- 3173 Okunma
- 13 Yorum
- 1 Beğeni
Kaybolmuş Uygarlıklar, İlkel Dönemler ve Gelecekteki Medeniyet
Kaybolmuş Uygarlıklar, İlkel Dönemler ve Gelecekteki Medeniyet
Yeryüzünde daha önce var olmuş uygarlıklar içinde, büyük bir ihtimalle şu anda içinde bulunduğumuz uygarlığın çok daha ilerisinde olanlar vardı. Haddi aşmış kavimlerin başına gelen felaketler neticesinde bunlar yeryüzünden silinirken bazı etkilerini yeni başlayan uygarlıklara taşıyorlardı.
Zamanımızda bazen yarı insan yarı hayvan benzeri doğumların görülmesi, kaybolmuş uygarlıkların insan genleri üzerinde sınırları aşan oynamalar sonucu yaratık türü varlıkların oluşması ve bu varlıkların genlerinin zaman zaman baskın gelmesi sonucudur muhtemelen. Yaşanılan felaketler sonrası hayatta kalan insanlar ilkel yaşantılar sürmüşler, uygarlığı yeniden oluşturma yolunda işe ilk baştan başlamışlardır.
Felaket sonraları manzara; radyasyon ve genetik oynamalar neticesinde bilinci örselenmiş, zeka seviyeleri etkilenmiş, ilkel düzeyde algıya sahip insanlarla dolu bir çevre olabilir. Bazılarında atalarının genlerinden aktarılan ileri teknoloji devrine ait bilgiler genlerinde kayıtlıydı. Bazı genler çok daha fazla deforme olurken, bazı genler ise daha az etkilenerek taşınmış olabilir yeni ilkel dönemlere. Daha ileri seviyede genlere sahip olanlar yeni kurulan toplulukların bilgeleri sayılıyordu. Birtakım geçmiş ve geleceğe dair bilgiler verebilmeleri zaten genlerinde kayıtlı bilgilerden kaynaklanıyor fakat halk bunlara olağanüstü güçler, falcılık, büyücülük, tanrı vasıfları yüklüyordu. Kimisi bu güçlerini kullanarak toplum üstünde egemenlik kuruyordu. Yeme, içme, barınma ihtiyaçlarını karşılamak için tekrar akıllarını zorluyorlar, atalarından miras kalmış bilinçaltı hafızalarını kullanmaya çalışıyorlardı. Yani kendileri keşif yapan değildi, bilgiler; ataları zamanına ait yüksek teknolojinin kendilerine genler yoluyla fısıldanmasıydı adeta.
Daha önce yok olmuş bu ileri teknoloji devri dediğimiz topluluklarda farklı olan yalnızca bilim ve teknoloji değildi elbette. Nano teknolojinin müthiş sıçraması ile yaşam kalitesi de değişmiş, yeni düzene göre yasalar koymak gerekmişti. Örneğin, bir gözlüğün çerçevesinde bile taşınabilen, yeryüzündeki bütün bilgileri barındırabilen minik bilgisayarlar ile aynı zamanda kişilerin her saniyesi kaydediliyor, özel hayat kavramında ve yaşantısında değişiklikleri zorunlu kılıyordu. Bir başka örnek verecek olursak; bu teknoloji sayesinde bir hafta hiç uyumadan yaşayabilen ve hiç performansından bir şey kaybetmeyen askerler, arıza yaptığında kendini yeniden üretebilen makineler olabiliyordu. Belki de bütün hastalıkların çaresi bulunmuştu…
Hayallerimizin ürünü dediğimiz romanlar, çizgi filmler, keşfi yapılmadan önce çizilebilmiş haritalar, teknoloji ve bilimdeki sıçramalar bize atalarımızdan aktarılmış gen hafızalarından başka ne olabilir?
Mitolojilerin oluşumu da kendilerinden önceki çağlara ait bilgilerin ilkel bir hayat tarzı içindeyken yorumlanmasından başka bir şey değildi. Yarı insan yarı hayvan varlıkları hatırlıyorlar, resimlerini duvarlara kazıyorlar, ancak olağan üstü anlamlar yükleyip, geçmişlerindeki teknolojinin ürünü canlılar olduğunu düşünemiyorlardı. Elinde sadece avlanmaya yarayan bazı aletleri olan ve ancak bunları yapabilen düzeydeki bir topluluğun bunları keşfedebilmesi, doğru yorumlayabilmesi mümkün değildi. Felaketler yeryüzünün her tarafında aynı şiddetle olmadığından, topluluklar felaketten etkilendiği oranda uygarlık düzeylerindeydi.
