- 627 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Nefesinin Kaplıcalarına Çağır Beni
Bütün yıldızlar parlaktır, ıslak gecelerde düşer yüreklere
Bütün sızılar gece başlar, kangren bir ağrıyla iner dizlere
Keşke, yıldızlı bir gecede çivilensem gözlerinin gizlerine
Bir gözyaşı bulutu olsam, doğransa da içim kalsam içinde
Boşalınca sevdanın kristal kadehi sarhoş naralar kaldırımları döver. Gecenin gözyaşı kadehe dökülünce hüzün uykuyu böler. Tek tek söner evrenin ışıkları, kol gövdeyi sarar, haz yıldızı tene düşer, fısıltılar karışır karanlığa, saatler iniltileri dinler, tuz gövdeyi sarar. Kan karışır çarşafa, sessizliğin nabzı daha hızlı atar. Uğultularla yuvarlanır birden sessizlik, bir adamın özlemi emzirir gecenin isyanını, dilindeki nakaratla sevdanın soğuk yatağını açar.
Uzanınca sevdanın yatağına, en çok sevilmeyi düşlersin, üşümüş bedenine aşkla bir dokunuş dilersin. Kendi dünyamızın kapalı kapılarını açamazken hiçbir el, gövdendeki bir başka ağırlığı ne yapsan hissetmezsin. Duvarlar üstüne çöker, açık çatılara bakar, yine de yıldızları göremezsin. Bir yıpranış öyküsüdür bu gülüm, sevdadır ismi, öfkeli bir zaman tetiğini çekmek ister, ama bir türlü çekemezsin.
O yağmurdan arta kalanlarla yeni fidanlar dikilir toprağa. Tokmağa uzanan el arka bahçelerin sarmaşık sancılarını budar. Bir kadının gölgesi düşer suya, suya eğilir gözyaşı ve ardından havluya tutunur hüzün. Gece uzar gider öylece. Tuz yeniden kirpiğe değer, sancı az sonra bedeni terk eder, hüzünle gülümser kadın, aynı anda iki erkeğin düşüyle yatağına döner.
Sıcak düşünüşlerinin coşkulu ırmaklarına ve içinin en hırçın denizlerine serptiğim bütün küllerde kendi varsıllığının leylim düşünüşleriyle sarmala gövdeni. Karanlık burçlara çekince sevdanın bayrağını gündelik sızılarla nehrin öte yüzünde ara mataranı. Avuçlarına en hırçın kınalar yakarak karşıla beni. Her yürekte hüznün dövmesi genleşince göverir beden ve bunun için asırlardır aynalarda ararız neden.
Zamana emdir kangren olmuş göğüslerini, aşkı yaşatarak sağar zaman döngülerini, diren sancılara bir damla hüzün kalmasın. Sevda kuşan beline gülüm, gamzelerine en deli renkler uğrasın. Bir el ol kapımı açan, sen gelmeden serptiğim gülleri ezerek gel başucuma ve dudağıma uzan. Göğsümün atışlarına daya gülüşlerini ve ıslat beni nefesinle, dursun zaman. Kaysın ellerin gizlilerime ve çılgınlığım ol o an. Bir ıslıkla terim ol, kalp atışım ol, defalarca seni hak edişim ol. Bu gece benim ol, ister günahım, ister helalim ol.
Mutluluğun yüzde bıraktığı bütün derin izler önce usumuzdan geçerken kapılar açılır sevinçlerimizde. Bir bardağa dökülür sıcacık huzur ve demlenerek damağımızı bulur. Bir kıpırtının değişim rüzgârları üşütmez, iklimlerine ellerini uzat bu gece, at yüreğindeki şifa tutmaz hüzünleri sevdam, yaşamak dedikleri türkü, ruhta kaynayan bir altın kazan. Al avuçlarımı yüreğine, bak gözlerime gördüğün şey, unutma ki seni çok seven bir adam.
Her bekleyişin durmadan patlayan baloncuklarıyla kandırırız özlemli yüreğimizin çocuk yanlarını. Her patlayış bir daha yaşanmayacak, uçup dağılan bir hüzündür aslında. Can evimizde onulmaz yaralar açan bir tükeniş masalı düşer yağmurla birlikte çatılarımıza. Geceyi ıslatırken yağmur, biz düşlerimizin sıcacık odalarında titremek isteriz. Az sonra kollar yana düşer, ağrılı bir tükeniştir işte yaşam, en çok kendi gerçeğini gülüşleriyle ortaklaşa örter.
Mavi bir deftere dağıt şimdi yalnızlığını. Vazona bir gül ıslat dudaklarına sürerek. Kırmızılar giy bedenine, kıskansın gecenin siyahı rengini. İçinin ırmaklarına düşür yansımanı ve bir geçit bularak geleyim düşlerine. Dönüşsüz yolculukların kavimlerine uğrayalım el ele, uyandıralım bütün ölü kentleri gülüşlerimizle. Tarihin başladığı medeniyetler olsun mabedimiz gülüm, isterse tenha bir yeryüzü olsun adresimiz, kaybolalım sevdanın buzullar ülkesinde.
