Gene de bir iştir beklemek. bekleyecek bir şeyi olmamaktır korkunç olan.-- cesare pavese
Müjgan Akyüz
Müjgan Akyüz
@mujganakyuz
VİP ÜYE

Kaybolmuş Uygarlıklar, İlkel Dönemler ve Gelecekteki Medeniyet

1 Nisan 2011 Cuma
Yorum

Kaybolmuş Uygarlıklar, İlkel Dönemler ve Gelecekteki Medeniyet

13

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

3245

Okunma

Kaybolmuş  Uygarlıklar, İlkel  Dönemler  ve  Gelecekteki  Medeniyet

Kaybolmuş Uygarlıklar, İlkel Dönemler ve Gelecekteki Medeniyet



Kaybolmuş Uygarlıklar, İlkel Dönemler ve Gelecekteki Medeniyet

Yeryüzünde daha önce var olmuş uygarlıklar içinde, büyük bir ihtimalle şu anda içinde bulunduğumuz uygarlığın çok daha ilerisinde olanlar vardı. Haddi aşmış kavimlerin başına gelen felaketler neticesinde bunlar yeryüzünden silinirken bazı etkilerini yeni başlayan uygarlıklara taşıyorlardı.

Zamanımızda bazen yarı insan yarı hayvan benzeri doğumların görülmesi, kaybolmuş uygarlıkların insan genleri üzerinde sınırları aşan oynamalar sonucu yaratık türü varlıkların oluşması ve bu varlıkların genlerinin zaman zaman baskın gelmesi sonucudur muhtemelen. Yaşanılan felaketler sonrası hayatta kalan insanlar ilkel yaşantılar sürmüşler, uygarlığı yeniden oluşturma yolunda işe ilk baştan başlamışlardır.

Felaket sonraları manzara; radyasyon ve genetik oynamalar neticesinde bilinci örselenmiş, zeka seviyeleri etkilenmiş, ilkel düzeyde algıya sahip insanlarla dolu bir çevre olabilir. Bazılarında atalarının genlerinden aktarılan ileri teknoloji devrine ait bilgiler genlerinde kayıtlıydı. Bazı genler çok daha fazla deforme olurken, bazı genler ise daha az etkilenerek taşınmış olabilir yeni ilkel dönemlere. Daha ileri seviyede genlere sahip olanlar yeni kurulan toplulukların bilgeleri sayılıyordu. Birtakım geçmiş ve geleceğe dair bilgiler verebilmeleri zaten genlerinde kayıtlı bilgilerden kaynaklanıyor fakat halk bunlara olağanüstü güçler, falcılık, büyücülük, tanrı vasıfları yüklüyordu. Kimisi bu güçlerini kullanarak toplum üstünde egemenlik kuruyordu. Yeme, içme, barınma ihtiyaçlarını karşılamak için tekrar akıllarını zorluyorlar, atalarından miras kalmış bilinçaltı hafızalarını kullanmaya çalışıyorlardı. Yani kendileri keşif yapan değildi, bilgiler; ataları zamanına ait yüksek teknolojinin kendilerine genler yoluyla fısıldanmasıydı adeta.

Daha önce yok olmuş bu ileri teknoloji devri dediğimiz topluluklarda farklı olan yalnızca bilim ve teknoloji değildi elbette. Nano teknolojinin müthiş sıçraması ile yaşam kalitesi de değişmiş, yeni düzene göre yasalar koymak gerekmişti. Örneğin, bir gözlüğün çerçevesinde bile taşınabilen, yeryüzündeki bütün bilgileri barındırabilen minik bilgisayarlar ile aynı zamanda kişilerin her saniyesi kaydediliyor, özel hayat kavramında ve yaşantısında değişiklikleri zorunlu kılıyordu. Bir başka örnek verecek olursak; bu teknoloji sayesinde bir hafta hiç uyumadan yaşayabilen ve hiç performansından bir şey kaybetmeyen askerler, arıza yaptığında kendini yeniden üretebilen makineler olabiliyordu. Belki de bütün hastalıkların çaresi bulunmuştu…

Hayallerimizin ürünü dediğimiz romanlar, çizgi filmler, keşfi yapılmadan önce çizilebilmiş haritalar, teknoloji ve bilimdeki sıçramalar bize atalarımızdan aktarılmış gen hafızalarından başka ne olabilir?