Yeryüzünün her tarafında hikâyesi aynı olan, ortak kabul görmüş efsaneler vardır. Yalnızca isim ve ufak tefek ayrıntı değişiklikleri görürüz bunlarda. Mutlak yaratıcıyı keşfedebilme yetisi Allah tarafından insan genlerine yaradılış başlangıcında konduğundan, insan; içindeki keşif yolunda sapmalara gidebilmiş, kendinden önceki uygarlıklara ait olan bilgilerin bilinç altı etkisiyle insansı tanrılar var etmiştir düşüncesinde. Geçmişinden gününe daha fazla bilgi aktarabilen genlere sahip kişilere tanrısal vasıflar yüklemiştir. “Örneğin Mısır tanrılarından Osiris’in tahta geçtikten sonra ilk yaptığı işlerden biri , ilkel bir hayat süren Mısır’lıları uygarlaştırmak olmuştur. Osiris onlara ilk tarım araçlarını yapmayı, toprağı işlemeyi , buğdayı ve üzümü yetiştirmeyi , ekmek , şarap ve bira yapmayı öğretmiştir. Ayrıca ilkel Mısır’lılara ilk defa tapınak inşa etmeyi ve tanrılara tapmayı öğreten ve dini törenleri düzenleyen de Osiris’tir. Hatta ikili flütü de ilk Osiris yapmıştır.” (1)
Tanrılar; felaket öncesi geçmişlerinden, günlerine taşıyabildikleri gen hafızalarının büyüklüğü oranında, maharetleri oranında değerleri ve kutsallıkları artan insanlardı. Kendilerinin toplumdaki diğer insanlardan farkını görebiliyorlar ve bunu olağanüstü güçler olarak yorumluyorlardı. Oysa kaybolmuş medeniyetlerde yaşayan insanlara en yakın gen özellikleri taşıyan ve bulundukları topluma göre daha ileri bir seviye gösteren günümüz alelade insanlarından farklı değildi bu tanrılar. Zamanımızda usta bir marangoz, o zaman için bir tanrıydı mesela.
Efsanelerde günümüz anlayış ve yaşantılarından çok farklı örneklere rastlarız. Örneğin, kaldığı yere süzülen bir ışıktan hamile kalabilen bir bayan… Dünya’nın hemen her yöresinde bu efsane var, yalnızca kahramanların isimleri değişik. Nasıl oluyor da insanlık böyle bir ortak hafızaya sahip olabiliyor ve bundan mitolojiler doğuyor? Çünkü hafıza gerçekten ortaktır, dolayısı ile yalnızca yöresel isimler farkı oluşuyor. Kaybolmuş uygarlıklarda gerçekten uygulanabilen doğum türleri, ilkel toplumlarda tanrısal bir özelliğe bürünmüştür anlam verilemediği için.
Yeryüzünde çok önceki uygarlıklarda doğumlar nasıl oluyordu acaba? Aile ve çocuklar diye kavramları var mıydı? Yoksa nesiller laboratuarlarda mı üretiliyordu? Belki bu isteğe bağlıydı ve aile kavramı, yaşantı şekli varsa bile çocuk sahibi olmak isteyen ebeveynler ışınlar altına yatıyordu. Hiç birbirine dokunmadan ışınlar altında beyin gücü ile temas kurabilen ve hücrelerin çoğalıp kopyalanmasıyla hem de çok kısa süreler içinde doğumlar yapabilen, yeryüzünden silinmiş en eski atalarımızı hatırlıyor gibiyim sanki.
Bizden bir önceki atalarımız da hatırlıyordu ki bu hafızalarında kayıtlı olan olaylardan efsaneler oluşturdular. Efsaneler gerçek değil diyemiyoruz, yorumlar ilkel devirlerin şartlarında yapıldığı için hatalı olmuştur ve her mitolojiye bir ya da birçok tanrı sığdırılmıştır. Efsanelerde anlatılan olaylar aynı zamanda bizim ileri teknolojiye geçtiğimizde neleri göreceğimize ipuçları da veriyor ve biz ilimdeki bu gelişmeleri gözlemlerken efsaneleri zamanla daha doğru yorumlayacağız.
