- 1549 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KADIN: LEYLA...
“ Hayır! İzin vermiyorum.”
“ Yeter artık anne, yeter. Sen izin vermesen de gideceğim.”
“ Cesedimi çiğnemeden gidemezsin. Ben, senin annenim. İzin vermediğim hiçbir şeyi yapamazsın.”
“ Anne, gideceğim.”
“ Hayır diyorum. Ha-yır.”
Şebnem, hıçkırıklar içinde odasına koştu. Leyla, portmantodan eşarbını, ceketini alıp dışarı çıkarken, öfkeyle çarpılan iki kapının sesi birbirlerine karıştı.
Leyla, cılız lambanın aydınlattığı sokakta, nereye gittiğini bilmeden, yürümeye başladı. Bilinçsizce döndüğü her köşede, hafızasının derinliklerine gizlediği, anıları canlanıyordu.
…/…
Beş yaşındaydı. Annesi elinden tutmuş, sürükleyerek götürmeye çalışıyordu. Leyla, bir yandan ağlarken bir yandan da:
“ Dayımlara gitmek istemiyorum. Ne olursun beni o eve götürme. Anne, yalvarırım.”
“ Leyla, kes ağlamayı. Bak, senin yüzünden işe geç kalacağım. Yürü çabuk.”
Leyla, evin en küçüğüydü. Babasını hatırlamıyordu. O bebekken ölmüştü. Ablası, okula başlayıncaya kadar Leyla’ya bakmış, böylece annesi işe gidebilmişti. O yılın başında, ablası, okula başlayınca da Leyla’ya dayısı ve yengesi bakmaya başlamışlardı. Annesi, işe giderken bırakıyor, iş dönüşü de alıyordu.
İlk günlerde, her şey çok güzeldi. Dayısının çocuğu yoktu. Onu çocukları olarak kabul etmişlerdi. En sevdiği yemekleri pişiriyordu, yengesi. Dayısı da her dışarı çıktığında, oyuncaklarla geri geliyordu. Leyla, çok mutluydu. Dayısını ve yengesini çok seviyordu.
O gün yengesi, komşunun gününe gitmişti. Leyla ve dayısı, evde yalnız kalmışlardı. Leyla, halının üstünde oyuncakları ile oynarken, dayısı da sedirin üstünde, gazetesini okuyordu.
“ Leyla, gel yanıma. Sana lokum vereceğim.”
Bebeğini kucağına alarak dayısının yanına gitti. Dayısı, kollarının altından tutarak havaya kaldırdı ve kucağına oturttu. Sehpanın üstünde duran lokumluktan bir lokum alarak Leyla’nın eline verdi. O lokumunu yerken, dayısı sırtını okşamaya başladı. Ne olduğunu anlamayan Leyla, şaşkınlıkla baktı dayısının bacaklarında dolanan ellerine. Sonra sevgiyle gülümsedi:
“ Ben de seni çok seviyorum dayıcığım “ diyerek boynuna sarıldı.
“ Şimdi seninle bir oyun oynayacağız. Ama bu oyun, ikimiz arasında kalacak. Bizim sırrımız olacak. Ne dersin?”
“ Çok merak ettim, ne oyunu bu?”
“ Okşama oyunu “
“ Nasıl oynanıyor?”
“ Ben seni okşarken, sen de beni okşayacaksın. Anlaştık mı?”
Günler ilerledikçe oyun, canını yakmaya başlamıştı Leyla’nın. Üstelik hava soğuktu ve soyunmak zorunda kaldığında üşüyordu. İtiraz ettiğinde kızıyordu, dayısı.
Ne annesine, ne de yengesine söyleyemiyordu. Tek yapabildiği; yengesi gezmeye giderken ağlamaktı. Eteklerine sarılıyor, onunla gitmek için yalvarıyordu. Ama her seferinde, dayısı kucaklayarak, uzaklaştırıyordu yengesinden.
Oyun, gittikçe sertleşip, şekil değiştirirken Leyla, büyüyordu. Artık on dört yaşındaydı. Hala dayısından kaçamıyordu. Maddi yokluklar yüzünden okuyamamıştı. Yaşı ilerledikçe ev işlerinde de yardımcı olduğu için, sürekli orada kalır olmuştu.
Tek kurtuluşu evlenmekti. Böylece karşısına çıkan ilk talibine “ Evet “ dedi.
