- 1143 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KÖY VAR UZAKTA (FİNAL)
Köyün her tarafını ezbere biliyorum.Buğday tarlaları ne tarafta,nohut ve fiğ tarlaları ne tarafta hepsi ezberimde. Kıraç ve susuz bir arazi olduğu için buğdaylar,ovada ekilenler gibi verimli değiller.Hayvan gübresi haricinde başka bir şey de tarlalara atılmıyor zaten. Nohut ve fiğler de desen iki karıştan yukarı boy atmıyorlar.
Genelde buğday tarlalarının bulunduğu yerlerde insana benzeyen korkuluklar dikildi bile. Kolları açık siyah ceket ve çaputtan şapka…İşte bu korkuluk silahı,yabanıl hayvanlara caydırıcılık verecekti. Çoğunlukla da domuzlara… Domuz avı başlamıştı artık.Herkes kendi tarlasını bekliyordu.Doğrusu ben de meraktayım. “Beni de çağırmayı unutmayın ha,”diye tembihlemiştim.
Benimle birlikte dört kişi olduk,silahları kuşanıp gecenin karanlığında buğday tarlalarına doğru sessizce yürümeye başladık. Tarlaya yanaştığımızda rüzgarın ters tarafa doğru esmesi için bir müddet bekledik.İçimizden biri,” tamam,domuzlar şu anda,tarladalar.” Diye fısıldadı. Yere tam siper yatıp,sürüne sürüne tarlaya doğru yanaşmaya başladık.Doğrusu ben de heyecan doruktaydı;ya yaralı hayvanlar,geriye dönüp de bize saldırırlarsa diye…Biraz sonra siyah karaltılara doğru mermileri sıkmaya başladık… Bom! Bom! Bom!.. Silahların patlamasıyla birlikte at kişnemesi gibi sesler duyulmaya başladı ve ardından hayvanların kaçarken çıkardıkları sesler…Biraz daha bekledik…Sessizlik olunca tarlaya girdik,aradık ama domuza rastlayamadık.Bunca attığımız mermiler boşuna mı gitmişti…
Ertesi akşam, Halil ile ikimiz gittik. Ama nafile…Domuzlar,bizden önce gelip karınlarını doyurmuşlar,bizim kokumuzu alınca da terk etmişler tarlayı…Ormanın kenarında kısa çalıların üzerinde sabaha kadar beklemiştik ama sabah çisesinden başka bir şey göremedik. Gün ışırken,köye yanaştığımızda kısa boylu eni boyu bir olan İdris,amcaya rastladık.
- Nereden geliyorsunuz,diye sordu.
- Domuz avından dedik.
- Vurdunuz mu bari?
- Söylediğin söze bak İdris amca ya? Hem de üç tane, dedim.
- Neyse ben de bir tane vurdum.Tarlada boydan boya yatıyor,demez mi…
Halille çaktırmadan, ondan ayrıldıktan sonra İdris amcanın tarlasına gittik. Gerçekten doğruymuş, söylediği… Sağlı sollu dişleri, bıçak gibi dışarı çıkmış olan iki yüz kiloluk domuz,boydan boya yatıyordu…İlk kez bir yaban domuzunu bu şekilde gördüm.Hayvanda boyun diye bir şey yok.Kafayla vücut yapışmış adeta…
Mehmet amcaya harman işlerinde yardım ettik. Ellerimizle fiğ yolduk…
Artık köyün bir ferdi olmuştum. Şakalaştığım insanlar oldukça çoğaldı. Deli Mehmet, bitirim biriydi. Anlamadığı hiçbir şey yoktu…Belden aşağı fıkralar anlatmasını severdi…O,anlattıkça ben gülerdim.Güldükçe de hoşlanır,daha fazla anlatmaya çalışırdı.Yanımızda başkalarının olması fark etmezdi onun için…Yeter ki kendisini dinleyenlerin olduğunu görsündü…Bunun için köylü,ona “ deli “ sıfatını takmıştı. Deli Mehmet!.. Hiç de öyle değildi, bence. Oldukça akıllıydı ve hiciv yanı ağır basıyordu. Beni kaç kez denedi, sabrımı ölçtü, hep farkındaydım…
Bekir… Orta yaşlarda kendi halinde biri.Samimiyetimizin ileriki evrelerinde ;memurların,sahtekar olduklarını ve sözlerinin eri olmadığını söyledi. Dilinin altındakileri söyletmekte fazla zorlanmadım:
- Haklısın arkadaş. Her insan bir olmuyor,seni üzen ya da canını yakan mesele nedir,anlatırsan sevineceğim.
