YASAKLI YÜREKLER 2/1
YASAKLI YÜREKLER
BÖLÜM 2
Hayatının belki de en hareketli saatlerini geçirmişti. Oğlu Ferit, doktorla beraber gelmiş, doktorun bir dosyayı kontrol edişi gibi hayat yoldaşı muayene edilmiş ve artık yola yalnız devam edeceği söylenerek karısı ambulansla götürülmüştü. Bütün bunları buğulu bir pencereden seyreder gibi seyretmiş zihni, götürülen insanla, onu götüren oğlunu bir yabancı gibi algılamıştı. Hali oradakilere de tuhaf gelmiş olacak ki, kendisini de muayene ederek oğlu Ferit’e “babanız muhtemelen şokta” diye durumunu özetlemişlerdi.
Evin içindeki kalabalık bir müddet sonra dağılınca kendisini kanepeye bıraktı. Başı dönüyordu. Belki de yer ayaklarının altından çekilmişti de dibi görülmeyen bir uçurumdan yuvarlanmaya başlamıştı. Artık gerçek ve hayali ayırt edememeye başlamış ve zihnini de yormadan bu düşüşe kendini bırakmıştı.
Kapının çalınmasıyla yerinden sıçradığında nerdeyim diye çevresine bakındı bir süre. “İçim geçmiş” diyerek oturduğu yerde hafifçe doğruldu ve yavaş hareketlerle kapıya yöneldi. Baş dönmesi hala geçmemişti. Kapıyı açtı. Büyük oğlu Sadık’la Oğuz gelmişlerdi. Oğuz boynuna sarıldı babasının, hıçkırıklarını tutamıyordu.
Sırtını sıvazladı oğlunun “Ağlama oğlum. Allah’ın takdiri böyleymiş…Yaşlandık artık.” Derken acısı boğazını tıkamıştı. Gözlerinin yaşardığını hissetti. Başını yukarı kaldırıp kendine hakim olmaya çalışıyordu, ama nafile. Oğuz’un hıçkırıkları kendisinin de dayanma gücünü eritiyordu. Sesine hakim olamayıp yineledi. “Ağlama Oğuz’um, metin olmalıyız hepimiz.”
Gözü Sadık’a takıldı. O da başını eğmişti. Omuzlarının sarsılmasından, onun da hıçkırıklarını zaptetmeğe çalıştığı belliydi.
Bir müddet bu yeis havası içinde birbirlerini teselli ederken, kendi acılarını içlerine hapsetmeye çalışıyorlardı.
Oğuz’u, omzundan kavrayıp salona doğru ilerledi. “Oğuz’um” dedi. “Ağlama Oğuz’um” söyleyecek başka kelime bulamıyordu. Kanepeye üçü de yıkılrcasına oturdular. Artık dayanma güçleri tükenmiş ve sadece birbirlerinin acısını coşturmamaya çalışarak hıçkırıklarına gem vurmaya çalışıyorlar, İçlerinin acısını gözyaşlarına karıştırıyorlardı.
Bir zaman sonra içlerindeki fırtına sükuta erince Sadık ancak duyulur bir sesle
“Ferit ne yaptı acaba?” diye sordu.
Babası cevap verdi.
“Ambulansla geldiler. Doktor, kağıtları düzenledikten sonra anneni de alıp gittiler. Galiba ikindiden sonra defnedeceğiz.” Derken vücudunu sıcak bir alev yalayıp geçti. Gözyaşları, sanki bu yangını söndürmek istiyormuşçasına usulca süzüldü yanaklarından.
YORUMLAR
anlatımızla olayın içine çeken etkileyici bir yazı. daha da başarılı olacağınızı inanıyorum..sevgi saygılarımla...
reyya
Merhaba,
Yazınızla ilgili ayrıntılı yorumu ancak ilk bölümleri okuduktan sonra yapabileceğim. Yazınızda biçime de dikkat etmelisiniz. Böylelikle yazınız daha kolay okunur hale gelecektir. Diyaloglara ayrı bir satır başı açarsanız, kim kime ne demiş karıştırmamış oluruz.
Bunlara dikaket ederseniz, yazmayla ilgili diğer şeyler yazdıkça hallolur. Her yazınızda bir öncekini beğenmeyecek hale gelirsiniz.
Son olarak, hoş geldiniz:)
Sevgiler.
reyya
yorum ve özellikle eleştiriye çok ihtiyac duyuyorum teşekkür ederim