- 1309 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Bayağı Kesir Gibi mi Hayatınız? On'dalığa Çevirin O Zaman
Güzel bir Pazar günü… Hava ışıl ışıl… Canım bugün evde oturmak istemiyor hiç. Oğluma diyorum:
-Seçkin bugün dışarıya atalım kendimizi. Bu güzellikten payımıza düşeni almazsak günümüz eksik kalacak.
-Tamam anne, ben Yeşim’ i arayayım o da gelsin.
Yarım saat sonra Yeşim’lerin evlerinin önündeyiz. Ben arabada bekliyorum, Seçkin Yeşim’i almak için gidiyor. Çok geçmeden geri dönüyorlar ikisi birlikte. Hareket ediyoruz, henüz nereye gideceğimizi kararlaştırmış değiliz. Ben Bodrum Marina’ ya gidelim istiyorum, onlar Ortakent sahilinde yürüyüş yapalım diyorlar. Marina’ ya gitmeye karar veriyoruz. Sahilde yürüyüş fikri de çok güzel ama ben kalabalık bir yerde vakit geçirmek istiyorum. Hem belki tanıdık birilerine de rastlarız. Sahil şeridindeki yola girip Ak-tur ve Bitez sahilinin doyumsuz manzarası eşliğinde, değirmenler tepesindeki değirmenlere uzaktan el sallayıp Bodrum Marina’ ya ulaşıyoruz. Otoparkta güç bela bir yer bulup arabayı park ediyoruz. Hava gerçekten çok güzel ve millet kendini dışarıya atmış. O kadar kalabalık ki. Kahve Dünyası’nda bütün masalar dolmuş. Biz nereye oturacağımızı düşünürken Emir geliyor:
-Oooo Hicran abla hoş geldiniz.
-Hoş bulduk Emir, hiç boş masa yok, birer kahve içmek istiyorduk ama…
-Şu deniz kenarındaki masa şimdi boşalacak abla, müşteriler hesabı istediler.
-Bu güzel haber işte!
Birkaç dakika sonra masamıza geçiyoruz. Deniz pırıl pırıl, geceleyin ay ışığının bıraktığı yakamozlar şimdi güneş ışığında dans ediyorlar. Denizin mavisi öylesine parlak ki gözlerim kamaşıyor, bakamıyorum. Tekneler bile günün güzelliğinden etkilenmiş, beşiklerinde uyuyan bebekler gibi tatlı bir huzur içinde salınıyorlar.
Tam karşımızda Bodrum Kalesi… Heybetine ve asaletine hayran olduğum o muhteşem yapı o gün daha bir heybetli daha bir asil sanki. Burçlarını semaya doğru uzatmış, bu güzel hava için, güneşin sarı turuncu tebessümleri için, denizin parlak mavisi için hepimiz adına tanrıya şükrediyor gibi.
Garson gelip siparişlerimizi alıyor. Üçümüz de karamelli macchiato sipariş ediyoruz. Böylesi güzel bir güne ancak böylesi bir tat eşlik edebilir diye düşünüyoruz.
Kahvelerimizi yudumlarken ben bir yandan sağımdaki görsel şöleni izliyorum, bir yandan da sokaktan gelip geçenleri takip ediyorum. Bu arada dersler ve özellikle matematik üzerine de gittikçe koyulaşan bir sohbetin tam ortasındayız. Aaaa o de ne Osman ve Senem bizim masaya doğru geliyorlar.
Hemen boş olan iskemlenin yanına bir iskemle daha ilave isteyip masamıza davet ediyoruz onları.
En son :
-Bayağı kesir gibi mi hayatınız? Eee on’ dalığa çevirin siz de… demiştim ben ve bu sözüm bizimkilerin çok hoşuna gitmişti.