Evliliğinin ilk gecesi tam bir kabustu. Kocasının öpücükleri, okşamaları midesini bulandırdı ve deliler gibi çırpınmaya başladı. Korkusunu anlamamakta ısrar eden kocası, sabaha kadar dövdü ve defalarca birlikte olmaya zorladı, Leyla’yı.
Bu eziyet, kocasının inşaattan düşerek ölmesine kadar sürdü. Henüz iki aylık olan oğlu ve üç yaşındaki kızı ile yapayalnız kalmıştı.
Başını sokacak bir evi olsun ve çocukları aç kalmasın diye kendisinden oldukça büyük, kimsesiz birinin teklifini kabul etti ve ikinci kez evlendi. Evlendikten birkaç yıl sonra kocası, geçirdiği kalp krizi sonucunda, öldü.
Evi ve emekli maaşı Leyla’ya kalmıştı. Bu sayede, sıkıntı çekmeden, çocuklarını büyütebildi.
Çocuklarını büyütürken, hiç kimse ile görüşmelerine izin vermedi. Çocuklar, sadece okullarına gidebilmek için çıkıyorlardı, evlerinden. Ne arkadaşlarının, ne de dayılarının ve teyzelerinin evlerine gitmelerine izin veriyordu. Çocuklarına karşı haksız bir tutum sergilediğinin farkındaydı ama çocukluğunda yaşadıkları peşini bırakmıyordu. Onların da aynı şeyleri yaşamalarını istemiyordu.
Ne var ki çocuklar artık büyümüşlerdi. Gezmek, arkadaşları ile birlikte olmak istiyorlardı. En önemlisi de kuzenleri ile vakit geçirmek istiyorlardı. Bu gece ki kavganın sebebi de buydu. Şebnem, dayısına gitmek ve tatilini onların yanında geçirmek istiyordu.
…/…
Leyla, durdu. Ne kadar yürüdüğünü ve nerede olduğunu bilmiyordu. Rüzgar çıkmış ve hava soğumuştu. Ürpererek paltosuna sarıldı. Yapması gereken şeyin ne olduğunu biliyordu. Bunun için geç bile kalmıştı.
Kararlı adımlarla evine doğru yürüdü. Anahtarla kapıyı açtı, içeri girdi. Ayakkabısını, paltosunu ve eşarbını çıkarttı. Titreyen elleriyle, saçlarını düzeltmeye çalıştı. Kısa bir duraklamanın ardından Şebnem’in odasına doğru yürüdü:
“ Şebnem, seninle konuşmamız lazım. Anlatacaklarım var.” Dedi.
…/…
Okuduğunuz bu öykü; televizyon programını arayarak, gözyaşları içinde anlatan ve psikolojik desteğe ihtiyacı olduğunu söyleyen bir bayana aittir.
Eser Akpınar
29.03.2011
İzmir
YORUMLAR
Değerli Kardeş...Ben bu konuya duygusal yaklaşmıyorum.
Her zaman bu fikri savundum.
Kısas'a kısas...
Eden bulmalı...
İyilik eden iyilik...
Kötülük eden ne gerekiyorsa...
Allah'ın aldığı can'ı elbet Allah alır...
Ve "bir insanı öldüren alemi öldürmüş gibidir" derken dinimiz,insan hayatının mukaddesliğine,insanın yaşam hakkının kutsallığına işaret ediyor...
Cani'ler ne olacak...
Kısas’, sözlükte aynıyla karşılık vermek demektir
Herhangi bir hakkı dengiyle takas etmek, değiştirmek anlamına da gelmektedir
Kavram olarak bir suç işleyenin aynı cinsten bir ceza ile cezalandırılmasıdır
İslâma göre insan öldürmek, intihar etmek, kana, mala ve ırza (iffete) tecavüz haramdır Müslümanın canı, malı, ırzı ve şerefi koruma altındadır Yine müslümanın müslümana, hakaret etmesi, alay etmesi, ona karşı kibirlenmesi, ona eliyle ve diliyle zarar vermesi de helâl değildir
Bir kimse diğerini öldürürse veya bedenine zarar verirse; İslâm bunun cezasının verilmesini öngörür Hem insan haklarının korunması, hem toplumun huzurunun sağlanması, hem de kin ve nefret duygularının azalması için buna ihtiyaç vardır Karşılığı verilmeyen suçlar, sahibini daha da azdırır
Allah’ın insana verdiği en kutsal şeylerden biri de hayattır Hayatı sona erdirmek hakkı da sadece onu veren Allah’a aittir Hiç kimse haksız yere bir cana kıyamaz Allah (cc) haksız yere cana kıyanlara ve insanların bedenlerine zarar verenlere belli cezaların verilmesini emrediyor
Kur’an-ı Kerim diyor ki:
“Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksızca) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur Kim de onu (öldürmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur…” (5 Maide/32)
Görüldüğü gibi bir insanı haksızca öldürmek bütün insanları öldürmek kadar ağır bir suçtur Böylesine ağır bir suçun cezası da kendi cinsinden olmalıdır Bu da adaletin gereğidir..
