- 1097 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
**Kayısı Dalında Güzel**
Ucunu uzun bir süre evvel yitirdiğim biraz ucuz biraz ulvi ama hep uçuk fikirlerim ve onlarla kendimi boğduğum bir Umman’ım vardı benim. Hep ‘’öteki’’ olmak… Ben seçmedim ama bir şekilde böyle olmayı seven ve bunu sürdüren ben oldum. Halinden memnun olmayan bir meyve idim sanki ve olgunlaşıp bir şekilde dalımdan düşeceğim günü bekliyordum. Hayatı anlamak yerine sorumsuzluğumun soluk ve en sorunlu satıhlarında en sahaf halimi takınarak sayfalara gömüldüm. Okumak… Beni bildiğim ve olduğum sıradan her şeyden koparıp farklı bir fenomene dönüştürüyordu ve ben fantastik alemlerimin kapılarını hunhar bir tedirginlikle aralarken insanlar benimle aralarında olan mesafelerini her gün arttırıyordu. Ne kadar sürdü bilmiyorum ve bir gün bildiğim her şeyi unutup sadece içime kurduğum o şehirde ,o dünyada yaşamaya başladım. Sonunda ön takımlarım dağılmış , şanzımanım elden çıkmıştı. Somutun tüm edinimlerimden yoksun sadece soyut bir boyutta mevcudiyetimi korumanın ilk acı öğretisini yaşıyor ve bir evlilik içinde buluyordum kendimi.Fahişe olduğunu anlayabilmemin altı yılıma mal olduğu tek hücreli bir canlı ile ifşa ediyordum ruhumun bu dünyaya karşı en dirençsiz , mahrem ve incinmeye açık olan tapınaklarını. Sadakat kutsal bir erdemdi çünkü hayvanlar alemi dahil pek çok mahlukata. Hiçbirimiz bir aziz yada melekut değildik ama bu kadar su kaçırılmazdı eşeğin orasına.
Daha kendim büyüyememişken ve annemin karnını özlerken çocuklarımı büyütmeye çalıştım. Biri diğerlerinden biraz uzun üç çocuğun macerası böyle başladı. Sonra sen geldin hayatıma…Sen geldiğin sıra hayat denmezdi gerçi buna… Bana öyle güzel anlar yaşattın ki seninle yeniden insan olduğumu ve bir ruhum olduğunu hissettim. Bir erkeğin hissedebileceği en güzel duyguydun sen. Seninle ölümsüz bir ömre adım atmaya ve sadakat yemini edip onu bir ömür boyu tutmaya karar verdiğimiz vakit Kandıra’daki o evde balkondaydım. Telefonun ucundan bana benli bir hayat istediğini söylerken gözün ne de karaydı ve ne heybetliydi cümlelerin…
Hayatımın en kötü periyodunda tanıdın beni. İnsanlığımı yitirmiş ve o çok eskiden inanıp bağlandığım ama sonrasında bilerek ve isteyerek terk ettiğim pek çok beşeri değeri umursamadığım günlerdi. Anlayamadım seni… Sen beni bu kadar deli-dolu severken ben hala arafındaydım tek kişilik melankonik kıyametimin. Ağladın ,yalvardın ,sevgi ,ilgi dilendin. Ben ise bana en baştan beri yanlış öğretilmiş bir dilin inat ile ustalıklarını sergiledim.
Çok canın yandı senin.Ama yine de tenimdeki tuza aldırmadan iyileşmemiş yaralarınla sarıldın bana,seviştik ,kadınım oldun. Evlendik. Yetmişimizde birer nine ve dede olarak birlikte uyanacaktık her güne. Ölüm alana kadar yorgun ama mutlu ruhlarımızı biz aramıza hiçbir şeyin girmesine müsaade vermeyecektik.
Çok dayandın ve çok denedin. Her seferinde yok etmeme rağmen seni küllerinden doğdun ve bu hayata karşı billur bir tebessüm oldun emeğin yanağında. Tam on altı gün oldu gideli. Dün gece kararını verdiğini bildiren bir mesaj gönderdin. Her gün kokladığım elbiselerini göndermemi ve artık dönmeyeceğini ,köle olamayacağını ve mutlu olmak istediğini belirttin.
Haklısın Kayısı. Bunu yüzüne hiç itiraf etmedim ama en sinirli olduğum ,boş yere parladığım ve kendimi en haklı hissettiğim anlarda bile aslında haklı olan sendin. Ben de olsam benim gibi bir adamı sever ama onunla yaşamazdım. Ben bile kendime katlanamaz iken bunu senden beklemek, annelerinin bile bakmaya tenezzül etmediği çocukların gel annesi ol demek nereden baksan ahmaklık olurdu.
Elbiselerini yakında göndereceğim canım. Seni bir daha rahatsız etmeyeceğim ve senin mutsuzluktan ölmene izin vermeyeceğim. Hayatından zemherilerimi çıkaracağım ki; bahar gelsin o güzel yüreğine…Çünkü kayısı dalında güzel...
Bir ömür mutlu kalman dileğiyle…
iLker…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.