- 2647 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
Bir bahar akşamı rastladım size
Temmuz ayının ortalarıydı, vakit ikindiye yaklaşmasına rağmen bunaltıcı sıcak devam etmekteydi. Suzan Hanım’ın yüzü, elleri terlemiş, parmağına doladığı dantel ipliği terden ıslanmış, elindeki tığ katur kutur sesler çıkarmaya başlamıştı. Suzan Hanım, parmağındaki ipi çözüp yumağa doladı. Tığını yumağa batırıp dantelini dantel kutusuna itina ile yerleştirdi. Çeşmeye gidip elini yüzünü yıkadı. Biraz serinlemişti.
Bahçeye çıktı. Pencerenin önüne sıraladığı çiçeklerine baktı. Sardunyalarla camgüzelleri sıcaktan yapraklarını eğmelerine rağmen, karanfillerin iğne yaprakları dimdik duruyordu. Yalnız irice açan bir karanfilin ağırlığı cılız dalını yere doğru eğmişti. Suzan Hanım, kenardaki odun yığınından eline ince bir dal ile yumuşak bir bez parçası alıp çiçeğine koştu. Sanki bir çocuğu düşmek üzereydi. Çocuklarıyla çiçekleri arasında fark yok gibiydi. Hem çocuklarını, hem çiçeklerini seviyordu. Karanfilin dibine sopayı dikip belinden bezle bağladı. Açan karanfilin üzerinde elini gezdirip kokusunu ciğerlerine derin derin çekti. Sonra fesleğenlere baktı; “sizi gidi gölge fesleğenleri sizi, azıcık sıcak gördünüz mü hemen buruşursunuz.” Diye kendi kendine söylendi. Pencerenin en uç noktasındaki çilli begonyaya baktı. Begonya salkım salkım açmıştı. İki dalı kalem gibi bir metreye yakın uzamış, dibinden de yeni sürgünler vermişti. Sıcaktan en az etkilenen çilli begonya gibiydi. Çünkü onun bulunduğu yer gölgeydi.
Çiçeklerle işi bitince bahçe kapısını açıp dışarıya çıktı. Rukiye Hanım’ın duvarının dibine gölge gelmeye başlamıştı.
Suzan Hanım’ım evi çıkmaz bir sokağın bittiği yerdeydi. Solunda Rukiye Hanım’ın, sağında ise Neriman Hanım’ın evi vardı. Sokak orada bittiği için, hem oyun oynayan çocuklarına, hem de kendilerine korunak gibiydi. İlk bakışta kocaman bir avluyu andırıyordu sokak.
Rukiye Hanım’ın iki oğlu bir kızı vardı. Büyük oğlu Zafer, bu yıl Deniz Astsubayı okulunu kazanıp kaydını yaptırmıştı. Küçük oğlu İbrahim, okuyamadığı için, onu oto tamircisine çırak olarak vermişlerdi. Kızı ise ilkokula gidiyordu. Suzan Hanım’ın ise üç kızı vardı. Büyük kızı Bahar, bu yıl ilkokula başlamış, diğer iki kızı daha küçüktü. Neriman Hanım’ın ise dört kızı vardı. İkisi ilkokula gidiyordu, ikisi henüz okula başlamamıştı.
Üç komşu düşman çatlatacak derecede güzel anlaşıyordu. En büyükleri Rukiye Hanımdı. Rukiye Hanım’ı bir abla gibi sevip sayıyorlar, başları sıkıldığında rahatlıkla akıl danışıyorlardı.
Suzan Hanım çeşmeden bir kova su doldurup yolu suladı. Kuru toprak suyla kavuşunca etrafa hoş bir toprak kokusu yayılmıştı. Toprak suyu emince, Rukiye Hanım çalı süpürgesi ile yolu süpürüp içeriye girdi. Merdiven altındaki hasırı aldı. Duvarın dibindeki ilerleyen gölgeye serip Rukiye Hanım’ın camını tıklattı. “Rukiye Abla, ben hasırı serdim çıkmıyor musun daha?” diye seslendi. Sesi duyan Rukiye Hanım, elinde dantel kutusuyla dışarıya çıktı.
Bahar, annesinin sulayıp süpürdüğü toprak yola yeniden çizgi çiziyordu. Daha önceki çizgi silinmişti süpürülürken. Bahar, yası bir taşı kaydırak yapıp seke seke oyamaya başladı. Diğer çocuklarda Bahar’ın etrafında koşup onlarda oynamak istiyordu.