Sesinin cennetine yatağımı serdim, utandı çıplak şiirlerim. Kirpiklerinin kapsülleriyle sana uzandım, koptu dizlerimin bağları. Gecenin en haylazına sarıldım, kanadı sensizliğin üzüm bağları. Koruk oldum, dinlendim şarap oldum sallandı göğsümün en ulu çınarları. İnledim parmaklarında birden, sevdanın derinliklerinde kayboldum. Uykuların en karmaşığına yattım sonra, tutkulu bir yosmaydı gece, ona en sızılı yerlerimi gösterdim.
Gözkapaklarına düşen hüznün alacasıyla bir gece daha düşürdün bensiz ömür günlüğüne. En güzel rüyalara uzanıp, en yaşanası özlemlerin göğsünde nefeslendin. Bu sabah en güzel şiirler yerleştirerek çantana yeniden düşeceksin yollara. Yeni bir umut sürerek dudağına hayatın pembe sokaklarından geçeceksin yine aşkın. Bunu asla yaşayamayacaksın ne kadar dönmek istesen de. Yarın kapalı bir zarf gül gülüşlü, yaşam denen kilitli sandığa gir sevgi şifresini ve inadına kucakla hayatı.
Kadehe şarap akıt kelimeler yerinden oynasın, şafağı sür dudağına, toprak en soylu sevgileri karşılasın. Yaşamadan terk edilmez hicran gözlüm bu dünya, bir masal yaz düş günlüğüne, göz pınarlarında umutsuzluk çağlamasın. Sal sevda gemini denizlerime, varsın pusulası olmasın.
Dudaklarından yayılan gülücükleri biriktirdikçe içimde sevinçlerin en güzel gecelerine seriyorum sevdanın döşeklerini. Bir tren geçiyor raylarımdan, ben adresini arıyorum sarılışlarının. Kucağımda güllerle, ruhumdaki bakir güzelliklerle çalıyorum korkusuz aşkın zillerini, önce ellerine uzanıyorum, ardından gözlerinin tuzlu kristallerini dudaklarıma sürüyorum. Bıçak gibi keskin özlemini kucaklayarak, ‘işte sana geldim gül dudaklım’ diye haykırıyorum.
Tam yarısındayım gecenin ve sen uykulara daldın kim bilir. Sarmaşık saçlarının uzantılarına tutunarak aydan halkalar bıraktım öpülesi boynuna. Usulca dönerek gözlerini gelişlerime, gülüşlerini sürdün ellerime uzanarak. Kim bilir kaçıncı perdenin yorgun sahnesini oynarken insanlar günün, ben sana günaydınları şafaktan önce getirdim gülüm. Aç göğsünü, al sıcacık koynuna beni kadınım. Sana gelişlerin özlemiyle çok üşüdüm.
Nefesinin kaplıcalarına dalınca en koyu düşlerin çığlıkları dolaşır bedenimi. Dilinin aromalarıyla bayram coşkuları sarar tüm benliğimi. Sevdam olursun öpüşlerinle bitimsiz şarkılarıma dolanırsın. İçimdeki bütün yumakları çözsen, neden diye sormayacak kadar, dağları un ufak edecek kadar, bütün nehirleri tersine çevirip, keşkeleri silecek kadar ve seni ömür boyu sevecek kadar, kuş olup omzuna konacak kadar, ölümü gözlerinde beklemek kadar, aşkla seninle bir ömür kalmayı dilemek kadar. Seni seviyorum, sensiz bir dünyayı sevmeyecek kadar.
Bu şiirin hikâyesi:
Acıları baş döndüren, titreyişleri ömür tüketen, inleyişleriyle hayata renkler bahşeden kusursuz bir tablodur kadın. Dokundukça kanayan, sevdikçe ağlayan, ağladıkça tanımlanan, izledikçe kutsallaşan, derinine indikçe insanı sarmalayan bir düş yumağıdır. Sevmesini bilen, aşkıyla baş döndüren, kendi resmini aşkla çizemeyen emsalsiz bir slâyttır, defalarca izlense de sıkılmayan. Kadın şefkattir, can uzantılı. Kadın kusursuz bir düştür, pembe bir evde yaşar, olsa da tek odalı.
YORUMLAR
Uzanınca sevdanın yatağına, en çok sevilmeyi düşlersin, üşümüş bedenine aşkla bir dokunuş dilersin. Kendi dünyamızın kapalı kapılarını açamazken hiçbir el, gövdendeki bir başka ağırlığı ne yapsan hissetmezsin. Duvarlar üstüne çöker, açık çatılara bakar, yine de yıldızları göremezsin. Bir yıpranış öyküsüdür bu gülüm, sevdadır ismi, öfkeli bir zaman tetiğini çekmek ister, ama bir türlü çekemezsin.''Hocam yürek sızlatan kelimleriniz yaralarımı daglıyor..Usta kaleminiz yürekten kutlarım..saygı ve sevgilerimle...
Levent Akgül
İçimdeki bütün yumakları çözsen, neden diye sormayacak kadar, dağları un ufak edecek kadar, bütün nehirleri tersine çevirip, keşkeleri silecek kadar ve seni ömür boyu sevecek kadar, kuş olup omzuna konacak kadar, ölümü gözlerinde beklemek kadar, aşkla seninle bir ömür kalmayı dilemek kadar. Seni seviyorum, sensiz bir dünyayı sevmeyecek kadar.
Gamlı bir hazan olsa da yürek bu ne gözü kara sevmek şair kutlarım yürekten. Mutluluklarınız daim olsun.
Tebrikler çok...