Mitolojilerin oluşumu da kendilerinden önceki çağlara ait bilgilerin ilkel bir hayat tarzı içindeyken yorumlanmasından başka bir şey değildi. Yarı insan yarı hayvan varlıkları hatırlıyorlar, resimlerini duvarlara kazıyorlar, ancak olağan üstü anlamlar yükleyip, geçmişlerindeki teknolojinin ürünü canlılar olduğunu düşünemiyorlardı. Elinde sadece avlanmaya yarayan bazı aletleri olan ve ancak bunları yapabilen düzeydeki bir topluluğun bunları keşfedebilmesi, doğru yorumlayabilmesi mümkün değildi. Felaketler yeryüzünün her tarafında aynı şiddetle olmadığından, topluluklar felaketten etkilendiği oranda uygarlık düzeylerindeydi.

Yeryüzünün her tarafında hikâyesi aynı olan, ortak kabul görmüş efsaneler vardır. Yalnızca isim ve ufak tefek ayrıntı değişiklikleri görürüz bunlarda. Mutlak yaratıcıyı keşfedebilme yetisi Allah tarafından insan genlerine yaradılış başlangıcında konduğundan, insan; içindeki keşif yolunda sapmalara gidebilmiş, kendinden önceki uygarlıklara ait olan bilgilerin bilinç altı etkisiyle insansı tanrılar var etmiştir düşüncesinde. Geçmişinden gününe daha fazla bilgi aktarabilen genlere sahip kişilere tanrısal vasıflar yüklemiştir. “Örneğin Mısır tanrılarından Osiris’in tahta geçtikten sonra ilk yaptığı işlerden biri , ilkel bir hayat süren Mısır’lıları uygarlaştırmak olmuştur. Osiris onlara ilk tarım araçlarını yapmayı, toprağı işlemeyi , buğdayı ve üzümü yetiştirmeyi , ekmek , şarap ve bira yapmayı öğretmiştir. Ayrıca ilkel Mısır’lılara ilk defa tapınak inşa etmeyi ve tanrılara tapmayı öğreten ve dini törenleri düzenleyen de Osiris’tir. Hatta ikili flütü de ilk Osiris yapmıştır.” (1)

Tanrılar; felaket öncesi geçmişlerinden, günlerine taşıyabildikleri gen hafızalarının büyüklüğü oranında, maharetleri oranında değerleri ve kutsallıkları artan insanlardı. Kendilerinin toplumdaki diğer insanlardan farkını görebiliyorlar ve bunu olağanüstü güçler olarak yorumluyorlardı. Oysa kaybolmuş medeniyetlerde yaşayan insanlara en yakın gen özellikleri taşıyan ve bulundukları topluma göre daha ileri bir seviye gösteren günümüz alelade insanlarından farklı değildi bu tanrılar. Zamanımızda usta bir marangoz, o zaman için bir tanrıydı mesela.

Efsanelerde günümüz anlayış ve yaşantılarından çok farklı örneklere rastlarız. Örneğin, kaldığı yere süzülen bir ışıktan hamile kalabilen bir bayan… Dünya’nın hemen her yöresinde bu efsane var, yalnızca kahramanların isimleri değişik. Nasıl oluyor da insanlık böyle bir ortak hafızaya sahip olabiliyor ve bundan mitolojiler doğuyor? Çünkü hafıza gerçekten ortaktır, dolayısı ile yalnızca yöresel isimler farkı oluşuyor. Kaybolmuş uygarlıklarda gerçekten uygulanabilen doğum türleri, ilkel toplumlarda tanrısal bir özelliğe bürünmüştür anlam verilemediği için.

Yeryüzünde çok önceki uygarlıklarda doğumlar nasıl oluyordu acaba? Aile ve çocuklar diye kavramları var mıydı? Yoksa nesiller laboratuarlarda mı üretiliyordu? Belki bu isteğe bağlıydı ve aile kavramı, yaşantı şekli varsa bile çocuk sahibi olmak isteyen ebeveynler ışınlar altına yatıyordu. Hiç birbirine dokunmadan ışınlar altında beyin gücü ile temas kurabilen ve hücrelerin çoğalıp kopyalanmasıyla hem de çok kısa süreler içinde doğumlar yapabilen, yeryüzünden silinmiş en eski atalarımızı hatırlıyor gibiyim sanki.

