- 665 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Etnik Ve Kültürel Özgürlük 7
7-] Etnik yapılar gelişemediğinden evrensel olamazlar, güdük kalırlar. Elbette ana dilini bilen bir toplumsal birey toplumun önünde bir sorunsaldır. Üstelik zaman içinde aşılacak bir olgunlaşmadır. Etnik diller klan içi iletişmenin, itaati, geleneksel söylem ve anlatımlarıdı kültür koşullandırmaları vardır. Örneğin, feodalizmin en büyük sosyal zemin kaynağı etnik yapılardı birlikler gücüdür. Aynı soy oluşa tabiiyet ve tabiyetin getirdiği boyun eğiş, birlikte kalkıp birlikte oturma kültüdür. Tabiidir ki u kült şimdiki güncel toplum sal olana, çok çok aykırıdır.
Etnik davranma (serbestlik), hiç bir suretle, özgürlük ve özgür eşilme değildir. Aksine özgürlükler bağımlaşılarak kullanım rahatlığı ve kullanım doygunluğu sağlayışla, zorunlulukların üztesinde gelebilme muktedirliğidir. Yaşamı toplumsa muktedirliklerlen çekici kılmanın süreçleşmesidir. Oysaki etnikti serbestlik, öznel haktı kullanım olup; topluma dek uzanmakla yani yeni toplumsal yapı ile uyuşamamanın bir uyumsuzluğu, özgürleşememe sorunsalıdır. Çünkü etnik yapı, günümüzde o eski kendisine ait, zaman ve zemine değin olan oluşma ilişkisel bağlamlarını kaybetmiştir. Bu yüzdenle de öznel etnik serbesti bilmezliklerle, topluma taşınışlarla, serseri bir mayın gibi toplum içinde yüzerler.
Etnik yapılar, yeni olgu ve olay ve gelişmelerle girişmeyen ve bu yüzden değişme ve yeniye dirençli olan sosyolojik bir atıllıktır. Bunun siyasi çevrisi de; o etnikti toplum yöresini, o feodal oligarşik yapı içinde tutmayı hedefleyen, toplum dışı, bir gerici anlayıştırlar. Bir toplum içinde, onca mücadlesi verilen etnik yapılar, ileri dogru güncelin süreğinde bir akışla verilen mücadele olmayıp, eski olanı tutucu olmanın hoşlanması ile verilen bir mücadeledir.
Tarihteki övgü dolu etnik dirençler, günümüzdeki gibi bir karmaşıklaşan toplum ve bu topluma dek üretim teknolojilerinin oluşmadığı dönemlere ait tutumudurlar. Günümüz gibi tükettiğinden fazlasını üretebilen toplumsal yapının oluşmadığı imparatorluklar dönemidir. Emperyallerin, apaçık etnik emek sömürüsüne karşı, benliğini olumluca ve insanca korur olan, bir esir olmamanın tutkalı olan aidiyet direncidir.
Oysa günümüzde etnik bilgi, etnik tecrübe ve muktedirlikler ve etnik kültürlerlen emek gibi güçleri mevcut girişimlerle birleşen ve yepyeni bir düzlemse olan toplumu yüceltmiş, bir etkin girişmedirler. Bir toplumun siyaseten geri kılınmış sosyolojik bölgeleri varsa, bu bölge uygarlaşamayan ve oligarşik yararcı oluşla, toplumunu hıfz edememiş, asi ve geri sosyolojik düzlemli, sosyal birimleri; birbirleri ile anlaşıp girişemeyen toplulukları; bir örf ve telkin içinde yerel otoritenin baskısı altında, etnikçe ajite içinde tutulmaktadırlar.
Güdük güncel siyasetler de buralara değin olan egemen örfi otoritesinden daima oy deposu olarak yararlanmanın ikbalini sürdürmüşlerdir. Toplumun huzuru ve toplumun geleceği bu basit oligarşik yapılanmalı muktedir oluşun hevesine, heba edilmiştir. Çünkü bunların eylemi ve kontolü; itaati, kitlesel bağı olan örfleridir.
Etnikti öznel anlayış, yerel olacakla, kısır bir kültür ve dil, olacaktan halksa sosyal yaşamın içindedir. Tüm soyal yapıya göre, gevşek bağdı; o sosyal yapının cemaatine göre, oldukça vaz geçilemezcesine sıkı ve kuvvetli bağdı bir serbestlikle oluşmadırlar . Daha toplumlar oluşurken, topluma katılamayan insani süreçlerle, bireyin toplumdan üretim yaptıktan sonraki, özel yaşantılımlı olmasının ortaya koyan süreçti kılınmadırlar.
Özgürlük, toplumsa bir kuramla, yani bincine varılan bir zorunlulukların; eylemleri sonunda söz gelimi antibiyotik yapımını içeren doğa karşısındaki bir zorunluluğa karşı bağımsızlaşmalı muktedir oluşun, ilişkisel somut bir gerektirmesidir. Özgürlük toplumun doğa içindeki bağımlı oluşlarına karşı, bağımsız oluşun (bilinç edinme muktedirliğinin) dikilmesidir.
Özgürlüğü savunsanız da, savunasamız da bir zaman ve düzleme değin toplumsa muktedirliklerin davranışıdır. İnsan hakları savunucuları etnik tutum aşmayı, kişidi kültürel özgürlük (serbestleşilme olacak) saymaktadırlar. Bu tutum, öznel yaşantılıma da uygundur. Öznel yaşantılımın bir ucu kişi serbestliği ile oluşmayı içerdiğinden bu tutum doğru ve makuldür. Ancak bunlar, iyi yapılaşamamıştır. Toplum olmaya dek kültürü benimseyip, benimsettirilememiş toplumların bir meselesi haline getirilir olmaktadır.
Bir kere böyle bir toplum içi etnik unsurlar, toplumla bütünleşip toplumsu yapıyı gereği biçimde bilinçli kavrayamadıklarından dolayı, toplumsal güçten de (kültür ve birikimden de) yoksun olacakları için, girişen bir kültür oluşturup; dönüşen yapı mantığı ile kültür üretemezler de. Kültür üretmeye dek girişme nesnesi (toplum nesnesi) kendi içlerinde yoktur. Kendi etnik alanları sığ, dar ve gericidir. Ve şimdiki halde de, etnik oluşlarının ilişkin yapısı olmadığından, yeni yapı içinde, hiç devinemezler.
Bu türde toplum içine monte oluşlarla özgürlük dileyişler aslında halka; tam bir sefihlik, yoksunluk, yoksulluk içinde kal, demenin soslaşmış üstü örtük oluşla bir burjuva öğretisi olan söylemidirler.
Bilimsel bilgi ve bilimsel felsefeden yoksun zıpır bir söylemdir. Yoksulluk ve yoksunluk ne zamandan beri bir özgürlük ve hak etme olmuştur. Bütün hak ve özgürlükleriniz, temel insan gereksemelerinin karşılanmasından sonrası üstüne kurulan bir süreç zaman durumudurlar. Toplum da ilk önce: bu gibi oluşlarla temel gereksemelerin sağlanış yapılaşmasıdırlar. Toplum, etnik yapıların aşılmasıdır ve etnik yapıların süreç içinde toplam özellikli güç birliğidirler. Yine toplum, etnik yapıların zaman içindeki görece konumlanmış olan bir zaman mekân işleyişidir.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.