Kalabalık
Ve ben artık mutsuz bir adamım.
Elbette ki bu noktaya gelmeme neden olan pek çok birikinti mevcut. Elbette ki yaşadıklarım bir olay örgüsüne bağlı şekilde gerçekleşti. Ve elbette ki mutsuzluğumda bile kurgudan ödün vermedim. Ne zaman görülmüş ki.
Soruyorlar. Endişelerimi, kaygılarımı. Israrla. Bu kadar rahat bir adam olamazsın. Yok diyorum yok, vallahi yok. Yalan söylemeye işte böyle böyle alışılıyor. Olmaz mı, nasıl yok. Kafamın içinde bin tane tilki dolaşıyor ya da filler bir haltlar karıştırıyor, kurulan cümlenin önemi yok burada. Elbette ki dert edindiğim şeyler var. Burada, kurulan cümlenin önemi devreye giriyor. Sorunlarımı cümle içerisinde kullanıp da, kayda geçirip de, gerçeklemek istemiyorum. O kadar felsefe okudum, olmadıklarını her türlü ispat ederim. Vara yok derim, çoka hiç. Kim ne diyebilir. Ama bir cümle kurarsam bununla ilgili, o cümlenin kölesi olurum demektir artık. Kaygılarımla, endişelerimle, dertlerimle, varlıklarını kabul ettiğim için, tek tek hesaplaşmak zorunda kalırım. Söz, işte bu denli önemlidir. Ve bekledikçe ağırlaşan bir şeydir. Ve benim içim bundandır, bu denli kalabalıktır.
Sevmek sevilmek bir yerden sonra yük, nereden sonra olduğunu bilmiyorum. Sorumluluk almak gerektiği durumlarda, bir taraf diğerinden daha sorumsuz olabiliyor. Ben bu ilişkide daha çok, sorunsuz olmayı tercih ettim. O da çok sorumluluk gerektiren bir iş oldu, olmadı.
Onun için pek çok şey yaptım, pek çok ödün verdim kendimden, bir ödül bile beklemeden. Tabii ki yalan bu, bekledim. Nasıl beklemeyeyim. Ama hiçbir cümle içerisinde bahsetmedim bundan. Bekleyişimi gerçeklemedim, yoksa mahvederdi beni. Ağzımı açmadım. Nasıl açayım. Fedakarlık yaptım denize attım, bir kez olsun ‘senin için şunu şunu yaptım’ diye gözüne gözüne sokmadım. Nasıl yapayım. O benim için neler yaptı diye de düşünüyorum bazen, düşünmüyor değilim. Birkaçı aklıma geliyor hemen. Nasıl gelmesin. Hepsini en az on defa tekrarladı. Bir on kez daha tekrarlasın dinlerim diyordum. Neden dinlemedim.
Hatırlıyorum da, elimde küçük küçük notlar, ayrılırken söyleyeceklerimi ayna karşısında çalışmıştım. On iki tane konu başlığı bulmuş, her birini örneklerle açıklamıştım. Yer yer benzetmelere de yer vermiştim. Sorun sende değil bende dememiştim, sorun bende değil sende demiştim. Gerçekten de öyleydi, elimde belgeler vardı, arkadaşlar üzerinde çalışıyordu. Yaklaşık iki hafta hazırladım kendimi. Yanında ürkek, çekingen, sessiz, bir şeyler söylemek istiyormuş ama söyleyemiyormuş gibi durdum da durdum. Nasıl durmayayım.
Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için söylüyorum, bir yandan seviyordum da çok. Ayrılalım kesinlikle istemiyordum. Sadece ilişkimizi düzeltebileceğimize olan inancım, düzeltemeyeceğimize olan inancımdan daha azdı. Ve benim matematik karşısında boynum kıldan inceydi. Mühendis olacak adamdım. O yüzden zamandan bir müdahale bekliyordum içten içe, yapsın bir şey, geçsin bir yaz, unutayım her şeyi, ilk günkü gibi bakayım yine yüzüne. Ama zaman hiçbir işe yaramıyordu, geçmiyordu, durmuyordu. Ne yapıyordu.
İçimdeki sıkıntı, paylaşmadıkça büyüdü. Sorunlarım konuşup çözmedikçe katlanarak geldi üstüme üstüme. Artık onu hem seviyor hem nefret ediyordum, hem niye sevdiğimi bilmiyor hem niye nefret ettiğimi bilmiyordum. Ayrılık cümlelerim de ezberimdeydi. Bu ikileme niye müsaade ediyordum. Sahne, dekor, seyirci her şey kafamın içindeydi, bu senaryoyu dilediğim zaman görselleştirebilirdim. Sadece literatüre geçmesine hazır hissetmiyordum kendimi. Söz, işte bu denli önemlidir. Ve benim en çok korktuğum şeydir kelime.
Sonunda yaktım gemileri. Konuya girdim. Ama ilk cümle ağızdan çıktıktan sonra, ikinci, üçüncü ve diğer bütün cümleler, söylenmek için bir kuyrukta sıra beklediklerini unutuyorlar. İlk cümleyi yürü koçum diyerek öne sürdükten sonra, çıkıyorlar kuyruktan, patlatıyorlar kahkahayı. Yalnız bırakıyorlar. Küçük düşürüyorlar. Niye böyle yapıyorlar.
Mecburiyetten, spontane gelişti diyaloğun bundan sonrası. On iki konu başlığı sayacak, onları detaylandıracak, geliştirecektim güya. İki cümle kurdum. Biri diğerinden daha kısa.
Bir. Seni yakalayacağım diye bütün bir hayatı ıskalıyorum.
İki. Değmiyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.