- 1238 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK VE CEZA/2/
Ömrüm , kader denen bir ağ ile sıkı sıkıya örülmüş.
Hayatın molozları ve hengamesi altında bir o yöne bir bu yöne savrulup durdum.
Hiç bilmedim çocukluğumu.Ne bir topum oldu arkasından koşturduğum ne bisikletim oldu benim diyebileceğim.
Rengarenk bilyelerim ise çocukların oyun oynarken kırılmış bir kaç taşından ibaretti.Oynamaya çalıştıkça bir anda yan devrilip öylece kalıyorlardı.
Renkli olanları seviyordum ben .Güneşe tutarken duvarlara yansıyan görüntüsüne hayran hayran bakan kardeşimin, gülücükleri arasında onada bir tane verir ve böylece kırık dökük bir divan ,ince renksiz bir şilteden oluşan odamızı kendi renklerimizle boyardık.
Annemin veya babamın"Aman oğlum kimsenin bir şeyini alma,aman sakın dokunma kırılır mırılır sonra nasıl öderiz..
"Aman onu elleme buna dokunma "diye diye ürkek ve çekingen bir çocuk oldum..
Diğer çocuklar gibi bir anda oyuna giremezdim.Ya" çık dışarı lan " deyip beni kovarlarsa herkesin içinde küçük düşmekte vardı.
Oyunlarına benide alsınlar diye çok bekledim titrek vücudumla kör duvar dibinde.
Sonraları oynayacak kimse olmayınca alırlardı beni. Ara sokaklarda patlak toplarla çamur içinde koştururduk alabildiğince.
Hep çelme yer kendimi boylu boyunca çamur deryasında bulurdum..
Ah o Salih yokmu vurduğu zaman iki seksen yatardım da beş kişi zor kaldırırdı.
Her yerim yara bere içinde kalırdım maç sonuna kadar.
Birde eve gittiğimde annemin söylenmesi ,babamın kulağımı çekip okkalı bir tokatı ile yüzümün alabildiğince kızarırdı.
Sonra pişman olup kağıda gelişi güzel sardığım tütünü sobada tutuşturduğu kağıtla yakar derin bir nefes çekip alabildiği kadar çok dumanı yutardı.Sonra acı acı öksürür bir zaman kendine gelemezdi.
Zar zor okuttu babam beni.Her zaman iş bulamıyor bulduğunda ise "idareli kullanmalıyız "diyordu.
İdareyi ne bilir küçük bir çocuk.
Canının istediğini alamaz ,canı istediği bir şeyi alacak olsa bile ancak bir kereliğine alır ikincisi kim bilir hangi zaman .
O vakte kadar da yediği gofret bazen bir lokum yada horozlu şeker hep damağında özlenen hasret duyulan bir tad olarak kalır .
Takii bir daha alınıp yenilinceye kadar.
Arkadaşlarımın yanında her zaman ezik kaldığımı hissettim yada bana hissettirdiler .
Bilinmez ki.Fakir olmak başka şeydi parasız olmak çok başka.
Okulda bir şeyler yiyeyim en azından simit param olsun diye minübüse binmemek için bir saat öncesinden çıkardım evden.
Hele ki kışın ayazında ,kaskatı kesilmiş fırtınasında, üzerimde yazdan kalma bir ceketle,
Dişlerimin takırtısından ,kemiklerim ve iliklerimin titrediğini hissediyordum.
Ayakkabılarımın her yeri delik deşikti .Babamın eski lastiğini kesip yaptığı yamalarda işe yaramıyordu.Ayaklarım pancar gibi olurdu eve gidene kadar.
Tabi verdiği ağrılarda cabası.Annem şekerli su yapardı karnımın ağrısı geçsin diye.
Bir de tarhana çorbası kaynardı mis gibi buram buram ,guzine sobasının üzerinde .Gözünde de buğday unu ve mısır ununu karıştırıp ekmek yapardı .
Zaten onu içtiğim zaman ağrım falan kalmazdı..
