- 1406 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Başlığı Olmayan Bir Seda...
Bu eksik bir hikaye… bir adamın yolculuk hikayesi içinde bir çok umudun doğduğu çok düşün kaybolduğu bir yolcu hikayesi…
Evet nerden başlanılmalı… bu hikayenin neresinden tutulmalı …nerde bitirilmeli…
Ve artık gözler yumulmalı çünkü bu bir yolculuk hikayesi...
Daha dündü hatırımdan çıkmaz, o yolları aşan bir kadın yere değişi yer çekimine inat havaya uçandı yerin göğsüne basa basa…
Bir merdiven başında ağzında eskimiş bir şarkıyla aklında yılların birikmişiyle boşluğa dalan bir adam… uyanıyor… yorgun ama güçlü… ışık ise çok uzaklardan kamaştırıcı boşluk ise parıl parıl ve kadın gelendi yine eğik bir başla hangi düşüncede kimi mağlup ediyordu bilinmez ama yürüyüşünde bir güzellik her gideni kıskandırırcasına… ve adam ise ruhuna çekilmiş yere göğe sığmaz bedeninde bir güven bir güven yedi zırhlı yedi duvarlı kat kat endamı… ve başlamaz mı ruhun sarsılmazı, benzeyenini görünce şaşırıp orta yerde uçmaz mı…
Adam yüzünde bir düş ağzında bir kekreyle aklında ne yapacağını bilmeden kalktı. Aslında adam yıllar önce kapatmıştı – yediyle bölünmüş yediyle zincirlenmiş yediyle kilitlenmiş – kat kat ama kocamam yüreğini silik ve yitik aşklara…
İşte öyle bir sabah derken, günün ışığıyla kaplanmış bir parıltı gelip dayandı yedilenmiş yüreğine adamın…
Tabi başlamaz mı bir gümbürtü bir gümbürtü suskun ama yürekli yüreğinde adamın… olur muydu hemen teslim olmak yoksa boşuna mıydı o kadar yedisine yedi bin mücadele bin yılların yüreğinin kadim topraklarında olur muydu hiç savaşmadan elde etmek bu devasa sevgiyle dolu yüreği…
Evet bir bilinmezden geldi dedik kadın, adama… ve rüzgarı estirdi yüreğine adamın ve her yer sanki kamaşmıştı bulutlar sürükleniyordu o eski capcanlı düşe… yapraklar firariydi kaçışı yoktu ağacın sararmasının ve hala orda ağlıyordu eski bir kundak yürek, yeniye alışmamışken bir ağacın dibinde…
Ve kadın öyle çok mücadele verdi ki bu devasa ve sevgiyle dolu yürekte, yüreğinin tüm kadim topraklarında adamın tüm güzel edebi ve ebedi sonsuz ordu bakışlarıyla ama ne fayda her seferinde sonsuz ordu bakışıyla yenilendi kadın ve adam durmadan kaçandı boşluğa… böyle geçip gitti ardında yiten düşleri bırakıp giden zaman ta ki o ana gelinceye…
Gece o güzel o yıldız kokan gece havada bir kadim ezgi efsunlanmış her şey gece yıldızlar çıra ve ateş böceği… sanki toplanmıştı tüm iyiler görünmeyenin ardında bir masal kuşuyla ve sanki karar verilmişti olmalıydı yok çare bu devasa sevgi olmamalıydı heder… ve ne olduysa o anda gecenin çıranın ve ateş böceğinin başka olduğu o anda oldu… ve adam bir esintiyle bir hoş sedayla o güzel ezgilerle açtı açtı yedilenmiş kat kat olan yüreğini bir parıltıyla… devasa sevgisi kanatlandı uçtu boşlukta ve kucaklaştı benzeriyle… hiç ayrılmamışlar gibi gelip yerleştiler yürekli yüreğinde adamın ve işte o gece devasa sevgisi ikiye katlandı adamın.
Ah gece sen hangi yıldızdan doğdun ardından kocaman bir esinti getiren ne yaptın böyle bir ağırlık bir yük üstümde ufalanıyorum ama ruhum göklerde süzülüyor bir kartal kadar özgürüm… ve adam durmadan yeniledi bu sözleri bir kadim dua olarak sabaha dek bıkmadan…
Günün ilk ışığıyla o hoş esintiyle kalktı ve güneşe döndü başkaydı güneş başkaydı ağaç başkaydı kuş ve başkaydı yeryüzü. Her şey farklıydı yürekli yüreğinde adamın. Bir heyecandı kaplamıştı yerle gök arasında süzülen ruhunda adamın… bir yerlerde bir şeyler olmalıydı yoksa bu hangi iyinin hangi güzelin hoşnutluğuydu dolaşan eski bir ezgi olarak yeryüzünde değdiği yerleri güldüren efsunlaştıran neydi bu… adam anlayamadı önce iyilerin toplanışını ona bağışlananı, hiç bilemezdi böyle olurmuş asıl olan kadimin yerleşmesi yürekte hali değiştiren bir hoş seda getiren böyle olurmuş bilemezdi …
ve dayanamadı titredi…
dizleri üzerine çömeldi ….
kapadı gözlerini içine dönerek…
baktı baktı sonsuz bir bakışla devasa yüreğine, orda uzaklarda birbirini sarmış benzerleri buldu ne güzeldiler parıl parıl kucak kucağa ışık saçarak…
ve adam anladı…
ve vardı kadının yanına anlattı da anlattı tüm yüreğini gözleriyle kadının yüreğine ve kadın kaçıp gitti… bir daha gelmemek üzere… gitmesi gerektiği için… kalmayı çok istediği halde… kaçıp gitti…
Artık adam heybesi ağır dolaşıyordu bir çare bulmalıydı ve buldu da … Ruhunun yoldaşının Ruhuna denk bir beden… ve tüm sevgisini ona verdi, her seferinde bir başka olan bir esen bir yağan bir ışıyan durmadan doğru giden ama uzaklaşan bir beden… oysa adam bilmezdi bir gelenin nasıl uzaklaştığını…
Ve adam sırtındaki kayıtsız aşkıyla izbesinde oturduğu sevgisiyle uzaklara karanlığa dalıp gitti…
Dedik ya bu eksik bir hikaye…
asıl parçasını kaybetmiş ve bir daha hiçbir zaman bulmayacak olan bir yolcu hikayesi…
Ve derler ki adam halen uzaklara karanlığa bakmakta ve suskun suskun özlemektedir…
20.11.2008
Çanakkale...
Yolcu...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.