Kaldığımız yerden devam ediyoruz sohbete, Osman’ın da katılımıyla:
-Bizimki devirli ondalık sayı gibi 0,3333… derken muzip bir gülümseme yerleşiyor Osman’ın dudaklarına. Senem ‘’sorarım ben sana bunun hesabını der’’ gibi bakıyor Osman’ a. Ben bir soruyla devam ediyorum:
-Hep aynı sayıya devrediyor, bu da güzel değil mi?
-Ama hep devredip duruyor, farklı bir şey yok yani aynı aynı…
-Devretmesi hareketliliğin işareti ama hep aynı sayıya devrediyor olması da istikrarın göstergesi ki bu çok önemli. Arada değişiklik yapabilirsin, çok mu sıkıldın ondalığı tekrar bayağı kesre çevir, virgülden kurtar. Bir çizgi gerekiyor o zaman ama nokta değil asla. Evet evet çok sevdim ben bu konuyu.
-Bence de güzel, matematiği böyle hayat gibi düşündüğümüz zaman zevkli zaten. Yoksa sayılar gerçekten de can sıkıcı. Tamam ondalığı kesre çevirilim de bir de şöyle bir şey var Hicran abla; virgül hayat belirtisi yatay çizgi de bir sona eriş ,ölüm belirtisi gibi geldi bana. Ey hayat! Hikmetini esirgeme bizden, yalnız şükrümüzü de alma elimizden.
-Lise yıllarımda keşfedebilseydim keşke matematikle hayat analizi yapabilmeyi. Yatay çizgi bende ölümü değil de yolu çağrıştırdı, sonu belli olmayan ama. Dualarına da amin diyorum bu arada.
-İşte sonu belli olmayan yolları ben çok sevmiyorum. Biraz daha garantici biriyim sanki ama bir yola girmek de güzel tabi ki.
-Yaa Osman bak ne diyeceğim; noktaları idam etsek, virgülleri azat ve parantez içindekilere dava açsak sonuç ne olur?
-İdam kalktı, virgüllerin de bir suçu vardır salmayalım öyle hemen. Parantez içindekilerin davası da ne olur, biter mi bitmez mi, hiç bilinmez?
Hayatı; matematik, edebiyat ve hukuk harmanı bir anahtarla çözmeye devam ediyoruz.
Ben ikili ilişkilerde biz olabilmenin önemi üzerinde durmak istiyorum ve bunu gene matematik yolu ile ifadeye çabalıyorum kendimi. Bunca yıl sonra sanırım matematikten hoşlanmaya başladım:
-Düşünüyorum, düşünüyorum da, biz olabilmeyi başarsa keşke bütün çiftler. Çünkü çift olanlar bayağılıktan sıkıldıklarında ondalığa dönüşüm yaparlarken devreden sonuçlar çıkmıyor, net oluyor sonuçlar her zaman. İşin sırrı çiftte saklı yani…
-Sonuçta matematik hayat mı değil mi? Bence değil. Hayat kelimelerden ibaret, kelimeler olmasaydı ne matematik ne de hayat bir ifade bulurdu. Yoksa nasıl ondalık kesir diyebilirdik virgüllü sayılara?
-Evet haklısın, bence de hayat edebiyat, matematik sadece teferruat.
Bu arada Seçkin matematikten nefret ediyorum diyor ve Yeşim de onu destekliyor. Eee tabi derslerde işledikleri konular bu kadar kolay değil ve önlerinde gerçekten de zorlu bir sınav var.
-Gençlere matematiği bir şekilde sevdirmemiz lazım ki ondan korkmasınlar.
Osman da benimle aynı fikirde olduğunu ifade etmeden önce kahvesinden kocaman bir yudum alıyor:
-Aslında en az edebiyat kadar önemlidir matematik de hayat analizinde. Hatta güzeldir de, önemli olan sadece işin keyifli yanını keşfedebilmek. Bu keşifi yapabildiysek bir şekilde sorun çözülüyor. Ben de çok sevmezdim matematiği, ama keyifli yanını keşfettiğimden beridir aramız çok iyi. Yani öyle üstün bir yetenek falan gerekmiyor matematiği anlamak için.