Bizden bir önceki atalarımız da hatırlıyordu ki bu hafızalarında kayıtlı olan olaylardan efsaneler oluşturdular. Efsaneler gerçek değil diyemiyoruz, yorumlar ilkel devirlerin şartlarında yapıldığı için hatalı olmuştur ve her mitolojiye bir ya da birçok tanrı sığdırılmıştır. Efsanelerde anlatılan olaylar aynı zamanda bizim ileri teknolojiye geçtiğimizde neleri göreceğimize ipuçları da veriyor ve biz ilimdeki bu gelişmeleri gözlemlerken efsaneleri zamanla daha doğru yorumlayacağız.

Hiç uyumadan performansı yüksek kalabilen süper askerler, düz duvarlarda yürüyebilen süper adamlar, Bütün roman ve çizgi kahramanları gerçek olacak, efsanelerdeki hatalı yorumlamalar düzelecek, zamanla taşlar yerine oturacak.

Durumu Kuran açısından incelediğimizde ne kadar çok seslilik görüyoruz. Bu zamanda ilkel devrin uzantılarında yaşıyoruz hâlâ, kullandığımız teknoloji ile yeryüzünde daha önce yok olmuş uygarlıkların seviyelerine gelinemedi henüz. Kuran açıklamaları için neden her yüz yılda bir müçtehit gönderildiğine de, buna neden ihtiyaç olduğuna da bir cevap oluyor bu durum. Çünkü Kuran en üst teknolojinin, şu an aklımızın alamayacağı yaşantı türleri zamanlarının ötelerine bir yolculuk yaptırıyor bize. İnsanlığın bulduğu her keşif, her buluş ve kavuştuğu her teknoloji Kuran’a hizmet etmektedir. Varılacak son noktaya zamanda bir yolculuktur Kuran. Zamanın ilerlemesi diye bir şey yoktur, insanlık tekâmül göstermektedir.

Bundan 2-3 yüz yıl sonra gelecek müçtehitler örneğin kurban hakkında hükümlerini verirlerken muhtemelen o devirlerde ete ihtiyaç duyacak kimse olmayacağından, beslenme alışkanlıkları değişiklik göstereceğinden, günümüzden çok farklı kararlar alabilecekler. Hologram hayvanların kurban edilmesi konuları konuşulacak belki de. Belki insan ve hayvanların bir yerden başka bir yere gidişi anında ışık hızıyla hem bedenen hem ruhen olacak. Ve yine belki de yeryüzüne gönderilen ilk kurbanlık koç hologram bir koçtu, gökyüzünden gönderildiğini bildiğimiz bu ilk kurbanlık hakkında yeterince bilgimiz var mı? İlerlemiş teknoloji devirlerinde tüketim için büyük meblağlar ödemeye gerek kalmayacak, büyük meblağlar bilgi için ödenecek. Örneğin, kulağına yerleştirdiği bir mini bilgisayar ile bütün meyve nektarlarını sanal olarak üretip kokusunu aldıran, tadını aldıran ve doygunluk hissi uyandıran, yani buluşlarında beş duyuya hizmet eden bir bilim adamı dünyanın en varlıklı insanı olabilecek. Bunu internet ya da günümüzden daha hızlı bir sistem ile insanlara çok uygun fiyatlara sunabilecek, belki de yönetimler bilgiyi bilim adamından satın alıp, halka ücretsiz sunabilecek. Hayat şu an aklımızın almayacağı kadar farklı olacak ve yeryüzünde şimdi mevcut olan bütün yasalar hükümsüz bir tarih bilgileri olacak okutulacak. Tıpkı zamanımızda eski tarihi devirlere ait kanunları okuduğumuz gibi. Gelecekte hükmü olmayacak yasalar içinde yaşıyoruz bu devirde. Bizden çok sonraki kuşaklar hemen hepsini çok ilkel bulacaklar, benim bizden bir önceki atalarımıza ilkel seviyelerdeydiler demem gibi.

