- 734 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mezarlıkta gezerim; kimler yoktu ki...ARDAHAN ÖYKÜLERİ- 171
"Sordum Sarı Çiçeğe
Annen baban var mıdır?
Çiçek eydür derviş baba
Annem babam topraktır."
Herkes buradaya... Allahaşkına! Bizim köyün mezarlığı değil mi bu goristan? Fahrel’in mezarlığı herhalde. Şişkanın mı? Biri gider biri geler. Taaccübum şu; herkes burda. Mezartaşlarını okuyorum. Gözüm biraz ey görmüyor. Yakın uzak iki gözlüğüm var. Emekli sandığı göğüsledi mesarifi. Kağızmanlı çocuk kab verdi. Kılıf verdi. Boynuma asmam için boyunbağınıda elecesine. "_ Al dayı benden sene halat olsun." demişti.
Mezartaşına yazmışlar Osmanlıca tevellüt binüçyüzlü tarihle söykene söykene okudum: 1900 de ölmüş rahmetli. Ölüm vakti rahmetlinin... biz çok uzağız!..
"Sordum sarı çiçeğe
Benzin neden sarıdır
Çiçek eydür derviş baba
Ölüm bana yakındır"
Heyro Efendi’nin mezarını bıldır yaptırdı çocukları. Beyaz mermere siyah boyayla Mermerci Özo yarıkları açtıktan sonra HEYRO DAYININ ismini fırçayla yazmıştı. Heyro Efendinin çocuklar Lüksemburgda çalışıyor ve yaşıyorlar. Paraları çok. Allah kendilerine versin. Yemeği nasip etsin. Heyro Efendiye yaraşır mezara esirgemeksizin bir dairenin dört’e bir maliyetini bir tahtada Özo’ya ödediler. Özo da Ahıskalı Usta, Nahçıvanlı Ustaların birikmiş maaaşlarını ödedi. Yola vurdu ustaları. Hangisi geri geldi. Hangisi gelmedi. Ahıskalı geri gelen gibi duruyordu. Gelse gelse Ahıskalı Lütfü Usta gelmiştir. Allahrazı olsun ey adamdı. Beni de Ahıskaya gidende sabah yola çıkmazdan aramış, davet etmişti. Teşekkür etmiştim. Davetini geri çevirmiştim. İnşallah bir gün Abbas Duman da ziyaret etmeyi Tanrı nasip eder. Ölüm nasılsa her yerde... oralar da ölüm varıymış diyorlar. Öyleyse görüşmek bir daha ki sefere...
"Sordum sarı çiçeğe
Sizde ölüm var mıdır?
Çiçek eydür derviş baba
Ölümsüz yer var mıdır?"
Çiçeklerin kapadığı mezarı hangi çiçek korganmış diye merak ettim. Yanımdaki gencin doğa zekasına güvendim. Sordum: Otların, bitkilerin ismini ezbere hüdeleyip döküyordu.
Soracam ki bu mor çiçeğin ismi ne? Bilmese ben bozulacam. Benim de böyle huyum var.
Allahtan çocuk bir nefeste söyledi:
_ Lavanta çiçeği derler. Latincesi...
Lavanta çiçeği demek bu. Mezar aile mezarıymış. Lavantaları açtım... eğildim... Bizim komşular sıralı. Mezartaşına el fatiha yazdırmışlar. Fatiha’yı okudum.
Lavantayı komşumuz Kinzo amcanın mezarında tanımak nasipmiş... Kısmete bak!
"Sordum sarı çiçeğe
Evlat kardeş var mıdır?
Çiçek eydür derviş baba
Evlat kardeş yapraktır."
Duanızı esirgemeyin kardaşlar! Mezartaşı okuyoruz. Genç gelin doğum üzere vefat etmiş. İnsanın yüreği sızlıyor. Gençte mendille gözyaşını benden kaçırdı. Bende ağladım. Goristan’a hiç girmeseydik. Pişman eder insanı. Uğrasan bir dert; uğramasan bir dert. Civanların ölümü hazindir... gençlere birşey olmasaymış... Böyle bir adet olsaymış!
"Sordum sarı çiçeğe
Boynun neden eğridir
Çiçek eydür derviş baba
Kalbim Hakka doğrudur"
Ölülerin; günleri, mezarbaşlarında sinema gibi görünüp duruyordu. Şenlikleri. Gidenleri. Oğul- uşakların düğünleri eşleri dostları... Boyunları eğilmiş eğriboyun kalmıştılar. Sanki ben onlara sormuşum: Elinizden birşey gelmer mi? Onlarda boyunlarını eğerek:
_ İnan Alllaha elimizden gelen budur! der gibiydiler.
"Sordum sarı çiçeğe
Sen beni bilir misin?
Çiçek eydür derviş baba
Sen Yunus değil misin"
... önümüze geçenler soruşuyor. Tanış olalım! Ay dayı! Ay emi, ben seni tanımam mı, bilmem mi? Yabancı değilem bilmediniz mi beni, ben filancanın oğluyim!
yalçıner yılmaz 20-03-2011 gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.