YASAKLI YÜREKLER 1/2
Bebek gibi sessizce uyuyordu eşi.
Yavaşça kalktı yataktan. Her sabah ilk olarak eşi kalkardı da dırdırlanarak kaldırıdı kendisini. Karısının dırdırından bunalarak başlardı güne.
“Bak” dedi, yüksek sesle, “ben uyandırıyor muyum seni, ne demeye her sabah uykumu rezil ederdin ki….. İşte bu sabah da sen kalkmadın. Dokunuyor muyum sana”
Elli yıllık ömürleri dırdırla, kavgayla geçmişti. Hatta dün akşam bile yatağa küs yatmışlardı. Birbirlerine sırtlarını dönmüşler, kendisi söylene söylene, karısı ağlaya ağlaya uyumuşlardı.
Sudan sebeplerle kavga ederlerdi. Dün de öyle olmuştu. Bir çift ayakkabı için ağlatmıştı karısını. “ Neymiş, gezmelik ayakkabısı yokmuş. Be hey kadın ….”dedi sertçe, “Gelmişsin yetmiş yaşına gezmelik ayakkabıyı nedecen, … tutturdun ayakkabı diye, gencecik kızlarla yarışıyorsun. O kadar da ağladın bir çift ayakkabı için. Senin neyine gerek ayakkabı.”
Yavaşça başını kapıya çevirdi. Buğulanmış gözlerini saklamak ister gibi, sessizce kalktı yataktan. Oniki sene olmuştu sigarayı bırakalı. Ama canı çok istedi. Komidinin çekmecesini karıştırıp karısının paketini buldu. Kocası imrenip yeniden başlamasın diye gizli gizli içerdi. Sonra da buram buram sigara kokarak kocasının yanına gelirdi. Al işte sana bir kavga nedeni daha.
Paketten bir tane alıp çakmak aradı. “Kimbilir nerededir” diye vazgeçti, mutfağa yöneldi.Ocağın ateşinde yaktı. “Çay suyunu da koysam mı” diye geçti aklından. Vazgeçti. “Birazdan haberi alan el alem eve dolar da beni ayıplarlar.” Dedi kendi kendine.
Saatine baktı. On’a on vardı. Sigarasından bir nefes daha çekti. Sessizliği dinledi. Birden telefonun acı çığlığı bu sessizliği yırttı. Hızla kalkıp telefona yöneldi. Bir baş dönmesiyle sendeledi. Ayakta mutfak kapısına ancak tutunabildi. Yavaş adımlarla salona girdi. Ahizeyi eline alıp bir süre dinledi.
-“Baba… baba orada mısın” Ortanca oğluydu bu. Sessiz, kendi halinde biriydi. “Çocukken de böyle sakindi” dedi içinden.
-“buradayım oğlum buradayım” diye cevap verdi aynı sakinlikle. “Gelinim nasıl…” diye sürdürdü.
-“Baba… Behçet Amca aradı. Doğru mu gerçekten. …. Sen niye aramadın baba..”
Hafifçe sendeledi yeniden, gözleri karardı. Sandalyeye bir tüy yumuşaklığında oturdu.
-“Diyemedim size oğlum…ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemedim….Kapıya geldiydi Behçet sabah servisi için. Ekmek alır mısın Necdet abi deyince , deyiverdim işte. Ne yapılacak bilemedim oğlum.”
-“ Tamam baba üzülme sen. ağabeyimi aradım az evvel Oğuz’ u da alıp yanına geliyorlar. Ben de doktoru alıp geliyorum birazdan. Üzülme sen Allah taksiratını affetsin…. Sen bize lazımsın baba. ağabeynler şimdi gelir, bize bırak sen. Bu akşam da bizde yatarsın. Ama bişey yapma şimdi. Gelince konuşuruz tamam mı…”
-“ Tamam oğlum” dedi bitkin bir sesle. Ahizeyi yerine koyarken baş dönmesi devam ediyordu. Gözleri eşinin yeleğine takıldı. Akşamleyın öfkeyle sırtından çıkardığı gibi kanepenin üstünde duruyordu. “Acaba her akşam böyle çıkarıp kanepenin üzerine koyar mıydı ki” diye düşündü. Hatırlayamadı. Ama her sabah bu yeleği sırtında görürdü karısının. Eline almak, bir kez olsun koklamak istedi. Ayağa kalkmak için davrandıysa da bacakları taşımadı onu. Tekrar sandalyeye çöktü. Omuzlarında büyük bir ağırlık vardı da yerinden kalkmasına müsaade etmiyor gibiydi.
“Sigaradan herhalde” diye geçirdi içinden. “Biraz bekleyeyim bakalım belki geçer” diye düşündü. Telefonun yanında eski siyah-beyaz aile fotoğrafı duruyordu. Eline aldı. Uzun uzun seyretti eşini. Çocuklar küçüktü ozaman. Hepsinin saçlarını biryantinle taramış, gezmelik kıyafetleriyle karısının önünde ayakta duruyorlardı. Resim çekindikleri günü hatırladı hüzünle. Kendisi koltuğa oturmuş eşi ve çocuklarını da arkasında ayakta bekletmişti. Sırf resim çekinecekler diye eşi en güzel kıyafetini giyinip “Kanepeye oturalım bey” diye o kadar ısrar etmişti de kabul etmemişti. Elbisesinin ne renk olduğunu düşündü, hatırlayamadı. Halbuki her diktiği elbiseyi de giyinip “Nasıl olmuş bey” diye gösterir, kendisi de yarım ağızla “güzel” diye geçiştirirdi.
Yavaşça ayağa kalkıp yatak odasına yöneldi. Sessizce yatakta uzanan karısının baş ucuna oturdu. Soğumuş bedenini ısıtmak ister gibi omuzlarına kadar çekti yorganı. Saçlarını bir kez daha okşayıp, bir tutamını dudaklarına götürdü. Karısı görse hayretten dili tutulurdu. Belki de görüyordu. Umursamadı. İlk defa ve son defa öptü öptü öptü………..
Reyya ERBAŞAR
YORUMLAR
İsminizi ilk defa gördüm daha önce yazmıyordunuz sanırım.
Kısacık bir kabulleniş süreci içinde yaşanılan her ne varsa film gibi aktı. Sorgulayıcı yanıyla ön plana çıktı çalışma. Okuru düşünmeye zorluyor her açıdan. Kimi harf hatalarını da elden geçirmek gerek yine de. Benim adıma bugün ikinci sağlam eser.
reyya
beğenilmek gurur verici:))
Allah sevdiklerimin acısını göstermeden alsın canımı" diye dua ettim yıllarca...
Olmadı kabul....olmadı.
Kardeşim ellerimden bir kalp kriziyle gitti...,
Şimdi geride kalanlar için aynı duayı tekrarlıyorum...
Çok beğendim...
Hemen eşimi arayıp onu çok sevdiğimi söylemeliyim...
Müsaadenle kardeş...
Ha tebrik ve şükranlarımı da arz edeyim telefon numarasını çevirirken..
Alo..