Bir Yudum Su Verir Misin Çatlamış Dudağıma?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sevdayı gözlerinin çukurunda mayaladığım o gün, kırık sözler meyhanesinde yudum yudum badesini içtim aşkın. Şimdi yeni doğmuş bir bebek saflığıyla ve parmaklarımı kanatırcasına yazıyorum bu satırları sana.
Paramparça bir yürekti dokunan kanamalı şiirlerime. Kimse bilmeyecek suskunluğumu bozduğumu sana dair. Kimse bilmeyecek senin için daha baharında bir hayatı yetim bıraktığımı. Gözlerimden akan yaşları silen olmayacak, oluklardan dökülen yağmur sularına karışacak hüzünlerim ama kimse saçlarımı taramayacak.
Adına besteler yapan bir aşığın vardı sevdiğim, gözlerinin rengine anlamlar yükleyen. Saçlarını sabahlara kadar tarayan bir deli… Biliyor musun senin saçlarından mankenleri kıskandırırcasına tam yetmiş çeşit bağlama modeli çıkardım. Üzerine de bembeyaz telli duvağımızı taktım.
Bakir kıyılarında tükettiğim her anım parmaklarımı kanatarak karaladığım güncelerimde yaldızlı bir anı gibi durur şimdi. Esirdikçe esirir kor yangınlarım. Gecenin buğusu düşmüş gözlerime uyku girmezken yalnızlığın koynuna usulca sokulur sıtmaya tutulmuş hasta bedenler gibi soğuktan tir tir titrerim.
Yokluğun şah damarıma düğüm olmuş dururken, camlara vuran nisan yağmurları gibi hüzünler dolanır damarlarımda. Kalbimin ritmi azalır sebepsiz. Bir delinin baygın bakışlarına saklanmış bir hal alır gözlerim.
Harlı yangınların rahlesinde tüllenirdi acılarım. Karanlık kör kuyuların çıkrığında kanayan dünlerimizi çekerdim inatla. Henüz kurumamış anılarımızdan huzmeleri süzülürdü mağrur gülüşmelerimizin. Karanlık bir menzildi özlem, her gece soframıza konuk olan.
Alevli bir yüreğin harlı örsünde örselendi bedenim. Al yanaktan süzülen taneler söndürmedi yangınını ruhumun. Yalnızlığın tetiği zamanın yelkovanına vururken sensizliğin rahlesine ılık gözyaşlarım dökülürdü eteklerime. Oysaki sen müddetini doldurmaya çalışan kurmalı saatlerin aşınmış dişlilerine sokulurdun arsız bakışlardan kaçarak.
Sen uzak dağ tepelerinin başlarında yıldız iliştir saçlarına ve ayın ışığı düşmüş derenin teninden topladığın yakamozları gerdanına bir beşibirlik gibi tak. Yalnızlığın kafiyesini nakşettiğim şiirlerimi bir nazar ayeti gibi sabah akşam bıkmadan oku. Gelip geçen saba melteminin kokusunda hasretimin yanık kokusunu duy. Özlemin kor yangınları içerisinde yanardağlar gibi kayna.
Aşk çatlak bir daldı elimizde. Sevdikçe mevsim hep bahar olur, cemre düşerdi toprağımıza. Benek benek çiçeklenirdi dallarımız. Nisan yağmurlarında yıkanırdı tüm günahlarımız. Baharın muştusunu kardelenler fısıldardı kulağımıza her sabah.
Bir yanım zemheriydi, öbür yanım bahar!.. Ben kızıl şafakta sensizliğe tutulmuşum. Dolunayda depreşen yanımla duvağını taktım sevdanın saçlarına. Renklere boyadım zifiri karanlık bir gecenin şafağını.
Oralarda akşam olurken ben şimdi perişan günlerimin kıymıklarını topluyorum kaldırımlardan.
Yüreğimizi acılara beleyip acının en dayanılmaz ayinlerinin kucağına bıraktığımızda ruhumuzu ateşlerde de olsak yanmayacağız gülüm cehennem yangınlarda. Sen kavrulup kor olan bedeninin küllerini Ganj’ın kıyısında hayat denizimin sularına savur ki kaplasın yeri göğü hasretinin dumanı.
Ölüm buyurur mu insan kapısından hiç!..
İliş yüreğimin yaşam fışkıran gayzerlerine, terk edilmiş bağlarda bekletme dost selamlarını. Gölgeme saklanan pamuk tenli bulut ol, gönder yağmurlarını.
Ey bakışında bin bir meyvenin mayhoşluğu bulunan sevgili!
Güneş kurutur mu senin için menekşe sersem eteklerine? Bir tomurcuk koparsam kan kırmızı, ellerimi kanatır mı yeniden dikenleri aşkın? Zülfüne salkım yapsam tüm benliğimi, yüreğinin mahzeninden bir yudum su verir misin çatlamış dudağıma?
30 Mart 2011 / Korgan
Bir Yudum Su Verir Misin Çatlamış Dudağıma? Yazısına Yorum Yap
"Bir Yudum Su Verir Misin Çatlamış Dudağıma?" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.