bir örnektir.
ATANIN ÖLÜMÜNDEN SONRA CEVAPSIZ KALAN SORULAR
Atatürk’e kaşıntıların sebebini karınca ısırığı olarak teşhis eden ve Çankaya Köşkü’ne ziyaretçi olarak 1937 sonlarında gelen doktor kimdi? *Ölüm anında Atatürk’ün ağzına su verdiği ölüm raporunda belirtilen Dr.Kamil Berk ölüm raporunu niçin imzalamamıştır? *Atatürk, Dr. Nihat Reşed Belger’e daha önce kendisini muayene eden Prof. Neşet Ömer İrdelp’in koyduğu teşhisi kontrol ettirme ihtiyacı hissetmiştir? *Dr. Fissenger’in yazdığı reçeteleri hangi eczacı yapmıştır? *Bahsi geçen yabancı doktorlar getirilmeseydi Salyrgan şırıngasını Türk doktorlar uygularlar mıydı? *Sürekli doktorların bilgisi dışında Paris’ten getirilen ilaçların sorumluluğu kime aittir?(Paris’ten gelen ilacı bünye kabul etmemiş, hasta daha da fenalaşmıştır. 24 Ağustos 1938’deki bu tedavi işin dönüm noktasıdır. Atatürk, o tedaviden sonra “tamamıyla başka şahsiyet olmuştum. Çok tuhaf” diye Prof.Dr. İrdelp’e anlatıyor) *Paris’te ilaç alınan 54 Reu Faubourrg Sainet Honere adresindeki firmanın Dr.Fissenger ile olan bağlantıları nedir? *Özel Kalem Müdürü göreviyle Atatürk’e Köşk’ü karıncaların bastığına inandırmaya çalışan Süreyya Anderiman kimdir? *Atatürk’ün ölümün üzerine düzenlenen iki rapordan; ilkinde teşhis karında toplanan sıvı, asit olarak belirtilirken, ikinci raporda alkolle ilişkili karaciğer iltihabı denmesinin sebebi nedir? *Atatürk’ün tedavisi ile ilgili notları olduğunu söyleyerek, bir gün hatıra yazacağını söyleyen Dr. Ömer İrdelp, bahsettiği hatırayı niçin yazmamıştır? *Atatürk’e biopsi ve otopsi yaptırmama kararını kim vermiştir? *Atatürk’ün sıhhı hayatına ilişkin bilgiler Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nda nasıl kayıp olmuştur? (Bakanlık 1976 yılında bilgi isteyen bir profesöre “tüm aramalara karşın bulunamamıştır” cevabını vermişti) *1948 ve 1949 yılında Bulgar Yahudisi Framason Avam Benaroyas ve Yunan gazeteci Apostolos Grazos’un Yunan gazetelerinde yer alan iddiaları üzerine Türkiye Cumhuriyeti hükümeti herhangi bir araştırma ve girişimde bulunmuş mudur? Yoksa haberi dahi olmamış mıdır?
Konuyla ilgilenenler için ayrıntılar:/note.php?note_id=127743193963515
www.zekirdek.com/forum/126500-ataturk-oldu-mu-olduruldu-mu.html forum.donanimhaber.com/m_22546873/tm.htm...
www.estanbul.com/ataturku-masonlarmi-oldurdu-106041.html
www.pedalsesi.com/tr/viewtopic.php?f=66&t=5462
İddialar bunlardır anlatılanlar yalan gerçek tam anlamı ile bilmenin imkânı yok… Ama ya varsa… Son zamanlarda yaşanan siyasilerin ölümlerine aniden psikolojik gerilime düşüp intihar eden mühendislerimize, uçağı düşen bilim adamlarımızın ölüm şekillerine göz atalım. Pek de imkânsız değil ne dersiniz…
sanırım bu adresin de okunmasında fayda var yorumsuz olarak veriyorum....
forum.memurlar.net/konu/223889/?page=1
Perihan TUNÇOK ESMİZE
2.4.2011
YORUMLAR
Peki asıl acı olan şu değil mi? Ondokuzuncu yüzyılı geride bırakmış övündüğümüz imparatorluğun önemli şahsiyetleri tedavi edebilecek tek bir doktorunun bulunmaması...İşin doğru ve ya yanlış olmasından çok, sanırım Atatürk tedavi süresince hep yabancılarla çevrili olduğunu görmüş ve yaşamış olduğundan, bunun garipte bişey olduğunu farketmiş olmalı ki; "Beni Türk Hekimlerine Emanet Edin" demek durumunda kalmıştır. Demek ki birilirini suçlamamak için önce kendimize sahip çıkmamız gerekiyor. Bunu başaramadığınızda sonucuna da katlanacaksınız. Adamların kendileri gelmiyor ki, siz-biz davet ediyoruz. Gelmeseler küseriz !