Hiç uyumadan performansı yüksek kalabilen süper askerler, düz duvarlarda yürüyebilen süper adamlar, Bütün roman ve çizgi kahramanları gerçek olacak, efsanelerdeki hatalı yorumlamalar düzelecek, zamanla taşlar yerine oturacak.
Durumu Kuran açısından incelediğimizde ne kadar çok seslilik görüyoruz. Bu zamanda ilkel devrin uzantılarında yaşıyoruz hâlâ, kullandığımız teknoloji ile yeryüzünde daha önce yok olmuş uygarlıkların seviyelerine gelinemedi henüz. Kuran açıklamaları için neden her yüz yılda bir müçtehit gönderildiğine de, buna neden ihtiyaç olduğuna da bir cevap oluyor bu durum. Çünkü Kuran en üst teknolojinin, şu an aklımızın alamayacağı yaşantı türleri zamanlarının ötelerine bir yolculuk yaptırıyor bize. İnsanlığın bulduğu her keşif, her buluş ve kavuştuğu her teknoloji Kuran’a hizmet etmektedir. Varılacak son noktaya zamanda bir yolculuktur Kuran. Zamanın ilerlemesi diye bir şey yoktur, insanlık tekâmül göstermektedir.
Bundan 2-3 yüz yıl sonra gelecek müçtehitler örneğin kurban hakkında hükümlerini verirlerken muhtemelen o devirlerde ete ihtiyaç duyacak kimse olmayacağından, beslenme alışkanlıkları değişiklik göstereceğinden, günümüzden çok farklı kararlar alabilecekler. Hologram hayvanların kurban edilmesi konuları konuşulacak belki de. Belki insan ve hayvanların bir yerden başka bir yere gidişi anında ışık hızıyla hem bedenen hem ruhen olacak. Ve yine belki de yeryüzüne gönderilen ilk kurbanlık koç hologram bir koçtu, gökyüzünden gönderildiğini bildiğimiz bu ilk kurbanlık hakkında yeterince bilgimiz var mı? İlerlemiş teknoloji devirlerinde tüketim için büyük meblağlar ödemeye gerek kalmayacak, büyük meblağlar bilgi için ödenecek. Örneğin, kulağına yerleştirdiği bir mini bilgisayar ile bütün meyve nektarlarını sanal olarak üretip kokusunu aldıran, tadını aldıran ve doygunluk hissi uyandıran, yani buluşlarında beş duyuya hizmet eden bir bilim adamı dünyanın en varlıklı insanı olabilecek. Bunu internet ya da günümüzden daha hızlı bir sistem ile insanlara çok uygun fiyatlara sunabilecek, belki de yönetimler bilgiyi bilim adamından satın alıp, halka ücretsiz sunabilecek. Hayat şu an aklımızın almayacağı kadar farklı olacak ve yeryüzünde şimdi mevcut olan bütün yasalar hükümsüz bir tarih bilgileri olacak okutulacak. Tıpkı zamanımızda eski tarihi devirlere ait kanunları okuduğumuz gibi. Gelecekte hükmü olmayacak yasalar içinde yaşıyoruz bu devirde. Bizden çok sonraki kuşaklar hemen hepsini çok ilkel bulacaklar, benim bizden bir önceki atalarımıza ilkel seviyelerdeydiler demem gibi.
Azgınlıklarından dolayı yeryüzünden silinmiş kavimlere benzemezlerse, Kuran’a bağlı kaldıkları sürece, müçtehitlerine uyduklarında; ne düşünürlerse yanı başlarında hemen üretebilecekler, nereye isterlerse anında yolculuk yapabilecekler, hangi meyveyi istiyorlarsa bilgisayarlarında bir tık ötede gerekirse ağaçlarını üretip meyvelerinden yiyebilecekler. Her şeyin en leziz ve katışıksız olanını üretebilecekler ve gerçek tatlarına varabilecekler, kısaca bilimin son noktasına yaklaşıp teknolojinin tüm imkanlarını kullanabilecekler. Bütün bu ilerlemeler oldukça hepsinin Kuran’da en ince detaylarına kadar yazılı olduğunu görecekler. Çünkü yine tekrarlıyorum, insanlığın bulduğu her keşif, her buluş ve kavuştuğu her teknoloji Kuran’a hizmet etmektedir. Varılacak son noktaya zamanda bir yolculuktur Kuran. Zamanın ilerlemesi diye bir şey yoktur, insanlık tekâmül göstermektedir.
