- 937 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Çağdaşlık ve Medeniyet Kavramlarının Anatomisi
Çağdaşlık ve Medeniyet Kavramlarının Anatomisi:
Çağdaşlık anlayışı; ülkemizin en ücra köşesinden, en gelişmiş köşesine kadar, okumuş veya okuyamamış insanlarımız tarafından “olumlu gelişmeler” olarak algılanmaktadır.
Köyünden uzun yıllar ayrı kalmış bir kişi, uzun yıllar yaşadığı şehirden köyüne döndü-ğünde onun yaşam tarzında ve bazı durumlarda farklı tepkiler vermesi; köyünden hiç dışarı çıkamamış köylüler tarafından yobazca bir davranış biçimi olarak algılanır. Köy yaşantısı da, uzun yıllar şehirlerde yaşamış kişi için yobazcadır. Şöyle ki: Ailesiyle bir-likte şehir hayatı yaşamış bir bayanın, açık kolla ve mini etekle köyde dolaşması, bir-takım dedikoduların ortaya çıkmasına sebep olabileceği gibi; köy ahalisi tarafından fütursuzca ve ahlak dışı bir yaşam tarzı olarak algılanır. Demek oluyor ki çağdaşlık; insanların farklı anlayış ve yaşam koşullarının birbiriyle yüzleşmesidir.
Tutucu bir kişi; bir şehirlimiz veya bir Avrupalı gibi soyunup-dökünüp, plajlarda sere serpe uzanıp, güneş banyosu yapamaz. Tutucu kişiler için bu gayri ahlaki bir durumdur. Plajlarda, örtülere bürünmüş bir şekilde gölgelenmeyi tercih edenleri gören Avrupalı veya bizim şehirlilerimiz, bu garip tablo karşısında hayıflanırlar: “Hangi çağda yaşıyoruz. Şu rezalete bak. Bunlar çağın dışında kalmış, zavallı mahlûklar” demekten kendi-lerini alamazlar.
Kafelerde, kızlarla erkekler bira şişeleri ellerinde eğlencenin en doruğuna çıkarlarken, bu duruma şahit olan köylüler veya bu tür yaşam tarzına uzak kişiler, bu insanların günah batağına battığını düşünürler ve bu durumu dini inançlarıyla ifade etmeye çalışır-lar: “Allah bunları ıslah etsin. Şu rezalete bak. Başımıza taş yağacak” diyerek, tepkile-rini ortaya koyarlar.
Çağdaşlık kavramının sebep olduğu bu karmaşa ve kamplaşma sadece köyler ve kentler arasında yaşanmaz. Şehirlerimizde bile insanların birbirlerinin yaşam tarzlarına bakıp, birbirlerine yobaz, örümcek kafalı, ilkel, dinsiz, ahlaksız, Ortaçağ karanlığında kalmış, şeriatçı, Kemalist, hümanist, faşist, komünist, laik ve anti laik gibi sıfatlar yakıştırırlar. Bu yüzleşmeler, insanların kamplara bölünmesine, hatta kitlesel eylem yapmalarına kadar varmaktadır. Birkaç örnek vermek gerekirse: Üniversitelerimizde sıkça görmeye alıştığımız başörtüsü eylemleri: Üniversite rektörleri, üniversitelere başörtüsüyle girmeyi suç saymaktadır. Yeni bir düzenleme ile kısmen de olsa üniversitelere başörtüsüyle girmek serbest bırakılmıştır. Bir başka örnek: Bir heykeltıraşın yaptığı bir heykel “ucube” olarak yorumlandığı için kaldırılmak istenmektedir. Başörtüsü-ne karşı çıkanlar, dini inançları gereği başörtüsü kullananlar, sanat adına heykel yapanlar ve heykeli “ucube” görüp yıkmak isteyenler kendilerini “çağdaş” olarak görmektedirler. Bu durumda çağdaşlık nedir ve nasıl tanımlanmalıdır? Çağdaşlığın kriterleri nelerdir? gibi sorular akla gelmektedir.