Her zaman söylüyorum, önemli problemlerden biri de, bize Atatürk'ün yeterince tanıtılmaması..Biz daha dün yaşamış Atatürk'ü elyordamıyla tanımak durumunda bırakılmışız. Methiye düzmekte mahir olmamız nedeniyle hep bu dili kullanarak gerçeklerin gölgelenmesini başarmışızdır. Yaşayıp, gördüğümüz Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti dışında kendisiyle ilgili çok bilgiye sahip değiliz. Son yıllarda yaşadıkları üzerinde bir karartma uygulandığı benim de kanaatimdir.
Yine ikinci acı olay, devletsiz bir topluluk dünyanın her tarafında onca başarıyı ! sağlarken. Sizin-bizim kendimize bakacak doktorumuzun bile olmaması...
Yine Gavurun suçu yok !... Demek durumundayım...
Başarı,selam,saygı...
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
akif'in dediği gibi "bir hilal uğruna Yarab ne güneşler batıyor"
atlamışım bu kısmı ilave edeyim dedim kusurum oldu ise affola saygımla
yüce atatürk'ün bu memleket için mücadelesi sadece savas meydanlarında gecmemıs tabıkı.bu gun bizim ortamımızda nasılkı localara var o zamanda bunlar mevcuttu.mason localarına atatürk cokta yakın degıldı bunu loca kaynaklarındakı ınsanlardan bılıyorum.ama localarla ırtıbatsızda dunya kendı basına yasamak olmalı bence kı mse bu sekılde memleketıne burarı benım yurdum dıyemezdı; atatürk bu konuda istediği kadar da uzak kalamadı malesef bu konulara...ruhu sad olsun...yazık ...bu gunlerde memleketın ıcınde oldugu duruma getırenlere yazıklar olsun...
https://www.facebook.com/note.php?note_id=127743193963515
Özellikle yukarıdaki linkte olaylar daha açık gözler önüne serilmiş. Sizin yazınızı ve bu linki herkesin okuması lâzım.
Yazılanlar bana da çok mantıklı geliyor. Öldürülme ihtimali çok fazla. Asıl hayret ettiğim açıklanan isimler. Yıllardan beri aklımda soru işaretleri vardı ama bu isimlerin böyle anılacağını hiç düşünemezdim.
Emeğinize sağlık. Geçmişimize ışık tutacak bir yazı. Sevgilerimle
Esmize - Perihan Kılıç
burayı okuyun kısmen de olsa bilgi var Atatürk ölmeden İsmet inönünün idamını istemiş ve idam edildiğini düşündüğünden vefa borcu gördüğü için vasiyetinden pay vermiştir diye biliyorum buradaki yazılar alıntılar destekler nitelikte...ergenekonun kökeni de oralardan uzuyor sanıyorum...
Esmize - Perihan Kılıç
Bu bilgilere benzer bilgilerin bulunduğu kaynaklarda Atatürk mason localarına destekten vazgeçtiği için yavaş yavaş zehirlenerek öldürüldü diye yazıyor bahsettiğiniz gibi. Önce işbirliği içinde olan bu mason localarından ünlü şahsiyetler bakanlık görevleri aldılar, yüksek mevkilere geldiler söz konusu kaynaklara göre. Mason localarının açıkladığı isim listelerinde de adları var, isimleri yazmayacağım elbette. Sonra bunların en üst kademedeki masonluk tekliflerini kabul etmiyor Atatürk.
Buraya kadar hep bu kaynakların verdiği bilgiler örtüşüyor. Şurada bazı düşünceler geliyor akla, hepatit; günümüzde dahi çok sorunlar yaşatan, tedavisi bulunmamış bir hastalık. Sancılarını dindirebilmek için yani hissetmemesini sağlamak için bol kinin verilmesi normal görünüyor. Çünkü bu hastalıkta bildiğim kadarıyla daha sonra sancıları hissetmemek için kinin (uyuşturucu vs her tür madde) de artık fayda etmiyor ve hasta kişi sürekli acılarla bağırıyor. Ölene kadar kinin verilmesi belki bu yüzden olabilir.
Emin olamayacağımız bir konu, çok sağlam belgelerin ele geçirilmesi gerek konunun aydınlanabilmesi için.
Emeklerine sağlık, her şey konuşulmalı, yazılmalı.
Çektikleri sevap hanesine yazılır inşallah, Allah mekanını cennet eylesin, teşekkürler yazı için
sevgilerle