Dayanamadı, dili çözüldü.
- Zamanın behrinde av yapmak için,köyümüze böyük memurlar geldi.Yani hakim,savcı gibi böyükler yani. Onlarla tanıştık.İçlerinden biri, “bana kurt yavrusunu canlı olarak getirirsen,seni işe yerleştiririm” diye güvence vermez mi!.. O günden sonra kurtların inini aramaya başladım. Sonunda buldum da. Yavruyu alıp, götürdüm. Adam, yavruyu almasına aldı, “bir ay sonra gel” diye beni gönderdi.O zaman gittiğimde de adamın “tayini çıktı gitti,”dediler. Yani senin anlayacan, keleğe geldik.
Bekir, ben köydeyken; sahil kasabalarından birinde kapıcılık yapan akrabasından gelen haber üzerine,köyden ayrıldı. Daha da gelmedi. Orada kapıcılığa başladığının haberini aldık.
Bir gün Mehmet amca oğlu Halil ile kocaman bir kütüğü el hızarıyla kesmeye çalışıyorlardı. Mehmet amca,ter içinde kalmıştı.Dayanamadım:
- Mehmet amca,şöyle kenara çekil,dedim. Hızardan yapıştım. Kolay sanıyordum.Kendimi sıkmaya başlayınca kan ter içinde kaldığım gibi kollarım,ileri geri gitmez oldu ama yine de erkekliği ayak altına aldırmadım. Demem o ki, anlamadığın en kolay iş bile insana en zor geliyordu.
Nihayet köyden ayrılık vakti geldi çattı. Bütün köy,yolcu etmek için toplandı.Hepsine de sarıldım…
Köyden hüzünlü ayrılıyordum.Köy yaşamına oldukça alışmıştık çünkü…
Kamyonu üzerinden köylülere el sallarken, gözlerim ağlamaklı o şarkıyı mırıldandım:
Bir köy var uzakta
O köy bizim köyümüzdür
Gezmesek de tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Orda bir ev var uzakta
O ev bizim evimizdir
Yatmasak da kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.
Orda bir yol var uzakta
O yol bizim yolumuzdur
Dönmesek de varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.
Köyden ayrıldıktan yıllar sonra aldığım duyumlara göre Mehmet amca,rahmetli olmuş,oğlu Halil de tüfekle kovaladığı oduncunun kızını kaçırmış.Küçük oğlu da imam olarak bir köye atanmış.
BİTTİ…
NOT: Rahatsızlığım nedeniyle doktor tavsiyesiyle dinlenmem gerekiyor.Sizlerden bir süre uzak kalacağım için üzgünüm!..
YORUMLAR
Geçmiş olsun Ayhan Abi. Yazamıyorsan işe de çıkamayacaksın demek ki...Üzüldüm şimdi. Allah şifanı göndersin. Umarım çabuk iyileşir tez dönersin aramıza. Zira birniz eksik olsa yeri dolmuyor asla...
Mustafa SAKARYA yok, Engin TATLITÜRK yok, Ağyar yok...Nermin Abla bir var bir yok...Ayşe09 yok, N.B.Ç yok...Dilerim onlardan da bir haber almak mümkün olur...
Bir öyküyü daha geride bıraktık. Sanırım rahatsızlığından dolayı erken final yaptın. Yeni ufuklarda görüşmek dileğiyle o halde.
Sevgilerimle.