-Dediğim gibi hayatla endeksleyebilmeyi öğrencilik yıllarımda başarabilseydim matematiği bizim de aramız iyi olurdu o yıllarda ama hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız değil mi? Seviyorum matematiği.
Bunları ben söylüyordum hayret. Matematik ve ben iki ezeli düşman nihayet barış mı imzalanıyordu aramızda yoksa? Hayatı matematik kılavuzluğunda mı çözmeye çalışacaktım ben bundan sonra edebiyatı bırakıp? Osman buna pek inanmadı zaten:
-Yalan! dedi gürültülü bir kahkaha eşliğinde. Öyle seviyorum demekle sevilmiyor işte matematik. Hem hayatı çözmek mi? İşte bu imkansız…
Aklımdan geçenleri mi okuyor nedir bu çocuk:
-Hayatı çözdüğümü söylemedim ki ben ama çözmeye çalışacağım diyecektim, lafı ağzımdan aldın. Sesli mi düşündüm yoksa? Matematiği şöyle seviyorum; dertlerimi, sıkıntılarımı, üzüntülerimi bölebiliyorum onun sayesinde, azaltıyor, küçültüyor ve hatta sıfırla çarpıp yok edebiliyorum. Sonra bütün sevdiklerimi, bana neşe ve yaşama arzusu veren herkesi ve her şeyi toplayabiliyorum ve çarpabiliyorum mutluluklarımı, çoğaltabiliyorum basamak değeri büyük sayılar yardımıyla. Hem çıkarma işlemini de çok seviyorum ben. Canımı sıkan beni rahatsız eden her şeyi eksiltebiliyorum bu yöntemle çıkarabiliyorum hayatımdan ve onları kendi değerleriyle başbaşa bırakıyorum.
-Bölücü Hicran abla, diyor Osman masadakilere göz kırparak bana çaktırmadan. Ben küsüyorum numaradan onun bana takıldığını fark etmemiş gibi ve hatta sitem ediyorum hafiften:
- Bölücü mü, ben mi? Mıknatıs gibi toplayıcı özelliğimi nasıl görmezden gelir ve bana bölücü dersin sen? Konuşmuyorum seninle Osman hıh!
Bir kahkaha tufanı yükseliyor masamızdan. Seçkin ve Yeşim koro halinde :
-Seviyoruz seni matematik, diye neşeyle tempo tutuyorlar.
Yan masada konuşmamızı başından beri pür dikkat dinlediğini anladığımız bir beyefendi:
-Hayat ayrıntıda gizlidir diyenler haklı çıktılar sanırım, deyip son sözü söylüyor.
Yeniden gülüşüyoruz hepimiz.
Hesabımızı ödeyip çıkıyoruz mekandan. Osman ile Senem bu günü tekrarlayalım mutlaka diyerek ayrılıyorlar bizden. Hakikaten muhteşem keyifli bir gündü. Hava güzel, muhabbet güzel, dostlar güzel. Daha ne olsun.
-Anne ben acıktım! diyor Seçkin
- Hesabı sen ödeyeceksen haydi bir yerde oturup doyuralım karnımızı diyorum.
-Evet evet ben ödeyeceğim hesabı, seviyorum seni matematik!
Üçümüz neşeli adımlarla yemek yiyebileceğimiz uygun bir mekan bulmak için İskele Meydanı’ na doğru yürüyoruz.
Edebiyata aşığım, matematiği de sevmeye başladım…
Hicran Aydın Akçakaya
mart2011/Bodrum
YORUMLAR
Hicran arkadaşım matematik mi düştü kucağına.Hiç gitmemişti ki.On dalıgı bölmek yeter belki de çok tan böldüler hayatı bindeliye. Çözmekle ugraşma bence.Bırak zaman çözsün.Tabi tamamen boşverme matematiğin tadı çıksın.Güzel yazını okudum. Çok huşuma gitti.Selamlar,sevgiler.