7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1163
Okunma
Bu sıralar çektiğim acının ruhumdaki derin tesirinin sebep olduğu bazı hususlara aşırı duyarlılık ve duyarsızlık halini olumlu yönde sevk ve geliştirmeye karar verdikten sonra daha sağlıklı ve hakikat ekseninde düşündüğümü zannediyorum.
Kardeşimi kaybetmeden önce ( ki ben bu kaybetme sözüne sinir ourum,sözgelimi yazdım ama açıklama fırsatı doğdu diye de silemedim,ölümün bir kayboluş-yok olma hali olduğu ne kadar saçma !) hastanede yaptığımız sohbetlerin ekseri konularını ruh-ölüm-varlık-yokluk-gibi kardeşimin de benim de üzerinde hayli düşündüğümüz meseleler ve derinlemesine yaptığımız tahlillerin açtığı ve her birini bir ayet ve hadisle izah ederek konuşmamızı daha ziyade derviş muhabbetine çeviren onun hafızamda kalan sözleriyle dolanıyorum ortalıkta...
"Biz sadece bir ruh’uz" sözündeki hakikati, onun ruh’u yeni hayatın ilk perdesini araladıktan sonra geride kalan bedeninin soğuk ve artık yaşayanlar için tehlikeli duruma dönüşen artığının bozulmaya başlamadan gördüğüm son halinin hal lisanından bir kez daha dinledim.
Düşündüm...
Birkaç saat önce bana şakalar yapan, elimi tutup sıkan ellerindeki irade artık yok.
Ruh ayrılınca beden bütün hususiyetlerini yitiriyor. Muhtevasında saklı bütün özellikleri bir anda nihayete eriyor ve deforme olmaya başlıyor.
Bütün yetilerini ruhunun verdiği can ile kullanabilen ceset bu özelliklerini kaybedince sadece sessizliğe bürünmüyor, sizi de uyarıyor kendine has lisan-ı hal ile.
Yarın her birimizin dünya hayatında kullanabileceği, yaşamda gerekli işlevleri muhtevasında barındıran bedenin terk edileceğini ve sadece bir artık olduğu hakikatini haykırıyor adeta.
Annem hemen her gün kardeşimin kabrine gidip "Oğuull... Oğul ben sensiz ne yaparım oğul" deyip ağlıyor.
Aklıma
"Ne verdimse ekmeğimden, emeğimden, sütümden...
Helal ettim helal ettim duy oğul"
Diye haykıran şehit anasının sözleri geliyor.
Ruhumuz ayrıldıktan sonra etrafa pislik ve hastalık saçan artıklarımızın yaşayan canlılara zarar vermemesi için ne güzel ve muhteşem bir yol göstermiş Allah.
Gömülmek...
Ölüm aynı zamanda bir rahmet...
Gömülmek ne kadar edepli ve muazzam...
Bazı insanların sağlam kısımlarını kurtarabilmek için kesilip atılan hastalıklı organlarını düşününce, aklıma ilk gelen ayrılan kısmın ruh’unun durumu.
Ben mezarda sadece artıklar var zannederdim. Bu yazıya başlayınca o kanaatteydim. Ve ölenin defninden sonra kabristanın boş olduğunu, içerisindekilerin ehemmiyetsiz ve çürüyüp yok olan artıklar olduğuna inanırdım.
Birkaç akşam önce kardeşimin değerli arkadaşları beni sohbete davet edince icabet ettim. Orada tanıştığım bir arkadaşı Peygamber efendimizin “Mezarlara basmayınız” dediğini, ölen kişinin bunu hissedeceğini söyledi.
Şaşırmıştım.
Daha sonra aklıma “yeşil yağmurların yağacağı ve insanların kabirlerinden bitki gibi büyüyerek çıkacağını” anımsadım. Yüce Allah Nuh suresi 17, 18: “Ve Allah bir bitki gibi sizi yerden bitirdi.Sonra sizi yere geri gönderiyor bir çıkarışla tekrar çıkarıyor.” Buyurmuştur.
O zaman “Kabirlere basmayınız” hadis-i şerifinin esprisini daha iyi anladım.
Muteber hadis kitaplarında "ölümünden sonra insanın her şeyinin çürüyüp yok olacağı, ancak acbü’z-zeneb denilen kemiğin bundan müstesna olduğunu bildirilmiş, kıyamet koptuktan sonra ikinci yaratılışın bu çürümeyen kemikten derlenip toparlanacağını" haber vermiştir. (1)
Acbü’z-zeneb’le ilgili hadisleri tahlil ettiğimiz zaman, haşr (ikinci yaratılış) ile insanın ana rahmindeki oluşumu arasındaki münasebeti tesbit edebiliriz. Günümüzde tıp ilminin vardığı sonuç şudur: "Sperm ana rahmine düştüğü zaman (ilk oluşum esnasında) ana rahmiyle, insan embriyosu arasında birleştirici bir sap bulunur. Başlangıçta cenin bu sap üzerinde büyür. İşte bu sap, insan embriyosunun kuyruk sokumuna tekabül eden bölgesidir. Hadis-i şeriflerde acbü’z-zeneb diye ifade edilen kemiğin, yeniden dirilişin çekirdeğini teşkil edeceğini düşünmek mümkündür. Resûl-i Ekrem (sav)’in "hardal tanesine benzettiği ve insan bedeninin çekirdeği" (2) olarak vasıflandırdığı acbü’z-zeneb, insanoğlunun kendine mahsus özelliklerini içinde toplamaktadır. Her insanın parmak izi birbirinden farklı olduğu gibi, acbü’z-zeneb kemiği de farklıdır.
Sevgi ve saygı benden…