Bu yazıda bilimsel ispatlar yapabilen doneler yoktur, farklı bir açıdan yorum yapma diyebiliriz ama yazdığım bu yazı bilimsel bir kaynak olarak kullanılamaz elbette. Selamlarla
Müjgân Akyüz/MAJ
(1) İnternetten, kaynağı belirsiz Mısır tanrıları hakkında bilgi
YORUMLAR
kainatta bir nokta kadar yer almayan dünyanın geçmiş uygarlıklarını konu alan bu yazıyı okudum.felsefe ve düşünce ağırlıklı.kimine göre oldukça uçuk.kimi okuma zahmetinde bulunmaz.aslında günümüzün ulaştığı medeniyet düşünen insanlarla olmuştur.toplum bu medeniyeti hazır bulmuş, geçmişini sormamıştır.
biz kainatta nokta kadar bile yer alamayan dünyadan bahsederizde hiç dünya ötesinden bahsetmeyi düşünmeyiz.aslında düşünülecek, akıl yorulacak yer bence orasıdır.
orda neler var?
öyle ya dünyamız evrende bir nokta.sadece hayat burada mı var?İşte Kuran yaşadığımız dünyadan çok gelecekte oralar hakkında bilgi sunacaktır.aslında sunmuştur vardır ama anlayacak bilgi henüz yoktur.
Saygılar hanımefendi.
Müjgan Akyüz
selamlarımla
çok zahmetli bir özverili çalışmanın sunucu olarak hazırlamış olduğunuz bu değerli eseri beğendim...teprikler...
yerinde bir tesbit ve yyerinde sözler...selam ve saygılarımla..
Müjgan Akyüz
dua ve dilekleriniz kabul olsun
selamlarla
İnsanın varoluşu ile başlayan uygarlıklar tarihini,dinler tarihini,inançları,
efsane ve mitolojik kaynakları incelemek ve bunları tarihi süreç içerisinde
düşüncelerle ele alarak hepsinden mantıklı,akli ve bilimsel görüşlere ulaşmak
kolay olmasa gerek.
Tarih ve coğrafya bilgisi insanları sağlıklı düşünmeye ve doğruya götürür.
çok anlamlı ve önemli bir konuyu kaleme almışsınız, kutlar,başarılar dilerim.
ipekyolu tarafından 4/20/2011 9:40:00 PM zamanında düzenlenmiştir.
Büyük emek sarf edilmiş ALLAH ın esmalarını incelersek
tevekülle zahirini gördüğümüz halde vakıf olamıyoruz
Yine ALİM den kendisine basamak basamak ne İnsanı
Kamillerin olduğu görülüyor.
netice olarak yine Kendisinin ne zaman acıp toplayacağını yine kendisi
biliyor .söylenecek söz çok ama hakikati yaşayan a bakmak
gerek.Bir atomun notronlarına ve onun altı olan a baksak
okyanus
gönülden teşekürler devam hocam
ALLLAH a emanet
selamlar.
Doğrusu yazınızı okurken Kur'an'ın bir yerde önüme çıkacağını bekliyordum ama, bu şekilde beklemediğimi söylemeliyim. Kur'an'a geçtiğiniz noktada yazı tam ikiye bölünmüş, ayrı ayrı tasarlanmış gibi iki bölüm. Yazıyı bitirince Kur'an öncesi ve Kur'an sonrası gibi düşünmek durumunda kaldım.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; insanlığın elinde ki bilgi yekunu geçmişin tümünü okumaya elverecek kadar yeterli ve güçlü değil. Yeri gelmişken size ilginç bir anı anlatıyim; E.Atatürk Üniversitesinde, Sonradanda Samsun Ondokuzmayıs Üni.ne geçen Prf.Osman ECEVİT Hoca vardı, ben de kendisinden Entomoloji dersi almıştım. Erzurum'da böceğin kafa ve gövde kısmını avucunun içine saklayarak, sadece karın kısmından azıcık göstererek özellikle sevmediği öğrencilere sorarmış, bu böceği tanıdın mı oğlum? Tabi ki tanıyamıyor muhatap, kaldın deyip savuşturuyor...Çocuğun birinin canına tak etmiş olacak ki, birgün sınıfta soyunuyor çocuk, kıçını kapının aralığından hoca derse gelirken gösteriyor, tabi hoca feveran ediyor, çocuksa tanıdın mı Hocam diğerek, hocamıza bir ders veriyor...Hikaye de olsa bulunduğumuz durumla ilgili bir benzerlik arzediyor. Elimizde beşbin yıllık bilgi var ve biz bu bilgilerle milyonlarca yılı okumaya çalışıyoruz...Doğruyu tam olarak görmemiz bu aşamada elbet mümkün değil. Mevcut din kitaplarını referans kabul etmeyenler içinse makasın daha daraldığı da bir gerçek. Zaman içinde elbet daha fazla bilgileneceğiz, ama, gerçeği tam olarak bilmemiz asla mümkün olmayacak. Çünkü insanlık yanılgılarla doludur, insan olmak birazda yanılmaktır aslında. Yanılmak ve unutmak.
