- 1557 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NAZIM HİKMET HAKKINDA
Sevgilerine sevdalarına ve davasına tutkuyla bağlanan ve ’ Vasiyet ’ başlıklı şiirinde, ’ Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni...ve de uyarına gelirse ...tepemde bir de çınar olursa...taşmaş da istemem hani...’ diyen Nazım Hikmet’ ten resim gibi şiirler okudum;şiir gibi resimlere, fotoğraflara baktım.Şiir gibi insanlar, baştan aşağı şiir olan hayatlar tanıdım;şiir gibi isyanlar yaşadım.Sokakta şiir gördüm;sarayda, bahçede, sinema da gece kondularda, çılgın şehirlerde,yangın yerine dönmüş hapisanelerde,hep şiir gördüm. Mazluma,isyancıya,yakın duruyordu;zalimden, zorbadan uzaktı.İnsan olan her şeyde, insanın baktığı her yerde şiir vardı.Şiir vardı, ama şair her zaman yoktu.Şair olmayınca şiir olur mu?Oluyordu aslında. Onu kağıda geçirmek için gerekliydi şair.Ama şairin hası olacak. Şairin hası insanın tüm hallerini yazabilir. Ressamın hası insanın tüm hallerini resmedebilir.
Mutluluğun şiirini yazmakta zorlanıyor şairler. İnsan hallerinde mutluluğun payı az olduğu için mi, mutlu olabilmek için çok bencl olabilmek için mi, bilmiyorum. Bir pazar günü, hapisane avlusunda, pırıl pırıl bir güneş altında sırtını duvara dayayıp ’ bugün ne düşmek dalgalara... ne kavga ne hürriyet ne kadın... toprak güneş ve ben bahtiyarım’ diye yazdığını biliyorum.
Ama bu değil; bu bana çok hüzünlü gelen şiir değil mutluluğun şiiri. Belki yanılıyorum, belki artık o başka bir boyuttur, ama mutluluğun şiiri yazıldığı gün, şiir bizi bırakır gibi geliyor nedense. Ulaştığımız küçücük mutlulukları içselleştirdiğimiz için böyle düşünüyor belki de insan. Belki de bu yüzden ’mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?’ diye sordu şair. Ama umudun şiiri olabiliyor: ’motarları maviliklere süreceğiz cocuklar’ demedi mi?
Dedi!
Motorları maviliklere sürmenin de bir hiç hüznü var, Ulaşılmaz olana ulaşmayı hep ummanın onu ulaşılabilir kılmanın derin kelimeleri var. Şiir zaten nedir? İnsan hallerini, insan umutlarını, aşklarını ve incecik hüzünlerini, insanların mütiş yenilgilerini ve yeniden ayağa kalkma güçlerini anlatır şiir. Nazım’ı okuyanlar okuduklarını onun hayatıyla birleştirmedikleri zaman ne kadar çok şey kaybetiklerini önce anlamazlar. Bir zaman sonra, eğer yüreklerindeki şiir uyanmışsa Nazım’ın verdiklerinin tümünü alamadıklarını hayretle görürler. Onun baştan ayağı şiir olduğunu anlamadıkları için ansızın ve şuç üstü yakalanmış gibi olurlar. Nazım böyle bir şiirdir.
’Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar’ dedi Nazım. Öyleyse süreceğiz. Gölge güneşin sadece kanadıdır, Başka bir şey değildir. Şimdi de buna inanıyorum. İnsanın yaşadığı her anın içindeki parıltının ve koyu gölgenin güneşten geldiğine inanıyorum. O, ’ güneşi zapt etmeye ’ , ’ Kerem gibi yanmaya’ çağırmadı mı bizi? ’ Toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsünü ’ söylemedi mi? Yoksuların, mazlumların, ’ açların gözbebeklerini’ , kavgaya boydan boya girenlerin türküsünü en iyi Nazım yazdı. Durmadan yazdı , yazar gibi kavga etti. Kavgayı hayal ederek değil, yaşıyarak yazdı...
O, bir sanatçı olarak, güzelliğin, doğruluğun bayraktarıydı. Ama hayatı bütün çirkinlikleriyle çırıl çıplak ortaya koymayı bir sanat ödevi biliyordu, ’ Artık sanat sanat içindir’ görüşü ona yabancıydı.
Çünkü O’na göre ’ Gerçek şaiir kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acısıyla uğraşmaz. Onun şiirlerinde halkın nabzı atmalıdır...Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır. Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yazgılıdır!
Çünkü O’na göre, ’ Şairin dünyası, en az, bir romancının dünyası kadar büyük olmak’ dır!
Çünkü O’na göre, ’Dönemlerinin karanlık güçleriyle savaşan ilerici sanatçılara her ülkede ve her çağda rastlanır. İnsanların mutluluğu ve dünyada güzel bir yaşam için savaşa giren ilereci sanatçılar her zaman karanlık güçlerce kuşatılmış ve öldürülmüşlerdir. Fakat, onlar hiçbir baskı ve tehdidin, hiçbir ölümün, tarihin akışını, iyiye güzele haklıya ve mutluluğa yönelişini durduramayacığını bilirler. Ve bu yazarların yapıtları ve bütün yaşamları gelecek kuşaklara örnek olur!
İşte O, bu duruşuyla evrensel değerimizdir. Işık içinde yatsın!..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.