İki kadın, duvarın gölgesinde hem dantellerini örüyor, hem de hoş sohbet ediyordu. Bir ara Rukiye Hanım’ın gözleri kaydırak oynayan Bahar’a takıldı. Kızın, yeşil zeytin gibi gözleri, pamuk gibi beyaz teni vardı. Bir an kıza kanı müthiş kaynamıştı. Birden aklından geçirdiklerini Suzan Hanım’la paylaşmaya karar verdi. “Kız Suzan, şu senin Bahar’ı benim ibram’a sözlersek ne iyi olur demi? Evimiz dip dibe. Hem kızım olur hem gelinim; hem senin işi yapar hem benim. Hı, ne dersin kız?”
Suzan Hanım oynayan kızına baktı, sonra Rukiye Hanım’a döndü; “Kısmet diyelim Rukiye Abla kısmet; hele bi büyüsünler.” Rukiye Hanım aklına takmıştı bir kere ısrarla sözünü yineledi; “dellenme kız! Kız kısmı köpek ürdükçe büyür. Sen bile şaşar kalırsın ne çabuk büyüdü diye. Gel sen he de şu işe.” Bahar hem oyun oynuyor, hem annesiyle Rukiye Hanım’ın sözlerine kulak misafiri oluyordu. Birden kaydırağına bir tekme vurdu. Elini beline koydu. Bilmiş bilmiş; “ben İbram abimi istemiyom; o çikin! Ben Zafer abimi istiyom!”
Rukiye Hanım beklemediği bu cevap karşısında şaşkına uğramıştı. Bahar’ın kendilerini dinlediğini düşünmemişti.” Ama Bahar, Zafer abin senden büyük, İbram abin olsun. Sen okulu bitirinceye kadar İbram abin de tamirci olur, düğünü o zaman yaparız.” Bahar duymamış gibi yapıp oyununa kaldığı yerden devam etti. Aklı fikri Zafer de kalmıştı. Ta ki okuldan yaz tatiline geldiğinden beri. Zafer beyaz denizci kıyafetleri içinde Bahar’ın dikkatinden kaçmamıştı. O günden beri kıyıda köşede görünce heyecanla bakıyordu ona hep. “Bir gün evlenecek olsam mutlaka Zafer ağabimle evlenirim.” Diyor, çocukça seviyordu ama şimdiye kadar kimseye söylememişti. Rukiye Hanım konuyu açmasa yine cesaret edip söyleyemezdi.
Aradan tam on yıl geçmişti. Bu geçen zaman zarfında Bahar’ın gizli aşkı yüreğinde günden güne büyüyüp dağlar kadar olmuş, bayramları dört gözle bekler olmuştu. Çünkü Zafer yaz tatilleri dışında sadece bayramları eve geliyordu. Ne zaman bayramlaşmak için gittiğinde Zafer ona küçük kız muamelesi yapınca, içten içe alınıyor, toka yapmak için elini uzattığında yüzü al al kızarıyor, dili peltekleşip konuşamıyordu.
Zafer okulu bitirince başka bir ilden akrabalarının tavsiye ettiği bir kızla görücü usulüyle evlenmişti. Bahar içten içe yıkılsa da kimselere bir şey söylememiş, platonik aşkını sevmeye devam etmişti.
Bahar mevsimi gelmiş, kırlar beyaz papatyalar ve kırmızı gelinciklerle süslenmişti. Baharda da tatlı bir telaş vardı bu günlerde. Zafer’in kız kardeşi evlenecekti ve düğüne Zafer de gelmişti. Düğün günü, mahallenin bütün kızları bir minibüse dolup kuaföre gitmişlerdi. Kuaförde saçlarını yaptırıp, göz alıcı makyajlarıyla gözleri kamaştıracak kadar güzel olmuşlardı. Bahar, omuzlarını açıkta bırakan su yeşili tafta bir elbise giymişti. Teni, gençliğinin verdiği tazelikle pırıl pırıldı.