Yıllardır ülkemizde insanları adaletsizce katlettiler...
Hayal kurdukları için insanlar cezaevlerinde kaldı ömür boyu...
Sözde adalet sağlamak için bir solcu daha asalım ki eşit olsun dediler..
Kan davalarının sebebi kısas uygulanmamasıdır...Kaldı ki diyet denen bir yol da var.
Selam ve saygı ile değerli kardeş...
Değerli Arkadaşlar...
Allah korusun amenna...
Fakat Allah bizlere iradei cüzziye vermiş...
Ve o olmasa Cennet ve Cehennem olmazdı...
Bu vahim olaylar aslında bizim imtihanımızdır...
Ölen masumlar Allahın vaadi olduğu üzre Cennetin en güzel yerlerindedir..
Ya biz ...
Biz ne yapabiliriz?
Allah bize irade vermedi mi?
Sinemalar..İnternet...Televizyonlar...pornografi dolu değil mi...
Ya magazin programları ve dizi filmler çocuklarımızın hangi erdemli duygularına hitap ediyor..
Hangi faziletli kaygılarını körüklüyor...
Hangi ahlaklı yönlerini geliştiriyor...
Çocuklar içki içsin de ...gece kulüplerine gitsin de....yani ne yaparsa yapsın da yeter ki "DİNCİ" çevrelerden uzak kalsın diye gayret eden aydınlar neden bir şey söylemiyor...
Kim yaparsa yapsın...
Kısas'a kısas...
Adamlar özürlü kız çocuğuna bile tecavüz ettiler...
İstanbulda..
Hem de saygın iş adamları vardı içlerinde..Yıllar oldu.
Şimdi o adamlar içerden çıkmış...Saygın işadamlığına bıraktıkları yerden devam ediyor..
Yok yaa..
Kafasını kesip atacaksın..
Bakın bugün bir haber...Üvey anne ile annane çocuğu öldürüp parçalamışlar.
Çocuğu parçalayanı parçalamak...
Asfalp döven silindirin altında biraz olsun düzgünleşmesi için yardımcı olmaz çok mu vahşice...
Aman bazıları da "İdam geri gelmesin...Demokrasik değil..Çağdaş değil...Bilimsel değilllll" havalarında...
O sabilerin hiç mi demökrasik..çağdaş...bilimnsel...bilmemnesel yaşam hakları yoktu..
Onlar hak sahibi değiller mi?
Vallahi parçalarım...
Vallahi öldürürümm..
Devletten de bir adalet beklemem...
Ancak öncelikle bu sapık üreten sistemi değiştirip Allah korkusu ve sevgisi ile erdemli değerler sistemi ile donanmış nesil gerekmez mi?
Kabahat biraz da toplumda değil mi?
erolabi tarafından 3/30/2011 9:12:39 AM zamanında düzenlenmiştir.
Eser Akpınar
Toplum olarak, şu an, hepimiz aynı duygular içindeyiz. Ancak çıkış noktamız: ÖFKE. Öfke, bizi yanlışa götüren en kuvvetli egolardan biridir. Daha sakin ruh hali ile düşündüğümüzde, öfke ile aldığımız bir çok kararın ya da yaptığımız eylemin ne kadar yanlış olduğunu görürüz.
Ve idam. Bir şekilde Tanrıcılığı oynamak değil mi? Allah'ın verdiği canı, ondan başkası alamaz. Bu eylem içine giren insana CANİ demiyor muyuz? Peki, aynı eylem içine girersek; biz ne oluyoruz?
Biz, toplum olarak, henüz yeterli olgunluğa ulaşmadık. Eğer idam çıksın diyorsak ve çıkarsa; Devlete de bu hakkı vermiş olmuyor muyuz? Bu hakkı, doğru uygalayabilecek bir iradeye sahipmiyiz?
Çok tartışmalı ve insanı iç dünyasında ikiye bölen bir konu.
Teşekkür ediyorum Erol Bey.
yazının içeriği beni üzdü
anlatım dili her zamanki başarılı idi
konu hakkında yorum yapmak istemiyorum
iki kız evlat sahibiyim
Allah çocuklarımızı esirgesin diyorum sadece
sevgilerimle Eser hanım
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum Gülhun Hanım. Sevgilerimle.
