- 1492 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GENÇ ÖĞRETMEN
Akşehir İlk Öğretmen Okulundan 27 Mayıs İhtilâlini takip eden günlerde mezun oldum. Gençliğin ve öğretmenlik mesleğini hak edişin verdiği heyecanla dopdoluyum. Köyüm-de tayinimi beklemekteyim.
Nihayet Millî Eğitim Bakanlığından Mardin İline tayin edildiğime dair kararnamem geldi. Yarın Allah izin verirse Yola çıkacağım. Babam akşamdan Pamukları düğürcük-lenmiş küçük yorganımı, çarşafa sararak kınnapla sıkıca bağladı. Tahta valizimi yerleştirdim. Köydeki arkadaş ve akrabalarla vedalaştım. Yeni görevimdeki gelecek günlerimin kurgularıyla uyumuşum.
Sabah namaz vaktiyle uyandım. Alelacele kahvaltımızı yaptıktan sonra anacığıma sarılarak vedalaştım. İki gözü iki çeşme ağlıyor, sağ salim gitmem için yaratana dua ediyordu. Babacığım yorganı ve valizi almış eline:
—Hadi oğlum kamyon şimdi gidecek! Diyerek yola koyuldu.
Babam önde, ben arkada karşı mahalleye geçtik. Çalış-makta olan köyümüzün tek vasıtası agustun kamyonun yanında babamın ellerini öperek vedalaştım. Arabanın şoför mahal-line oturarak Konya’ya yollandım.
Gök dere boyunca yeşillikler içerisinden kıvrılan daracık şoselerde bir o yana bir bu yana yatarak ilerliyoruz. Güneş tepelerden aşağı süzülmekte. Ben gelecek günlerimin tatlı görüntüleri içerisinde yaşıyorum. Düşüncelerimde, yeni oku-lumun pırıl pırıl görüntüsü canlanıyor. Küçücük öğrencilerim sarmış etrafımı. “Öğretmenim, öğretmenim” diyen sesleri içerisinde kalmışım. Mutluluktan uçuyorum.
Torosların kıvrımlı yollarında yolculuk bir başkadır. Virajları dönerken arkadan savrulan tozlar tekrar kamyonun şo-för mahallinin penceresinden genzimize dolmaktadır. Bodur ardıç ve meşeliklerin arasından tırmanan arabanın sesiyle uçan kuşlar sanki yarışa girmişçesine üzerimizden süzülmekteler. Sıcaktan bunalan şoför İbrahim Ağa başındaki örmeyi çıkararak torpido gözüne yerleştirerek derin bir soluk aldı.
Dört saatlik yolculuktan sonra Kaşınhan Köyünde arabadan indim. İkinci mevkiden tren biletimi aldım. İki saatlik beklemeden sonra kara tren geldi. İlk tren yolculuğumu yapacağım, ilk göreve gidiyorum, heyecanlıyım. İple sarılı yorganımı vagondaki üst bölmeye yerleştirdim. Valizim yanı başımda duruyor. Tren keskin düdüğünü öttürerek sarsıldı, hızla yol almağa başladı. Gözlerimin önünden hızla geçen telefon direklerinin arasından ovayı seyretmekteyim. Bu arada Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” şiirinin mısralarını mırıldanıyorum. “Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı/ Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir raylar/ Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar”
Karaman istasyonunu geçince tren salonlarını dolaşmağa çıktım. Öndeki kompartımanın kanepeleri meşin kaplı ve daha temiz ve düzenli. Tek tük yolcuları var. Pencereden dışarısını seyrederken dalmışım. Bir sesle kendime geldim:
—Hey delikanlı! Bana bak! Sesin geldiği yöne başımı çevirdim. Yetmiş yaşlarında bir nine bana sesleniyordu. Yaklaştım:
—Buyur nine, dedim.
—Evladım nereye gidiyorsun?
—Mardin’e gidiyorum nine.
Bana nereli olduğumu Mardin’e niye gittiğimi sordu. Konyalı olduğumu, öğretmen olduğumu ve ilk göreve gitmekte olduğumu birer birer anlattıktan sonra:
—Ben de Mardin’e gidiyorum. Gel bana arkadaş ol, kompartımanda yalnızım, dedi. Kendisine biletimin ikinci mevki bileti olduğunu, orada valizimle yorganımın bulundu-ğunu söyleyince:
—Git getir eşyalarını, benimle beraber gidelim kimse bir şey demez, bak kompartımanlar dolu da değil, deyince gidip eşyalarımı ninenin kompartımanına taşıdım. Meşin kanepele-rin üzerine karşılıklı oturduk. Artık onun sorularına sürekli cevap vermekteyim. Bana İzmirli olduğunu, Mardin’deki oğ-lunun yanına gittiğini söyledi.
Kondüktörün bilet kontrol diyen sesi duyuldu. Bizim kompartımana gelince önce nine biletini uzattı. Elindeki araçla ona bir delik açtı. Geriye verince, ben de biletimi uzattım. Bana:
—Bu bilet ikinci mevki, siz derhal yerinize gidiniz, aksi halde ceza kesmek zorundayım. Nine görevli memura:
—Evladım, ben yalnızım diye çağırdım. Bana arkadaş olacak, ne olur benim yanımda kalsın, diyerek memurun itirazına rağmen çok yalvardı ve beni yanında bırakmağa razı etti.
Bende, küçük yaşlardan beri tik rahatsızlığı bulunduğundan gözlerimi sık sık kaparım. Nine bunun farkına vardı ve bana:
—Evladım gözlerini öyle işaret eder gibi yapma bir daha görmeyeyim deyince, kendisine nine benim âdetim bu istemeden yapıyorum dedimse de, yapmayacaksın diye üsteledi.