Kur'an'a gelince, Kur'an'ın öncelikle bize ahlak vazeden bir kitap olduğu gerçeğini unutmamalıyız. Kur'an'ın temelde önerdiği, iyi ve ahlaklı bir insandır. Kalanı yalnızca bu insanı ortaya çıkarmak için kılınmış vesilelerdir. Dolayısıyla Kur'an'dan astronomoyi çözmek gibi bir şifre bulmaya çalışmak doğru değil, çünkü görevi bu değil. Bununla ilgili verilen örnek ayetler, hayretimizi ve Hakk'ın gücünü mukayese etmek ve anlamamız içindir. Her asırda bir müçtehit gelecek fikri, Kur'an kaynaklı değildir. Bu tamamen farklı bişey...Peygamberimiz ve Kur'an'la din tamama erdirilmiştir. Mehti ve müçtehit beklemek bu açıdan bana çok anlamlı gelmemektedir. İnananlara elbet saygı duyuyorum. Bunlar düşülen çaresizliğe çare olarak çağrılmaktadır kanımca. Yine söylüyorum; mehtilik inancı taşıyanlara elbet saygı duyuyorum. Müçtehit olmasa da asırlar içinde Kur'an davasını sahiplenen insanlar elbet bulunmaktadır ve olacaktır. Allah kıyamete kadar koruyacağını vadediyor. Elbette bu insanlar vasıtasıyla korunacak...
Şahsi kanaatim insanlığın global anlamda, çokta kötü durumda olmadığı yönündedir. İnsanlığın yedibuçuk milyar olduğunu unutmadan..Bel ki müslümanlar olarak ayrıca düşünmemiz gereken onlarca konu var...
Sevgili Hocam, iyi bir düşünce egzersiziydi...Çok teşekkür ederim.Selam,saygı...
Müjgan Akyüz
Konu; kaybolmuş uygarlıklar, sonrasında başlayan ilkel toplum ve zamanımıza uzantıları,
peşine de doğal olarak geleceğe bir öngörü. Geçmiş, şimdi ve gelecek. Gayet normal bir akış.
Ve sizin son bölümde takılacağınızı tahmin ettim çünkü Kuran' dan bahsediyorum.
Hislerimde yanılmıyorum. Bazı eski dönemlerden kalma hacı hoca antipatileriniz var.
Bu sizin bakış açınızı daraltıyor diye düşünüyorum. (Kendi görüşüm, alınmayın lütfen)
****************
Kuran şifre çözüyor gibi bir anlam yazıya eklemedim ve acaba böyle bir ima var mı diye tekrar okuyorum, yok.
Aksine benim dediğim şu; bütün bilimsel buluşların daha sonra Kuran'da da bahsi geçtiğini söylüyorum.
Örneğin bir sivrisineği inceler biyologlar, ondaki mucizevi yapıyı görürler ve daha sonra bakarız ki
Bakara 26"Sivrisinek
26-Allah bir sivrisinegi, hatta üstündekini örnek vermekten sıkılmaz.
İman edenler bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler.
Kafirler ise: "Allah böyle bir örnek ile ne demek istemiş?" derler.
Evet! Allah onunla bir çoğunu da şaşırtır, yine onunla bir çoğunu yola getirir.