Böyle insanların varlığı sayesinde, gün gelir insanlığımdan utanır hale geliyorum.
Zira bu tür insanların, diğer insanlardan farklı görünmesi için Rabbim bir işaret vermeli ki,
insan sınıfından sayılmasın.
Yüreğine sağlık arkadaşım. Sevgilerimle...
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum arkadaşım. Sevgimle.
evet bende programda izledim ve şok oldum..insan en yakın akrabasına bile güvenemiyor...örf ve adetllrimiz yparmak bastıgınız için teşekkürlerer deyiştirdi artık yazamıyom çünkü kelimeler aciz kaldı..böyle bir yaraya parmak bastıgınız için kutlarım...gül diyarından selam olsun
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Ege'nin incisinden sevgiler gönderiyorum.
Sevgili Eser, etrafımız bu kadar pislik doluyken gel de güzel yazı yaz. Bunun gibi amca dayı çok var hâlâ ortalıkta ve aynı ızdıraplar devam etmekte. Allah şeytana uydurmasın. Çoluk çocuğumuzu bu gibi insafsızlardan korusun.
Kalemin susmasın arkadaşım.
Tebrik ediyorum
Sevgimle.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Sevgiler, selamlar.
Eser Hanım ne desem az gelecek böyle insanlar nasıl yaşar ve insanım der ki. Çok üzüldüm. Kaleminize sağlık. Sevgilerimle...
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum Aysel Hanım. Sevgiler, selamlar.
Yüzlerine tükürüp
Uzvundan asacaksın
Binlerce kırbaç vurup
Bir, diye sayacaksın.
...........................ensest adlı şiirimin bir dörtlüğüyle katıdım....son günlerde bu tür sapkınlıklar çok arttı....veya çok vardıda duyamıyorduk...nereden nereye geldik....idam cezasını kaldırma lüksümüz yoktu....tekrar konması gerek....her konuda duyarlı kaleminizi kutluyor saygılar sunuyorum...
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
Anlatmış olduğunuz öyküdeki yaşananlara hiç şaşırmadım dersem lütfen bana kızmayın olur mu? Görevim gereği öyle olaylara şahit oldum ki yeri geldi insan olmaktan utandım, yeri geldi yaşamaktan nefret ettim. İnsan denen beşerin yeri geldiğinde nasıl bir vahşi hayvana dönüştüğünü gördüm.
Kısa bir telefon görüşmesini bir romana dönüştürmek... İşte durarlılık, işte gözlem. Budur hayatın acılarını paylaşmak. Kutluyorum Kardeşim. Muhabbetle kalın...
Eser Akpınar
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
Eser Akpınar
İşte hepimizin düğümlendiği nokta: Nasıl bitecek?
Çok teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
Bu çok acı durumların yaşanması konusunda Erol Beye katılıyorum.Çocuklara dinimizin öğretilmemesi bu konuları arttırıyor.Allah sevgisi ve korkusu , anne baba eğitimi bu olayları azaltacaktır.Ama önce anne babaları eğitmek gerek.
Duyarlı yürekten anlamlı bir öykü , gündeme getirdiğin için teşekkürler.
Sevgiler
Eser Akpınar
Binlerce Leyla'nın yaşadığını unutmadan ve daha Kayseri'de katledilen üç küçük çocuğa döktüğümüz gözyaşlarımız kurumadan bitirdiğim hikayenizden çok etkilendiğimi öncelikle belirteyim.
Değerli Kardeşim,
Bu tür sapıklıkların şiddetle cezalandırılması gerekirken "Rehabilite" etmek gibi aklımın alamadığı yöntemlere başvuranın hiç bir manası olmadığını düşünüyorum.
Suç işlenmişse , fiiliyata dökülmüşse cezalandırılması lazım.
Öyle yalandan demokrasi veya çağdaşlık uğruna sabileri katleden manyakların beslenip bir sonraki cinayetlerine hazırlanmasına ister "Rehabilite" deyin ister " medeniyet" şiddetle karşı olduğumu belirteyim.
Meseleye şu açıdan da bakıyorum....Bu sapıklar doğuştan sapık değiller.
Bu manyakları bu hale getiren toplumun ilgisizliği ve aile sisteminin bozulması.
Bu konularda da doğru eğitim ve öğretimin verilmesi...amenna.
Eşimin Felsefe öğretmeni olması dolayısıyla sık sık okuldaki talebelerin durumlarını konuşuruz.