Azgınlıklarından dolayı yeryüzünden silinmiş kavimlere benzemezlerse, Kuran’a bağlı kaldıkları sürece, müçtehitlerine uyduklarında; ne düşünürlerse yanı başlarında hemen üretebilecekler, nereye isterlerse anında yolculuk yapabilecekler, hangi meyveyi istiyorlarsa bilgisayarlarında bir tık ötede gerekirse ağaçlarını üretip meyvelerinden yiyebilecekler. Her şeyin en leziz ve katışıksız olanını üretebilecekler ve gerçek tatlarına varabilecekler, kısaca bilimin son noktasına yaklaşıp teknolojinin tüm imkanlarını kullanabilecekler. Bütün bu ilerlemeler oldukça hepsinin Kuran’da en ince detaylarına kadar yazılı olduğunu görecekler. Çünkü yine tekrarlıyorum, insanlığın bulduğu her keşif, her buluş ve kavuştuğu her teknoloji Kuran’a hizmet etmektedir. Varılacak son noktaya zamanda bir yolculuktur Kuran. Zamanın ilerlemesi diye bir şey yoktur, insanlık tekâmül göstermektedir.

Bu yazıda bilimsel ispatlar yapabilen doneler yoktur, farklı bir açıdan yorum yapma diyebiliriz ama yazdığım bu yazı bilimsel bir kaynak olarak kullanılamaz elbette. Selamlarla


Müjgân Akyüz/MAJ

(1) İnternetten, kaynağı belirsiz Mısır tanrıları hakkında bilgi

Paylaş
Beğenenler
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Kaybolmuş uygarlıklar, ilkel dönemler ve gelecekteki medeniyet Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kaybolmuş uygarlıklar, ilkel dönemler ve gelecekteki medeniyet yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kaybolmuş Uygarlıklar, İlkel Dönemler ve Gelecekteki Medeniyet yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
mehmetmacit
mehmetmacit, @mehmetmacit
14.12.2011 21:28:22
kainatta bir nokta kadar yer almayan dünyanın geçmiş uygarlıklarını konu alan bu yazıyı okudum.felsefe ve düşünce ağırlıklı.kimine göre oldukça uçuk.kimi okuma zahmetinde bulunmaz.aslında günümüzün ulaştığı medeniyet düşünen insanlarla olmuştur.toplum bu medeniyeti hazır bulmuş, geçmişini sormamıştır.
biz kainatta nokta kadar bile yer alamayan dünyadan bahsederizde hiç dünya ötesinden bahsetmeyi düşünmeyiz.aslında düşünülecek, akıl yorulacak yer bence orasıdır.
orda neler var?
öyle ya dünyamız evrende bir nokta.sadece hayat burada mı var?İşte Kuran yaşadığımız dünyadan çok gelecekte oralar hakkında bilgi sunacaktır.aslında sunmuştur vardır ama anlayacak bilgi henüz yoktur.
Saygılar hanımefendi.
burhaniyeli38
burhaniyeli38, @burhaniyeli38
27.4.2011 15:56:40
olduk ca çarpıcı ifadeler eline koluna agzına sağlık
mehmet ali unsal
mehmet ali unsal, @mehmetaliunsal
25.4.2011 00:17:43
çok zahmetli bir özverili çalışmanın sunucu olarak hazırlamış olduğunuz bu değerli eseri beğendim...teprikler...

yerinde bir tesbit ve yyerinde sözler...selam ve saygılarımla..
ipekyolu
ipekyolu, @ipekyolu
20.4.2011 21:38:53
İnsanın varoluşu ile başlayan uygarlıklar tarihini,dinler tarihini,inançları,
efsane ve mitolojik kaynakları incelemek ve bunları tarihi süreç içerisinde
düşüncelerle ele alarak hepsinden mantıklı,akli ve bilimsel görüşlere ulaşmak
kolay olmasa gerek.
Tarih ve coğrafya bilgisi insanları sağlıklı düşünmeye ve doğruya götürür.
çok anlamlı ve önemli bir konuyu kaleme almışsınız, kutlar,başarılar dilerim.

ipekyolu tarafından 4/20/2011 9:40:00 PM zamanında düzenlenmiştir.
UNALAN
UNALAN, @unalan
2.4.2011 20:09:42
Benim gibi şiire gönül vermiş değerli şair ve yazarımın yazılarıda şiirleri kadar çarpıcı, evet gerçekten büyük birikim ve emekle hazırlanmış çok güzel bir yazı okudum yine, kutluyorum, selam ile.
halidun
halidun, @halidun
2.4.2011 18:29:51