Onunla ancak fasıkları şaşırtır. "
ayeti karşımıza çıkar. Yani Kuran'da karşılığı, açıklaması olmayan hiçbir şey yok.
Olmuş ve olan, olacak olan her şey var ancak biz şu an hepsini bilecek gelişmişlikte değiliz.
Biz bilmiyoruz diye bir şeyi yok sayamayız, nasılsa öğrenecek zamanı gelecektir.
Bizim henüz bunun idrakinde olmadığımız çok açık, bilgimiz yeterli değil ki o pencereden bakabilelim.
Ama durum onu gösteriyorki, -bazı ipuçları yeni bilimsel çalışmalar veriyor- bir yerden başka bir yere anında gitme, hatta
bir kaç yerde birden görünme mümkün olabilecek gibi görünüyor günümüzdeki bilimsel çalışmalardan bir öngörü yaptığımızda.
Ölümsüz olduğunu bildiğimiz Hızır (as) inançları güçlü, sabırlı, âbid bir kişi elbette ve öncelikle bir bilim adamıydı, bunu araştırırsanız iyi olur.
Musa (as) kendisinden ilim öğrenmek için buluşmak istedi onunla.
Rasûlullah (s.a.s.), Hızır (a.s.)’ın ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculugu sırasındaki bir konuşmayi şöyle nakleder:
“Bir serçe, denizden gagasıyla su alıp, gemiye konmuştu.
Hızır (a.s.) bunu Hz. Musa’ya göstererek söyle dedi: Allâh’ın ilmi yanında, benim ve senin ilmin, su serçenin denizden eksilttiği su kadar bir seydir” (Buhârî, ilm, 44, )
Ledûn ilmine sahip Hızır (as) bunu söyleyebiliyor, biz kıytırık iki bilgiyle birbirimize başka konularla ilgilenme tavsiyesi yapabiliyoruz.
Dünya'nın neresinde anarşi, kaos varsa orada Kuran'sızlık, ve ilimsizlik olduğundandır.
Nüfus kâğıdında müslüman yazılmasından bahsetmiyorum, Kuran ilminden bahsediyorum.
İlimsiz hiçbir sorun çözülemeyecek, bunu göreceğiz ve gün gelecek dünya bütün sorunlarını yine bu ilim sayesinde çözecek.
Çünkü Kuran ilmi yalnızca bedenen değil, bedeni ve ruhi tekâmülü sağlar.
Önce müslüman olabilmeyi sonra da sorunları çözebilmeyi nasip etsin Allah dilerim.
Kaç müslüman âlim var diye sorsam günümüzde sayı olarak ne cevap verebilirsiniz?
Sadece nüfusta müslüman olan ülkemizden böyle bir mucize beklentim yok,
bize müslümanlığı da batı devletleri getirecek.
İlimsiz inanç, ilkel kabilelerin totemlere inanması gibi bir değerde benim gözümde.
Şu an anlam veremediğimiz, ilmimizin yetmediği Kuran'daki bütün olaylar ilim ilerledikçe karşılığını bulacak.
Denizden bir damla alan serçe olabildik mi? Hızır (as) bile o kadar olamamışken.
****
"Peygamberimiz ve Kur'an'la din tamama erdirilmiştir. Mehti ve müçtehit beklemek bu açıdan bana çok anlamlı gelmemektedir"
Bu yazdığınızı düşünerek mi yazdınız, ne yazdınız karışık gerçekten.
Ben kısaca şöyle açayım, çünkü bu üçüde çok farklı konu.
Peygamberimiz: Son peygamberdir, başka peygamber gelmeyecektir ve son kitap Kuran-ı Kerim'dir.
Müçtehit: Müçtehit âlimlere kıyamete dek ihtiyaç vardır, âlimler gelişen zaman içinde
insanlara ilmi anlatır, duyururlar. Çünkü her insan âlim olamaz, çok ayrı özelliikler gerektirir bu, detaya daha girmek uzun olacak.
Mehdi: Her şeye gücü yeten Allah katındaki ruhu yeryüzüne göndereceğini vaad ettiyse elbette gönderecek,
bedenen olacak diye bir kayıt yok, yeryüzüne inecek, peygamberimize ümmet olacak.
Yani bir peygamber değil, düzen kurucu, hakka davet edici görevi üstlenecektir.
Kafanızda olağanüstü olaylar ve ani değişiklikler olacak gibi hayali bir şey canlandırmayın.