Çok mükemmel bir öğretmen olduğundan onun problemleri teşhisi ve vakıaları analizine hayran kalırım.
Bir ay kadar oluyor bu konuda iki saate yakın sohbetimiz oldu..
Bana öğrencilerin kişiliksiz yetiştirildiğini ve heba olduğunu söyledi.
İki delikanlı annesi olduğundan olaylara bakışı tam isabet ettirdiği hükümleri dinledim.
Birinci sebep olarak çocukların manevi boşluk içerisinde olduklarını...
Ailenin ve toplumun ilgisizliğini...
Sorunlu öğrencilerle alakadar olacak birimlerin olmamasını...
Hiç bir değer yargılarının olmadığını...
Ailelerin boşanma oranının artmasını...
Toplumsan tüketimin çocuklar üzerindeki etkisinin olumsuluğunu...
Ve şu an aklıma gelmeyen maddeler saydı...
Hepsinde çok haklı olduğuna eminim..
Ancak en sonunda bütün bunların manevi boşluk ve çocuklara dini eğitim verilmemesi olarak bağladı...
Allah'tan korkmayan hiç kimseden korkmaz...
Ve bence bu sapıkların büyük bir meydanda kafalarının balta ile kesilerek halka açık idam edilmeleri gerekir...
Valla kim ne derse desin ...
İçimde inandığım ceza bu...
Üç küçük çocuk geri gelmez...
Ama başka küçük çocukların ve hatta büyük çocukların da sapık masalarında meze olmasını engeller...
Ben cellatlığı yaparım...
İş bana düşerse ..
Selam ve saygı ile değerli kardeş..
Eser Akpınar
Eşinizin tesbitlerine katılmamak mümkün değil. İkinci çocuğumu, kızımı, doğurduğum zaman annem ve kayınvalidem: Babasının yanında, kız çocuğunun bezini değiştirmek, günahtır." demişlerdi. Bu nasihat çok saçma gelmişti bana. Babası...Nasıl yanlış ya da günah olabilirdi ki? Çok haklıymışlar. Geçen yıllar içinde daha iyi anladım.
Adetlerimizden, ananelerimizden ve atalarımızdan uzaklaştıkça çökmeye başladık, toplum olarak. Değerlerimize sırt çevirmeyi maharet saydıkça, ahlaksızlaştık, canileştik. İnsan olmanın sıfatlarını kaybettik.
Kayseri de katledilen üç küçük yavruya gelince. İnsan yanımın iki yönü birbiriyle savaş halinde, duyduğumdan beri. Bir yanım: Kesin idam edilmeli diyor. Diğer yanım: Hayır. diyor. Toplumun büyük bir kesiminin bu ikilemi yaşadıklarını düşünüyorum.
Tekrar teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
Yazıya, anlatıma ustalığa bir şey söylemek haddim değil sevgili yazarım,
Ama içerik...
Hiçmi duy madık? Benzer olayları; çok duyduk...
Malesef halen ülkemizde yaşanan gerçekler bunlar, etkilenmemek mümkün değil, tabiki sizin çok güzel anlatımınızında, bu kadar etkilenmemde payı büyük, keşke hiç yaşanmasaydıda, siz de yazmak zorunda kalmasaydınız, esenlikler diliyorum.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Onurlandırdınız. Saygılar, selamlar.
insanda tokat yemişlik hıssı uyandırıyor. insanın nasıl br varlık olabılecegını bır kez dha butun tıksıntıcılığı ıle ortaya koyuyor. Ama bir müddet sonra unutulup gidiyor. Çunku artık toplumda sıradanlastırılaya ve olagan olarak kabul görmeye başladı. Tehlıke burada...
Programı ızlemıştım. Buraya tasımanızda guzel olmuş. En azından toplumsal hafızayı anlı tutmaya bır katkısı olacaktır.
Emeğinize sağlık, yeni kelimelerde buluşmak dileğiyle
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum Doğan Bey. Özellikle, izleyen biri olarak görüşünüz, çok değerli.
Saygılarımla.
Acıda olsa ... malesef böyle gerçekler yaşanıyor...
Acıdır diye anlatmamamzlık etmemiş eser hanım...
sağolsun...
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Selamlar.
Cok kötü etki birakan bir paylasimdi.
Bilemiyorum ne demeli.
Yüreginize saglik
Sevgilerimle
Eser Akpınar
Ne yazık ki gerçek.
Teşekkür ediyorum. Sevgiler, selamlar.