Büyük emek sarf edilmiş ALLAH ın esmalarını incelersek
tevekülle zahirini gördüğümüz halde vakıf olamıyoruz
Yine ALİM den kendisine basamak basamak ne İnsanı
Kamillerin olduğu görülüyor.
netice olarak yine Kendisinin ne zaman acıp toplayacağını yine kendisi
biliyor .söylenecek söz çok ama hakikati yaşayan a bakmak
gerek.Bir atomun notronlarına ve onun altı olan a baksak
okyanus
gönülden teşekürler devam hocam
ALLLAH a emanet
selamlar.
hyazici58
hyazici58, @hyazici58
2.4.2011 09:12:28
Doğrusu yazınızı okurken Kur'an'ın bir yerde önüme çıkacağını bekliyordum ama, bu şekilde beklemediğimi söylemeliyim. Kur'an'a geçtiğiniz noktada yazı tam ikiye bölünmüş, ayrı ayrı tasarlanmış gibi iki bölüm. Yazıyı bitirince Kur'an öncesi ve Kur'an sonrası gibi düşünmek durumunda kaldım.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; insanlığın elinde ki bilgi yekunu geçmişin tümünü okumaya elverecek kadar yeterli ve güçlü değil. Yeri gelmişken size ilginç bir anı anlatıyim; E.Atatürk Üniversitesinde, Sonradanda Samsun Ondokuzmayıs Üni.ne geçen Prf.Osman ECEVİT Hoca vardı, ben de kendisinden Entomoloji dersi almıştım. Erzurum'da böceğin kafa ve gövde kısmını avucunun içine saklayarak, sadece karın kısmından azıcık göstererek özellikle sevmediği öğrencilere sorarmış, bu böceği tanıdın mı oğlum? Tabi ki tanıyamıyor muhatap, kaldın deyip savuşturuyor...Çocuğun birinin canına tak etmiş olacak ki, birgün sınıfta soyunuyor çocuk, kıçını kapının aralığından hoca derse gelirken gösteriyor, tabi hoca feveran ediyor, çocuksa tanıdın mı Hocam diğerek, hocamıza bir ders veriyor...Hikaye de olsa bulunduğumuz durumla ilgili bir benzerlik arzediyor. Elimizde beşbin yıllık bilgi var ve biz bu bilgilerle milyonlarca yılı okumaya çalışıyoruz...Doğruyu tam olarak görmemiz bu aşamada elbet mümkün değil. Mevcut din kitaplarını referans kabul etmeyenler içinse makasın daha daraldığı da bir gerçek. Zaman içinde elbet daha fazla bilgileneceğiz, ama, gerçeği tam olarak bilmemiz asla mümkün olmayacak. Çünkü insanlık yanılgılarla doludur, insan olmak birazda yanılmaktır aslında. Yanılmak ve unutmak.

Kur'an'a gelince, Kur'an'ın öncelikle bize ahlak vazeden bir kitap olduğu gerçeğini unutmamalıyız. Kur'an'ın temelde önerdiği, iyi ve ahlaklı bir insandır. Kalanı yalnızca bu insanı ortaya çıkarmak için kılınmış vesilelerdir. Dolayısıyla Kur'an'dan astronomoyi çözmek gibi bir şifre bulmaya çalışmak doğru değil, çünkü görevi bu değil. Bununla ilgili verilen örnek ayetler, hayretimizi ve Hakk'ın gücünü mukayese etmek ve anlamamız içindir. Her asırda bir müçtehit gelecek fikri, Kur'an kaynaklı değildir. Bu tamamen farklı bişey...Peygamberimiz ve Kur'an'la din tamama erdirilmiştir. Mehti ve müçtehit beklemek bu açıdan bana çok anlamlı gelmemektedir. İnananlara elbet saygı duyuyorum. Bunlar düşülen çaresizliğe çare olarak çağrılmaktadır kanımca. Yine söylüyorum; mehtilik inancı taşıyanlara elbet saygı duyuyorum. Müçtehit olmasa da asırlar içinde Kur'an davasını sahiplenen insanlar elbet bulunmaktadır ve olacaktır. Allah kıyamete kadar koruyacağını vadediyor. Elbette bu insanlar vasıtasıyla korunacak...

