- 1400 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYALLERİMİ SARAYLARA HAPSETME
Hava soğuk, rüzgar çok sert esiyor biliyor musun. Üstelik elbisem yırtık ve kulübemin duvarlarında gedikler var. Sobaya habire odun atman nafile. Gördün mü o kara ruhu. Rabbimin sanatını put yaptı da nice hizmetkar buldu kendine, şatolarda keyif çatıyor şimdi. Oysa ben üşüyorum. Şu rüzgarın en çok geldiği gediği kapat önce.
Bu kainatın Rabbim tarafından yaratılmış olduğuna inanmamın bilimsel hiçbir araştırmaya engel olmadığını söyle bana. Ben de benim bildiğimi biliyorum; ama sen yorulmadan bir daha anlat. Word programının birileri tarafından yazılmış olmasının o programı öğrenme çabasını rasgele oluşmuş olmasından daha mantıklı kıldığını söyle. Bu cümleden sonra paragraf biterse bir sonraki paragrafa geçebilmenin ara tuşundan daha kolay bir yolu olması mantıklı.
İşte Wordu yazanlar da bunu düşünmüş ve enter tuşuyla yeni bir paragraftayım. İşte bunu hatırlat bana. Bütün programların benzer algoritmalara dayanmasının birinin diğerinden evirilmesi sebepli olmadığını söyle. Sonuçta zaten evirilecek olsa da bunu programı yazacak olan yapacaktır. Onun tercihi olacaktır bu konu. Dolayısıyla benim de o konuya karşı olmamdaki ana sebebin bir yerden bir yere geçişin imkansız olup olmamasından değil, sadece Rabbimin tercih etmediğini bildirmesindendir. Neyse çok da ayrıntıya girme; uzar bu konu.
Hayır hayır, gediği kapattım diye gitme. Şatoya imrendirme beni. Daha fazlasını söyle. Güzel olsun cümleler, vursun beni en derinden. Alim olan Rabbim bu kainatı harika bir puzzle şeklinde yaratmış. Görüyorsun değil mi, yanlışlığı aksine örnek verme yöntemiyle defalarca ispatlanan önerme “Bulunacak her şey bulunmuştur.” önermesi oldu. Önce dünya döndü, sonra yer çekmeye başladı, sonra ışık hızlandı ve şimdi de kuantum. İşte Rabbim her nesle yeni bir puzzle sundu, sunuyor ve sunacak de. Bundan bahset bana. Bir puzzle’ı ilk çözenin duyduğu o müthiş heyecan O’na kendine has bir lezzet veriyor ve işte bu yüzden o heyecana öyle bir tat tanımladı de.
Tanım dedin değil mi. Rabbimin tanımlamasını anlat bana. Elmaya genel bir şekil tanımladıktan sonra her elmaya ayrı şekil tanımlamasını anlat. Koku ve tat tanımlamasını, hiç eğitim görmemiş birine portakalı bir kokuyla, bir tatla tanımlamasını anlat. Duyguları tanımlamasını anlat sonra. Bak o derece tanımladı ki duyu organlarıyla algılanamayan o şeylere isim verdirdi her dilde. Üzüntüyü, sevinci, sevgiyi, aşkı tanımlamasını anlat.
Lezzetleri de O nun tanımladığını hatırlat bana. Doyana kadar her lokmanın lezzet verdiği, fakat doyduktan bir lokma sonrasının karın ağrıttığı lezzetlerden başka lezzetleri de tanımladığını hatırlat. O lezzetleri biraz nazlı lezzetler olarak yarattığını ve işte bu yüzden bilimsel veya sanatsal bir çalışmadan zevk almak için biraz çile gerektiğini hatırlat. Sonra ruhani zevklerden de bahset biraz, her doyumda bilinmeyen yeni bir lezzete iştah veren. Dışarıdan görenlerin “Bu nasıl bir hayat böyle.” dediği o mestu mahmurun yaşadığı zevki anlatamamasının sebebi budur de. O çoktan o lezzetlere isim verdi ama dışarıdakiler terminolojiye yabancı. Kendine acıyanlara gülmekten başka hiçbir şey gelmedi elinden. Ona acıyanlar ise acınacak haline gülen bu adama daha çok acıdılar.
Dur gitme, şatolar yetmez bana, saraylara hapsetme hayallerimi. Belki bir gün Samanyolu Galaksisi dışına ışık olup yüz bin yıl yolculuk yapmadan da gidebileceğimi söyle. Belki bu da onun koyduğu bir puzzle’dır, çözenin heyecanından kendine has tat alacağı. Kim bilir belki bir gün aynı noktada birbirine dik olan dört doğru gösterir bana, belki bu hayatta, belki de sonra. Kim bilir belki de… Dur gitme. Hayallerimi saraylara hapsetme.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.