Çağdaşlığın tam bir tanımı hiçbir zaman yapılamamıştır. Çağdaşlığın mucidi de yoktur. Çağdaşlığın kriterlerini ortaya koyan da olmamıştır. Ancak genel kabul gören şudur: Çağdaşlık, insanların aynı çağı yaşaması ve çağın bilimsel, teknolojik ve toplumun eğitim seviyesinin sürekli yükselmesi ve takip edilmesidir. Bu medeni gelişmeler, çağdaş-lık kavramını kendi doğallığı içinde ortaya çıkarmaktadır. Bilimsel, teknolojik ve sana-yileşme alanlarında meydana gelen bu gelişmeleri takip edemeyenler için “çağdışı” sıfatını yakıştırmak doğru değildir. Onlar için en uygun sıfat “geri kalmışlık” ve “kendilerini yenileyemeyenler” olmalıdır.
Ortaya çıkan bu tablodan şunu anlıyoruz: insanlarımız ilerlemek, sanayileşmek ve eğitim seviyesinin yükselmesi derken; bu gelişmeleri çağdaşlaşma olarak algılamaktadırlar. Oysa bu gelişmeler çağdaşlaşma değil, uygar olma ya da medenileşme demektir. Öyleyse çağdaşlık ile medeniyeti birbirinden ayrı düşünmemiz gerekir.
Çağdaşlık, aynı çağı yaşamak ise; medeniyet nedir?
Medeniyet, milletlerin kendilerine has yaşam biçimleri, dilleri, dinleri, örf ve adetleri, bilim, sanat, edebiyat, tıp, sanayileşme ve şehirleşme gibi daha pek çok alanda ortaya koydukları köklü değerlerin tamamıdır. Bu değerler, insanlık var olduğu günden beri sürekli yer değiştirmiştir. Bu yer değiştirmeler kimi zaman iklim şartlarından, kimi zaman dış saldırılardan, kimi zaman fetihler sebebiyle olmuştur. Bu yer değiştirmeler, o dönemlerin çağdaşlık anlayışının transferi değil, medeniyetlerin transferi olarak tarihteki yerini almıştır.
Karma medeniyetler; milletlerin uzunca bir dönem bir arada ya da komşu olarak ya-şamanın doğal sonucu olarak birbirlerinden etkilenerek oluşturdukları bir sentezdir. Dikkat edilirse, Egemen milletlerin idaresinde yaşamış etnik unsurların medeniyet an-lamında verdiğinden çok aldığına şahit oluyoruz. Yani her millet, bir diğer milletten az ya da çok kültürel anlamda etkilenmiştir ve bu etkilenme milletlerin yaşantısına yansımıştır.
Her kişinin çağdaşlık ve medeniyet adına bir takım tanımlamaları vardır: Bana göre çağdaşlık, aynı çağın nimetlerinden faydalanan insanların güzel ahlakı, hoşgörüyü, saygıyı ve sevgiyi esas almasıdır. Bir milletin başka milletlerin yaşam biçimlerini kabul edip, kendi örf, adet ve dini inançlarından vazgeçmesi “çağdaş” olduğu anlamına gelmez. Bu durum, bir milletin dini ve milli değerlerinin dejenere olmasına sebebiyet verir. Türk Milleti olarak bizlerde kendi benliğimizle ve kimliğimizle yaşamak durumundayız. Unutmayalım ki; milli kimlik, bir milletin giyindiği en güzel elbisesidir. Bir başkasına ait olan giysiler bizlere hiçbir zaman uymayacaktır. Bize düşen görev; ilim ve irfan peşinde koşmak olmalıdır.
Medeniyetin insanları aydınlatan bir güneş olduğunu ve bu güneşe yüz çevirenlerin ebediyen karanlıkta kalacağını hiçbir zaman unutmayalım.
Halit Durucan
YORUMLAR
Lerner’in geliştirdiği çağdaşlık kuramına göre, her toplum, kentleşme ile başlayan bir toplumsal değişme sürecinden geçer. Bu süreç, kentleşmenin, okur-yazarlığı arttırmasıyla sürer. Artan okur-yazarlık ise kitle haberleşme araçlarının daha geniş ve yaygın bir etkisine yol açar. Bunun sonunda ise, halkın, toplumsal, ekonomik ve siyasal tüm olaylara katılımı yükselir (Lerner, 1964:44-47)
Çağdaşlık; Kendi kültürümüzü, örf ve adetlerimizi hiçe sayarak yaşamak değildir. Yani kültürel olarak laşkalaşmış bir gençlik, laşkalaşmış bir toplum asla çağdaş değildir. Aksine kültürüne sahip çıkarak, çağa ayak uydurmak, teknoloji, sanayi ve tarımda gelişme gösterip, daha iyi ve rahat yaşam standartı sağlamaktır.
Kaleminize sağlık. Sevgi ve saygı ile...