Kuaförde işleri biten kızlar yine hep birlikte minibüse binip düğün evine gelmişlerdi. Düğün evine geldiklerinde, Bahar çok heyecanlıydı. Hemen Zafer’in yanına koşup; “Zafer Abi, kıyafetim nasıl olmuş?” dedi ve kendi ekseni etrafında hızlıca döndü. Dönünce elbisesinin kloş eteği havalanmıştı. Zafer, kızın ellerini avucuna aldı, alev alev yanıyordu elleri. Sonra kızın gözlerine sevgiyle baktı ve o anda gözlerinden yüreğine kuvvetli bir akım gitmişti. Zafer bakışlarını çekmeden aynı akımı Bahar’ın gözlerinden yüreğine gönderince, Bahar utanıp kızararak gözlerini yere indirdi. Zafer o an aşkın sivri okunu ta yüreğinde hissetmişti. Kızın ellerini daha sıkı sıktı, şakayla karışık bir şarkı mırıldandı. İçi yanıyordu; hem de çok derinden…
Bir bahar akşamı rastladım size
Sevinçli bir telaş içindeydiniz
Derinden bakınca gözlerinize
Neden başınızı öne eğdiniz?
İçimde uyanan eski bir arzu
Dedi ki: yıllardır aradığım bu!
Şimdi soruyorum büküp boynumu:
Ahhhh!!!
Daha önceleri neredeydiniz?
Şarkı sözü: Fuat Edip Baksı
Öyküye uyarlayan: Emine Uysal
10.03.2011
Not: Öykü yaşanmış hayat hikâyelerinin öyküleştirilmiş halidir. Ben, her insan bir dünyadır sözünü çok severim. Sessiz, sakin kendi halinde bir insanın kim bilir ne dertleri tasaları vardır. Kim bilir ne derin yaraları, sevdaları vardır. Eğer ki içinizden birileri, benim hayatım bir romandır, en unutulmaz anımın yazılmasını istiyorum diyorsanız. Ana hatlarını yazıp mesajla bana iletirseniz, sizlerinde bir hikâyeniz olur. İsminizi yazmamı isterseniz yazarım. İstemezseniz yazmam. Haydin, her insan bir dünyadır ve o dünya karanlıkta kalmasın. Kalemimizle aydınlığa çıksın.
YORUMLAR
Ne kadar sade ve anlaşılır bir yazı olmuş..
Okurlarınıza önem veriyorsunuz.Zemin rengi seçiminizden resme kadar...
okurlarınınz bol ve daim olsun efendim
Emine UYSAL (EMİNE45)
saygı ve selamlar.
Emine harika bir kalem ve çok güzel bir yüreksin sen.Seni tanımış olmaktan ve bu güzel yazılarını okumaktan çok mutluyum.Hayat bir roman ve bizlerde içinde küçük öyküleriz.Kalemin daim olsun.Sevgimle.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
Yıldız Toksöz
Ellerine sağlık Emine'ciğim, güzel bir şarkıya uygun bir öykü yazmak kalemine yakışıyor tebrikler, sevgiler.
handan akbaş tarafından 3/22/2011 7:01:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle.
Öykü ve şarkı o kadar iç içe geçmiş ki...
Şarkıdan mı öykü yazıldı yoksa öyküden mi şarkı yazıldı ayırt etmek zor.
Bu kalem iyi bir tatil yapmış gibi.
Zevkle okudum.Alınmazsan bu güne kadar yazdığın şarkı öyküleri içinde en harikası diyorum.
Tebrikler ve sevgiler
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
Yazılarınızdan etkilenmemek, okurken sanki kahramanlar yanıbaşımızda oturmuş konuşuyorlar,
dantellerini yanıbaşımızda örüp çiçeklerini hemen iki adım ötemide suluyorlar gibi hisstememek elde mi?
İnsan duygularını güzel tasvir ediyorsunuz Emine Hanım...
Her yaşam bir hikayedir ve her insan bir dünyadır: Kaleminizden tekrar tekrar can buluyorlar
Sevgi ve saygılarımla
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimlesin.
Düş gücünle yazıyorsun her şarkının öyküsünü kendince. Ama, ama, ama... “ben İbram abimi istemiyom; o çikin! Ben Zafer abimi istiyom!” cümlesiyle bütün öyküyü hakikat çizgisine sürükleyiveriyorsun yine de. Zevkli bir hayal dünyan var Emine Hanım. Çok keyifli. Sevgimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgi ve selamlar arkadaşım.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sen de benim sevgimlesin her zaman.
Rüya gibiydi arkadaşım. Film izler gibiydim resmen. Bu ne güzel anlatım, büyüleyici. Tebrik ederim. Sevgilerimle..
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
Bir Bahar Akşamı Rastladım Size....Bilgim beni yanıltmıyorsa; Türk Sanat Müziğinin en kibar ve en zarif şarkısı olarak bilinir. Öğretmen-öğrenci aşkı sonucu ortaya çıkmış, muhteşem bir eserdir.
