90
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
5245
Okunma
YUSUF YÜZLÜM
Ankara’dayım. Emekli işlemlerini tamamlamış. Yeni başlayan hayatıma ilk adımımı atmıştım. Ulusta bir mağazadan markası tutulan Walkman ile güzel bir cep telefonu alıp hediye paketi yaptırdım. Öğleden sonra güneydoğuda çarpışıp ağır yaralanan gazi erim Yusuf’u ziyaret edeceğim. Silahlı Kuvvetler rehabilitasyon merkezinde üç yıldır tedavisi sürüyor. Görmek bu güne nasipmiş. Çok sevinçliyim.
Yusuf son derece yakışıklı bir köy delikanlısıydı. Anadolu Efsanelerinde hazreti Yusuf peygamberin çok güzel olduğu bilinir. Tanrı dünyaya on güzellik vermiş.
“Dokuzu Yusuf’a biri diğer kullarıma demiş.”
Bu söylem çok yakışıklı erkek çocukları için bu gün bile hala dillerdedir.
Lüleburgaz da görevli olduğum yıllarda Güneydoğudaki birliklerimize takviye gönderirdik. Gidenler içinde Yusuf diye bir askerim vardı. Adı gibi güzel biriydi.
Yolculuğum belediye otobüsüyle kırk dakika sürmüştü. Benden başka gelenlerde vardı. Bu güzel yerde görevliler bizleri hoş karşıladı. Hepsi güler yüzlü iyi insanlardı. Yardımcı olmak için çok hevesliydiler.
Hastane geniş bir alanda inşa edilmiş, gerekli çevre düzenlenmesi gıpta edilecek bir şekilde planlanmış, en ince ayrıntılarına kadar düşünülmüş, temiz ve bakımlı bir yerdi. Her türlü aktiviteler mevcuttu. Son sistem cihazlarla donatılmış, deneyimli personellerin görev yaptığı ciddi bir kurumdu. Binadan içeri girerken çok heyecanlanmıştım. Gerekli kontrollerden sonra ziyaretçi kartını yakama takarak Görevliye:
“Yusuf Güllükçüyü görmek istiyorum”?
“Beni takip edin, efendim götüreyim”
Altı kişinin yattığı tertemiz bir odaya girdik.
“Yusuf karşıda oturan kişi buyurun”
“Geçmiş olsun arkadaşlar”
Hoş geldiniz, sağ olun sözleri birbirine karışırken odayı Yusuf’un sesi çınlattı.
“ Vayyy… Komutanımın sesi bu … Hoş geldin hep seni bekliyordum. Komutanım… Hep seni…”
Yatağına kıvrılıp kalan der top olmuş biri duruyordu. Sese doğru yürüdüm.
Doğrulmak istedi, yana düştü. Toparlanmak istedi, beceremedi. Sesi titrek ağlamaklı;
“ Kusura bakma Komutanım ayağa kalkacağım ayaklarım yok. Selam duracağım sağ kolum yok sana bakacağım gözlerim yok”
Olduğum yerde çakılı kaldım. Dilim damağım kurudu. Konuşamadım. Bir yangının içindeyim. Dalyan gibi bir delikanlının yakışıklı bir köy koçağının bohçaya dönmüş bu görüntüsü beni yedi bitirdi. Şok oldum. Hızla yanına giderek sarıldım. Sıkıca bağrıma bastım. Sağlam kalan kolunu sırtıma doladı. Dirsekten aşağısı olmayan koluyla da sarılmaya çalışıyordu. Öfkesi artmış ağlaması yükselmişti.
“Ben Kıyameti gördüm Komutanım. Kıyametin içinden çıktım. Çoğu arkadaşlarım yanımda patır, patır döküldü. O, anı anlatacak kelimeler yok. Yer ile gök birleşmişti. Mermi yağmurlarının altında şemsiyesizdim. Bir gök gürültüsüyle sarsıldım. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde ben, ben değildim.
Tanrım beni sevmemiş, Komutanım. Sevseydi yanına alırdı. Ferhat teğmenimi, Halil başçavuşumu, Rıza çavuşu daha çok sevmiş ki yanına aldı. Şimdi ben her gün ölüyorum. Bu nasıl durum nasıl dayanacağım.
Beynimde silah sesleri görmeyen gözlerimde, kıyametin Siluetleri var. Kulaklarım feryatlarla dolu. Dünya benim olsa neye yarar?
Göğsümde sallanıp duran madalyanın sadece yuvarlak olduğunu üzerinde çıkıntılar bulunduğunu elimle tutup bırakırken vücuduma değen metal soğukluğunu hissediyorum. Tek avuntum her şeyin vatanım için olmasıydı. Feda olsun işe yaramaz şu halimle bile her göreve hazırım Komutanım.”
Ellerimle yüzünü avuçladım. Başparmaklarımla görmeyen gözlerindeki yaşları silerken kendime doğru çekip sıkıca bir daha sarıldım. Öfkem dağlar gibi, gözlerimdeki yaşlar dizinin üzerinden kopmuş bacaklarına damlıyordu. İçim buruktu. Hediye paketlerini yatağının üzerine bıraktım. Sözün bittiği yerdi.
Dilim kitlenmiş hiçbir şey söyleyememiştim. Yanından ayrılırken görmediği halde bana el sallıyordu. Bir ceset gibiydim. En az on yaş daha ihtiyarlamıştım. Ben yeni hayatımda araba ve ev almanın hesaplarını yaparken, Yusuf’un yeni hayatını düşündüm. İşte o zaman nice yuvaları dağıtan kahpe teröre bir kez daha lanet okudum.
--Eğer yaşamınızdan bıktıysanız?
--Bunalıp bir çıkmazın içindeyseniz?
--Ankara’daki bu rehabilite merkezine gidiniz.
Bir aktör kadar yakışıklı ama gözleri görmeyen, kulakları duymayan, elleri ve ayakları olmayan, bir ağaç gibi budanmış nice Koçyiğitleri görürsünüz.
Taştan yüreğinizde olsa içiniz parçalanır. İşte o zaman bu isimsiz kahraman gazilere hayranlık duyarsınız. Ziyaretinizin sonunda eminim ki halinize şükreder yaşama daha farklı bakmağa başlarsınız…
--Bizleri bağışla koçum sana gereken değeri verebildik mi?
--Sen bizlerden ve doğacak nesillerden bile alacaklısın.
Şu an ayakta hazır olda, cephe alarak senin asil ruhuna, onurlu duruşuna selamdayım. Şimdi sen benim üstüm, en büyük komutanım oldun bilesin. Allah yar ve yardımcın olsun. Yusuf yüzlüm…
TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİ, 1995 YILI İÇERİSİNDE ANKARA GAZETECİLER CEMİYETİ VE TRT KURUMU TARAFINDAN BAŞLATILAN “HAYDİ TÜRKİYE! MEHMETÇİKLE ELELE” KAMPANYASINA YÜCE TÜRK MİLLETİNİN GÖSTERDİĞİ BÜYÜK İLGİNİN SONUCU TOPLANAN BAĞIŞLARLA İNŞA EDİLMİŞTİR. EMEĞİ GEÇENLERDEN ALLAH RAZI OLSUN.