Şahsi kanaatim insanlığın global anlamda, çokta kötü durumda olmadığı yönündedir. İnsanlığın yedibuçuk milyar olduğunu unutmadan..Bel ki müslümanlar olarak ayrıca düşünmemiz gereken onlarca konu var...

Sevgili Hocam, iyi bir düşünce egzersiziydi...Çok teşekkür ederim.Selam,saygı...
tacettin yıldırım
tacettin yıldırım, @tacettinyildirim
1.4.2011 23:35:39
ilginç....bir defa değil bir kaç defa okunası bir yazı....büyük emek verilmiş....kutluyorum saygılar...
O qué
O qué, @o-qu
1.4.2011 23:08:04
Gerçeklere sıkı sıkı bağlı ,çok güzel fikirli bi yazı okudum.Tebrik etmek istiyorum.
Saygılar.
GÜLDESTE
GÜLDESTE, @guldeste
1.4.2011 22:56:00
10 puan verdi
ÇOK İLGİMİ ÇEKTİ BEN BUNU BİRKAÇ KEZ OKUYUP İNCELEMEK İSTİYORUM HARİKASIN SEVGİLERİMLE BİRTANEM
Göktürkmen
Göktürkmen, @gokturkmen
1.4.2011 22:51:42
9 puan verdi
Çok emek harcamışsınız, ama itirafta etmişsiniz. Bilimsel ispatlar yapan bilgi verileri yoktur, isteyen buna yönelik eleştiri getirebilir demeniz bile, yazıya ayrı bir saygınlık boyutu katıyor. Bunu akılüstü ve akıldışı farkına verebiliyoruz, gönül rahatlığıyla...

Kaybolan uygarlıklar deyince, Batı sınıflamasıyla: Medeniler, Barbarlar ve ilkel/köleler sınıflamasını, S. Huntington'un, Fukuyamaların yeniden tanımlaması din uygarlık temeli üzerinedir.Bilemiyorum ileri mi, geri mi yoksa geri içinde ileri, ileri içinde geri mi gidiştir? Soru soruyu açıyor. Gizli bir sınıfsallığı da vardır. Din içinde sınıfsallık gibi ve belki...

Bilemiyorum özgür ve samimi yazımdır, izninizle içimden geldiğince katkı yapıyorum. Bir Maya, Aztek ve benzeri uygarlıklarındaki gizem de, elbette aklı aşıyor. Ama aklı aşan bir medeniyeti Batı emperyalizmi rasyonalistlikle (en fazla akılcılık işte, diyebiliyorum) nasıl yıkabildi, en azından zor ve hazırda bir sorudur?

Ege 'de bir köy var. Tahtakuşlar adında Ağaçeri Türkmenlerinden, Verdikleri kültürel ürünlerdeki, uygarlık kozmolojiğini halılara ve çeşitli el sanatlarına dokunmuş, işlenmişliğiyle görebiliyorsunuz. Harika bir müze açmışlar, kendi çaplarında ilgi uyandıran kitaplar hazırlamışlar. Çok şaşırıyorsunuz.

Yinde de uygarlık ve yok olmuşluk deyince, yazınızda bunları aradım, bir katkılama olarak izninizle de ekledim. Saygılarımla.


Göktürkmen tarafından 4/1/2011 10:57:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
1.4.2011 22:48:56
evet güzeldi emek vermişsin canım
kutlarım
saygımla
düşündürücüydü
sevgimle
Sevgi Salman
Sevgi Salman, @sevgisalman
1.4.2011 22:01:48
Büyük bir araştırma yapılarak yazılan deneme. İçeriğinde ilginç bilgiler var.

"Geçmişinden gününe daha fazla bilgi aktarabilen genlere sahip kişilere tanrısal vasıflar yüklemiştir." Yüklenen genler sayesinde yeni uygarlıklar oluşmuştur.

2-3 yüz yıl sonrasını bizlerin görmesi mümkün değil tabi. Ama yazdıklarınızı okuduktan sonra, "dünyaya erken gelmişiz" demekten kendimi alamadım.

En sonunda "bilimsel ispatlar yapabilen doneler yoktur" demişsiniz. Yazdıklarınız neden olmasın?

Sevgilerimle

© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.