İstasyonlarda simit, erik ve su satan çocuklar giriyor trene. Her seferinde aldığım şeylerin ve içtiğim suyun parasını vermeye kalksam beni azarlar, “bırak sen parayı ben vereceğim” diye bana bir kuruş verdirmiyor. Arada sırada gözlerime bakarak:
—Bak yine kapattın gözünü diye çıkışıyordu. Birlikte yolculuğumuz ve sohbetimiz çok iyi gidiyordu. Artık ben onun emrindeydim.
Adana’yı geçince kondüktörün sesi duyuldu. Bilet kontrol diyerek kompartımanımızın kapısına dikildi. Ninenin uzat-tığı bilete bir delik açarak kendisine iade etti. Ben de biletimi uzattım. Görevli bana biletimin ikinci mevki olduğunu ceza kesmek zorunda bulunduğunu söyleyerek göğüs cebinden çıkardığı ceza makbuzunu dizinin üzerine koyup eline kalemi alınca nine kendisine:
—Evladım ben çağırdım bu delikanlıyı, bana arkadaş olması için ne olur idare ediver diye çok yalvardı. Ama bu kondüktör önceki gibi değil sert ve kuralcı birisiydi. Ne olur bak, ben yaşlı ve yalnızım, kompartıman da boş, dediyse de ikna olmayan kondüktörün gözü yukarıdaki iple sarılı yorganıma takıldı:
—Bu da nedir? Diye sorunca kendisine yorganım oldu-ğunu Mardin’deki görev yerime öğretmen olarak gittiğimi anlattım.
—Bunun da yük vagonuna verilmesi gerekirdi. Ya derhal ikiye bölüp küçülteceksin, ya da ayrıca ona da ceza keseceğim demez mi? Kendisine tekrar hatırlattım:
—Memur bey! O benim yorganım. Yorgan ikiye bölünür mü? Dememe kalmadı, nine sözümü keserek:
—Evladım ne olur bak ben çağırdım bu genç öğretmenimi, benim için idare et, O benim yolculuk arkadaşım dediyse de aldırış etmeyen kondüktör ismimi sorup, ceza kesmeye davranınca ninenin kaşları çatıldı:
—Haydi, bir ceza kes de göreyim. Sen beni tanımıyorsun galiba oğlum, diyerek çıkışınca:
—Nine tanıyalım bakalım ne olacak? Ben cezayı kesmek zorundayım, kusura bakma.
—Oğlum ben Feyyaz Beyin anasıyım, İzmir’den geliyorum oğlumun yanına, deyince kondüktörün elindeki kalem ve makbuz koçanı göğüs cebine girdi. Elini uzatarak:
—Anneciğim, hoş geldin, sefa geldin, ver elini öpeyim diyerek ellerine sarıldı ve öperek kendisini bağışlamasını diledi. Nine ona:
—Önemli değil evladım. Bak bu genç öğretmen benim yol arkadaşım deyince, benim de elimi sıktı. Bana da hoş geldin dedi. Bu olayları izledikçe şaşkınlığım daha da arttı. Biraz önce bütün yalvarmalara aldırmadan ceza kesecek adam yok oldu. Yerine söylediklerine bin pişman, tatlı sözlü bir kişi gelmişti sanki.
Kondüktör müsaade isteyerek kontrol işlemine devam etmek için kompartımandan ayrıldı.
Biraz sonra trende ne kadar görevli varsa hepsi gelerek ninenin elini öptüler. Nine hepsine de, bu benim arkadaşım diye beni gösteriyor, hepsi benimle de tokalaşarak hoş geldin diyorlardı.
Trenimiz Urfa ovasında süzülerek ilerliyordu. Ceylan pınar İstasyonunda tren görevlileri Feyyaz Beye müjdeyi vermişler ki, Feyyaz Bey önde, onlar arkasında kompartımanımıza teşrif ettiler. Feyyaz Bey anasının elini öptü. Uzun uzun sarıldılar. Neden sonra nine:
—Oğlum, bu genç öğretmenim Konya’dan buraya kadar bana yol arkadaşlığı etti. Kendisi Gürpınar istasyonunda inecekmiş. Köyü oranın yakınındaymış diyerek tanıttı. Feyyaz bey benimle de kucaklaştı. Karşımızda saygılı bir duruşta bulunan bütün görevlilere dönerek, heyecanlı bir sesle:
—Bakın bu öğretmen kardeşinizi iyi tanıyın. Bundan sonra hangi istasyonda görürseniz yük treni, ekspres demeden kendisini trene alacaksınız deyince, hepsi birden “baş üstüne efendim” diyerek söz verdiler.
Tren Ceylanpınar’dan hareket ettikten az sonra Feyyaz Bey bana:
—Hocam senin köyün yakınındaki Gürpınar istasyonuna gelmek üzereyiz hazırlan bakalım dedi. Kendisine görevini sordum. DDY Güneydoğu Anadolu Bölge Müfettişi diye tanıttı. Nine ise bana:
—Bak Halil İbrahim oğlum! Eğer yolun İzmir’e düşer de bana uğramazsan yolculuk hakkım iki dizine dursun diyerek adresini yazdırdı. Elerini öperek Gürpınar istasyonunda indim. Hayat boyu bu güzel tren yolculuğunu ve sevgili yol arkada-şım sevimli ve şefkat dolu ninemi unutmadım. Mevla’m Cen-netinde cem edecektir inşallah…