Mehdi, Allah'ın diğer kullarından farklı biri değil, ilim olarak üstün sadece. Bu ilmiyle etrafındakileri yetiştirecek,
çevresine ilim anlatacak, süpermen gibi havada uçan, filmlerdeki *oksörler gibi ordu deviren biri değil.
Yalnızca hak ve hakikat anlatıcısı, o kadar.
Ben şu an eski ve yeni tefsirlere bakıyorum, eski tefsirlerde günümüz argümanları yok mesela.
Yeni tefsirlerde günümüz yaşantısı ile ilgili açıklamalar var.
Yani ilim sonsuz ve gelecek tefsirlerde muhtemelen çok farklı argümanlar olacak.
Çok detaysız geçmeye çalıştığım halde uzuyor, kusura bakmayın.
Selamlarla
hyazici58
Diğer ilimlerin islam toplumlarında uzun süre yeralmaması ve iyi gözle bakılmamasının nedeni, sizin bu dillendirdiğiniz görüşle ilgilidir. Kur'an'ı asıl maksadının dışında algılarsanız, diğer ilimlere de müfredatınızda yer kalmaz. Yine İslam toplumlarında eğitimin Elif-Ba ve hafızlıktan ibaret olduğu sonucuna varırısınız ki, uzun devirler böyle olmuştur. Özellikle Anadolunun son bin yılında bunu görmemiz mümkün.
Selam,saygı...
ilginç....bir defa değil bir kaç defa okunası bir yazı....büyük emek verilmiş....kutluyorum saygılar...
Müjgan Akyüz
Çok emek harcamışsınız, ama itirafta etmişsiniz. Bilimsel ispatlar yapan bilgi verileri yoktur, isteyen buna yönelik eleştiri getirebilir demeniz bile, yazıya ayrı bir saygınlık boyutu katıyor. Bunu akılüstü ve akıldışı farkına verebiliyoruz, gönül rahatlığıyla...
Kaybolan uygarlıklar deyince, Batı sınıflamasıyla: Medeniler, Barbarlar ve ilkel/köleler sınıflamasını, S. Huntington'un, Fukuyamaların yeniden tanımlaması din uygarlık temeli üzerinedir.Bilemiyorum ileri mi, geri mi yoksa geri içinde ileri, ileri içinde geri mi gidiştir? Soru soruyu açıyor. Gizli bir sınıfsallığı da vardır. Din içinde sınıfsallık gibi ve belki...
Bilemiyorum özgür ve samimi yazımdır, izninizle içimden geldiğince katkı yapıyorum. Bir Maya, Aztek ve benzeri uygarlıklarındaki gizem de, elbette aklı aşıyor. Ama aklı aşan bir medeniyeti Batı emperyalizmi rasyonalistlikle (en fazla akılcılık işte, diyebiliyorum) nasıl yıkabildi, en azından zor ve hazırda bir sorudur?
Ege 'de bir köy var. Tahtakuşlar adında Ağaçeri Türkmenlerinden, Verdikleri kültürel ürünlerdeki, uygarlık kozmolojiğini halılara ve çeşitli el sanatlarına dokunmuş, işlenmişliğiyle görebiliyorsunuz. Harika bir müze açmışlar, kendi çaplarında ilgi uyandıran kitaplar hazırlamışlar. Çok şaşırıyorsunuz.
Yinde de uygarlık ve yok olmuşluk deyince, yazınızda bunları aradım, bir katkılama olarak izninizle de ekledim. Saygılarımla.
Göktürkmen tarafından 4/1/2011 10:57:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
Müjgan Akyüz
Bunlar hep tahmin tabi, teşekkürlerimle
Büyük bir araştırma yapılarak yazılan deneme. İçeriğinde ilginç bilgiler var.
"Geçmişinden gününe daha fazla bilgi aktarabilen genlere sahip kişilere tanrısal vasıflar yüklemiştir." Yüklenen genler sayesinde yeni uygarlıklar oluşmuştur.
2-3 yüz yıl sonrasını bizlerin görmesi mümkün değil tabi. Ama yazdıklarınızı okuduktan sonra, "dünyaya erken gelmişiz" demekten kendimi alamadım.
En sonunda "bilimsel ispatlar yapabilen doneler yoktur" demişsiniz. Yazdıklarınız neden olmasın?
Sevgilerimle