Mutsuzluğu hep eleştiririz, sevmeyiz, istemeyiz. Ama nerede güzel bir yazı, şiir, şarkı varsa sebepleri mutsuzluktur. Yarım kalmış ya da yaşanamamış aşklar, hayatlar...
Yazılarını okumayı çok seviyorum, Emine. Kelimeleştirmeyi beceremediğim bir şey var, yazılarında: Zerafet, incelik, hüzün...
Sevgilerimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Canım benim, mutlu bir hayatı karşıdan izleriz ama kaleme alacak kadar acıtmaz bizi.
Onun içindir ki birçok şarkı ve öykü hüzünlerden oluşmuştur. Hatta halk arasında ağıt olarak bilinen birçok türkümüz de oyun havası olarak çalınır. Ormancı türküsü iyi bir örnektir.
Benim yazılarımı neden sevdiğini biliyorum; çünkü ben de senin yazılarını seviyorum ve hiç sıkılmadan okuyorum.
sevgimle.
Emine UYSAL (EMİNE45)
saygı ve selamlar.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
.....Hani bir söz vardır;" Geç gelen adalet, adalet değildir." diye. Acaba bu aşk ta Zafer için öyle midir.
.....Emine Hanım, öykünüzü usanmadan ve merakla bir solukta okuyuverdim. Konusu,zemin resmi ile uyumu ve akıcı
anlatımı ile çok çok güzeldi.
...Yazan yüreğinize ve kaleminize sağlık. Sağlık, esenlik ve sevgiyle kalın.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Selam ve saygımla.
Değerli dost yüreğimiz,
Yine çok güzel yine okunası cümlelerle bezeli bir yazı ile yüreklerimizi ısıttın.Ve beni geçmişe öylesine yolladın ki o çocukluk yıllarıma ''BİR ZAMANLAR MAZİYE BAK NE KADAR ŞENDİK'' şarkısı düştü dilime.Eh şimdilerde ise ÖMRÜMÜZÜN SON DEMİ SON BAHARIDIR ARTIK diyoruz...Geç gelen mutluluklar güzel oluyor...Bahar Zafer çok yakışmış yazıya var ol nur ol.Selam ve saygılar yollandı iki yürekten.
Tebrikler yeditepe büyüklüğünde..
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle.
Oyyy ooooyyy benim bacım ne güzel hikaye yazmış yine...
Hele bide BAHAR-ZAFER ikilisi ne çok yakışmışşş hikayeye :))) Çillop cilloppp Emine bacııı :)))
Sevdayı düşürdün yüreğime şimdi, ne yapsam acep :))) Dur ben Bahar'a bi telefon edem usuldan :)))
Doğru, onu alasıya bayağı bi zorluk çektim yaff :)))
Neyse fazla ileri gitmeden...
Bu enfes BAHARLI-ZAFERLİ hikayeni yürekten kutlar, bitmez alkışlar yollarım yüreğine...
Varolasın gardaşım...
Selam ve saygılarımı Albayrağıma sararak yolluyorum taaa uzaklardan... Lahey'den...
direnis tarafından 3/22/2011 1:05:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgi ve selamlar.
keşke mutlu son olsaydı
yine akıcı ve güzel bir anlatımdı
kutlarım kalemini, yüreğini
sevgilerimle
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
Geç gelen aşk. Zafer evlendi, yuva kurdu.
Ne olacak şimdi?
Zafer ayrılamaz da... Böyle geç kalmışlıkları sevmiyorum. Ama desene her yer güllük, gülistanlık olduğun da, hüzünler nereye gidecek?
Emineciğim çok güzel bir çalışma olmuş, kalemine ve yüreğine sağlık. Sevgimlesin
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
Yasaklanmış aşk yani...Sanırım sevip kavuşamamanın ne olduğunu bilmediğim için, ayrılık acılarını anlatan sözcükler hep garip gelmiştir bana. Sen öyle doğal anlatıyorsun ki her şeyi, sanki oradaymış gibi bir hisse kapılıyor insan. Hele ilk paragraflardaki çiçek sevgisi, bahçe neşesi tam benlik. Kendimden daha deli bir çiçek sevdalısına rastlamadım da henüz. Neredeyse saksıda çınar yetiştirecek kadar uçuk bir aşk...Ama...Birisi en huzurlu olduğum bahçemde kızımı isteyecek...Bilemiyorum tehlikeli bir durum...
Keyifle okudum sevgili Emine Abla...Yazılarındaki toprak kokusuna bayılıyorum.
Sevgiler sana...
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle can.