- 574 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Din Allah'ın Oluncaya Kadar...
İçinde yaşadığımız toplumda pek çok insanın bir hedefi olmaksızın, gerçek amaçlarından uzak yaşadıklarına şahit olmaktayız. Amaçsızlık ve boşluğun hakim olduğu toplumda erkekler genellikle kahvehanelerde, kadınlar da televizyonda kadın programları ve dizi filmleri izleyerek zamanlarını geçirirler.
Toplumdaki gençlerin yaşamları da aynı amaçsızlık üzerine kuruludur. Ülkedeki ve dünyadaki önemli politik ya da ekonomik gelişmelerden habersizdirler. Yaşanan çok önemli olayları dahi bilmezler; kitap okumak ve kendilerini geliştirmek şeklinde bir düşünceleri yoktur. Belli bir konuda bir fikir ya da görüşe de sahip değildirler.
Tehlikeli olan ise insanların bir kesiminin de, toplum için zararlı ve batıl fikirleri savunuyor olmalarıdır. Başıboş yaşayan kişiler, bu batıl görüşlerin önderlerinin etkisine girmeye çok açıktırlar. Ki zaten ne tarafa çekilirlerse o yöne gidecek kadar hiçbir şeyin farkında olmayan bir ruh haline sahiptirler.
İşte bu nedenlerle kulluk sorumluluklarının bilincinde olmayan kişilere ve batıl fikirlerin ardında sürüklenenlere, dünyada varoluş nedenlerinin ve Kur’an ahlakının anlatılması gereklidir. Bu her Müslüman için Rabb’imizin farz kıldığı bir ibadettir.
İnkar edenler ve dinsizliğin yayılmasını amaçlayanlar, fikir ve yöntemleri farklı da olsa, amaçları yönünde gerekirse birlik ve beraberlik içinde hareket etmektedirler. Aynı şekilde iman edenlerin de birlik ve beraberlik içinde olmaları gerekir. Çünkü müminlerin bu sorumluluğu çok önemlidir.
Dünyanın her yerinde, yalnızca "Rabbimiz Allah’tır" demeleri nedeniyle çok çeşitli zorluklar yaşayan Müslümanlara uygulanan zulmün gerçek nedeni, dinsiz ideoloji ve materyalist felsefelerin dünya genelinde yaygınlığıdır. Bu sebepledir ki, tüm iman edenlerin bu ideolojilere karşı fikir mücadelesi içinde olmaları zorunludur.
Allah’ın iman edenlere verdiği gerçek akıldan yoksun inkarcılar, akıl dışı iddialar öne sürerek, kimi zaman cahil insanları çevrelerine toplayabilir, iman sahiplerini kınar, onlara karşı tepki gösterebilirler. İnananlar ise her dönemde Allah’a olan derin imanları ve aşkları nedeniyle asla bu tepkilerden korkmaz, örnek bir cesaret ortaya koyarlar. Dini yayma faaliyetlerinde son derece samimi ve cesur davranırlar. Allah’ın beğendiği güzel ahlâkı yaşamak, O’nun hoşnutluğunu kazanmak ve diğer insanların da bu güzellikleri yaşamalarını sağlamak için çaba gösterir, her durumda kararlılıklarını korurlar.
Batıl fikir sisteminin savunucuları kınamalara aldırış etmeyen, etkilenmeyen güçlü kişiliğe ve güzel ahlâka sahip müminleri engelleyemeyeceklerini kısa zamanda anlarlar. Yalnızca Allah’tan korkan müminler, kınayanlardan ve kınamalarından korkmadıkları gibi, aksine kınayanlara korku salarlar. İslam ahlâkını yaşamayanların kınamaları, inananları daha da şevklendirir, azimlendirir ve motive eder. Rabb’inin sınırlarını gözeten, merhametli, adil, özverili, tevekküllü, hoşgörülü olan, iyiliği emredip kötülükten sakındıran, Allah’ın sınamak için yarattığı her olayda hayır gören, Kur’an ahlâkını yaşamada kararlı davranan samimi insanlar asla küçük düşmezler.
Kur’an’da müjdelenen müminlerin niteliklerinden olan iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, önemli bir üstün ahlak özelliğidir. Din ahlakını yaygınlaştırma mücadelesinin, insanı cennete kavuşturacak önemli bir ibadet olduğu Kur’an’da bir çok ayette haber verilir. Bir ayette “Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Al-i İmran Suresi, 142) ifadesiyle bu konuya dikkat çekilir.
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et...” (Nahl Suresi, 125) ayeti gereği müminler, “fitne yeryüzünden kalkıncaya” ve “din Allah’ın oluncaya” dek mücadeleyi sürdüreceklerdir. Allah, Katından bir rahmet olarak, inkara karşı fikir mücadelesi içinde olan müminleri derece olarak üstün kıldığını müjdeler ve onlara cenneti vaat eder.
Mü’minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va’detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa Suresi, 95)
Din ahlakını yaygınlaştırmak amacıyla yapılacak fikir mücadelesi, kadın ya da erkek tüm müminlerin sorumluluğudur. Bu nedenle yaşanan dönem, Müslüman kadın için de yalnızca günlük işlerle uğraşan ev kızı, eş ya da anne olma zamanı değildir. Kadınlar için örnek olan sahabe hanımlar, Müslümanlar arasında yiğitçe mücadele vermişlerdi. Günümüzde de Müslüman kadın sahabe hanımlar gibi olmalı, dini anlatmada pasif durumda kalmamalı, cesur ve atak olmalıdır.
Tüm kutlu peygamber ve elçiler, onlarla birlikte hareket eden müminler, yaşamları süresince Allah yolunda hizmet, gayret ve mücadele içinde olmuşlardı. Peygamberimizle(sav) birlikte hicret eden müminler, ailelerini de bırakarak tehlikeleri göze almış ve sonsuz ahiret saadetini kazanmışlardır. Allah adına gerektiği gibi mücadele eden kutlu insanların, izleri hala o topraklardadır...
YORUMLAR
Dünya için çabaladığımız kadar ebedi hayatımız için gayret etmiyoruz.
Bir gün ölüm geldiğinde...
O kendimize yakınlaştıramadığımız an.
"Mü’minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va’detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa Suresi, 95) ...
Bizi aydınlattığınız için teşekkürlerimi arz eder,saygılar sunarım.