Hava kararmadan ödevlerimi yapmaya çalışırdım.Gaz lambasındaki gazı idare etmeliydik.Çünkü babamın iş bulması zordu kış mevsimi.İnşaatta ameleydi.
Ya idare edecektik ya babam gurbete çıkacaktı.
Bazen okul dönüşü köfteci Mustafa abinin, dükkanının ordan geçerdim.
Bilirdi durumumuzu ,hemen yarım ekmeğin arasına beş altı köfte koyar gazete kağıdına sarıp verirdi.
Bende evde kardeşime ve anneme verirdim."Ben yedim bunu size yolladı" derdim.
Bir de boş kasaları alırdım manavın ordan adam bir kaç çürümeye yüz tutmuş elma mandalina koyardı.Bazende soğuk havadan buruş buruş olmuş kıvırcık maydanoz atardı içine.
Belki onun için değersizdi ama bizim için evimize çok az giren şeyler olduğundan çok değerliydi.
Bitişik evde oturan Saime teyze vardı .Yaşlıca bir kadındı .Onunda benim yaşımda torunları varmış ama oğlu gurbete gidince yanında götürmüş.
Yalnız başına gurbet yolu ,evlat torun özlemi çekerdi.Onlar severmiş diye tatlı ekmekten yapar arada bizede getirirdi.
Şimdiki adıyla kek dedikleri.Bayram yerine dönerdi midem yumuşak olurdu bir de içine limon kabuğu ve tarçın atarmış anneme söylerken duymuştum .
Bizim oturduğumuz yerde evler çok aralıklıydı.Pek gelişmemişti.İnce patika bir yol .Bizim evin yanında bir saime teyze birde Rıfat amcalar vardı.
Aşşağı dönemeçte ise Mahmut abinin evi vardı. Bir doksan boylarında,pala bıyıklı geniş omuzlu .bakışlarını görmekten kaçırırdım gözlerimi.Korkutucu bakardı.
Bir kavga anında üç kişiyi yaraladığı için mahpusa atmışlar ama o mapustan kaçtı derlerdi.İki üç yıl önce burdan bir ev almış yerleşmişti.Kimseye bir zararı yoktu.
Yoktu da öyle çok köpek aşkı vardı ki..Biri kaybolsa başka birini getirirdi.
Ama bu sefer ki öyle büyüktü ki korkudan o evin önünden geçerken akla karayı zor seçer ,ecel terleri dökerdim..
Hele ki gece ulumaları ve havlamalarıyla sanki birini boğazlıyormuş gibi gelirdi bana.
Bir keresinde siyah ve iri cüsseli o it oğluna yakalanmıştım da zor almışlardı elinden .
Bacağıma dalışıyla birden iliklerime buz kütleleri konmuş kanım o sıcak ve soğukluk arasında donmuştu.
Ağzında pantolonum ve bacağımdan kendine seçtiği kocaman et parçası ve kemiğime taktığı iri ve sivri dişleriyle ağzının içine dolan kanla kıpkızıl olmuş gözleriyle bana bakıyor, için için feryatlarım çığlıklarım tüm sokakta yankılanıyordu..
Üç hafta evden çıkamamıştım diş izleri hala durur bacağımda .
Zayıf ve cılız göbeğimden kırk koca gün iğne yemiştim..Her defasında babamın yakasına yapışıyor "beni kurtar baba " diye ağlardım .
Öylede bir ağrı veriyordu ki meret .Ondan sonra iğne vurulma korkusuyla doktara bile gitmedim kolay kolay..
Var olmaya,bende varım demeye başladığım lise ve üniversite dönemlerim de hep sakin bir dönem geçirmeye gayret ettim..
Hiç bir olaya karışmıyor arka planda ve çekimser kalıyordum..
Bu benim bir şeyler bilmediğimden değil sadece okuma hakkımı elimden alırlar korkusuyla olan bir şeydi.
Belkide çok korkaktım kimbilir.