- 1440 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR FRANSIZ KÖYLÜSÜ ATATÜRK'Ü ANLATIYOR
Yaşadığı çağdan yirmi birinci yüzyıla ulaşmış, yıllar geçtikçe eserlerinin ve düşüncelerinin değeri artan, yolumuzu aydınlatan büyük Atatürk, Dünya’nın her yerinde, her kesimden insan tarafından takdir görmüş büyük bir önderdir.
Birçok yabancı devlet adamı, komutan, yazar, gazeteci Atatürk’ün büyüklüğünden övgüyle söz etmiş ve ona olan hayranlıklarını göstermişlerdir.
Ancak bunlardan beni en çok etkileyeni Avrupa’da bir dağ köylüsünün bana anlattıklarıdır. Ondaki katıksız, tertemiz Ataürk hayranlığı ve sevgisidir.
Fransa’da Türk işçi çocukları için,Türkçe ve Türk Kültürü dersleri öğretmenliği yaptığım yıllarda, haftada bir il merkezinin dışındaki köy ve kasaba okullarına gider, oradaki çocuklarımıza yarım gün ders verirdim. Bu köylerden birine gitmek üzere otobüse binmiş, yaklaşık kırk kırkbeş dakika sürecek yolculuğumu değerlendirmek için gazetemi çıkarmış okumaya başlamıştım.
Otobüs çok kalabalık değildi. Yan tarafımda yaşlı bir bayanla yanında giyiminden, kuşamından tam bir köylü olduğunu tahmin ettiğim, avurtları çökmüş, bembeyaz saçları kasketinden taşmış, boncuk mavisi gözlerini kırpıştıran bir adam bana bakıyordu. Bayanla birşeyler fısıldaşıyorlar ve arada bir bakışlarıyla beni izliyorlardı. Bakışları dostane, sevecendi. Ben de onlara bakınca yaşlı bayan;
_ Özür dileriz beyefendi, sanırım siz Türksünüz, dedi. Ben gençliğimin taze baharında,koyu kahve gözümden, alnıma dökülmüş simsiyah saçlarımdan beni Türk sandıklarını düşündüm.
_Nereden bildiniz benim Türk olduğumu, hanımefendi? dedim. Her ikisi de tüm köylülerdeki doğallık ve saflıkla okuduğum gazeteyi gösterdiler ve bayan:
_Gazetenizde Türk bayrağı var, oradan anladık dediler.
Bu kısa tanışma yaşlı köylü çiftle sohbetimizin derinleşmesine neden oldu. Bizde olduğu gibi orada da köylüler canayakın ve yabancıları ilgiyle izleyen insanlardı. Anlattıklarına göre Jura dağlarında küçük bir çiftlikte yaşarlarmış ve kente çok az inerlermiş. Hayvancılıkla geçimlerini sağlarlarmış. Önceden yabancı olarak Cezayirlileri, Faslıları görmüşler ama hiç Türk görmemişler.
Sohbet ilerledikçe yaşlı kadının sözlerini anlamama karşın, yaşlı köylünün söylediklerinin yarısını anlamıyordum. Yaşlı bayana;
_Özür dilerim, sizin sözlerinizi anlıyorum ama, beyinizin söylediklerini zor anlıyorum, dedim. Kadın boncuk mavisi gözlerini kırpıştırarak:
_Gayet doğal. Siz kitap dili konuşuyorsunuz. Oysa eşim cahildir. Okuma yazma bilmez. Patoıs (dağ şivesi) ile konuştuğu için anlamıyorsunuz, dedi.
Sonra eşinin çocukluk döneminin 1914-1918 Birinci Dünya savaşı süresinde geçtiğini, okulların kapalı oluşundan ve bu nedenle eşinin cahil kaldığını anlattı. Sonradan da çobanlık yaptığı için okuma yazma öğrenemediğini açıkladı. Bir Avrupa ülkesinde az rastlanır bir durumdu bu. Kadın eşine dönerek:
_Bak beyefendi seni anlayamıyor. İlletre (cahil) kalmanın sana zararı bu işte! diye çıkşınca yaşlı adamcık utanır gibi kabuğuna çekildi.
Adamcağıza canım acıdı. Karısı azarlamasaydı anlayayım anlamayayım şakır şakır ne güzel de konuşuyordu.Adama sordum:
_ Siz Türkiye denince ne anlasınız?
Yaşlı adam yüksek sesle:
_Atatürk, dedi.
_Nasıl yani sen Atatürk’ü tanıyor musun?
_Görmedim ama babam anlatırdı, bizi ve İngilizleri yenebilen tek adammış dünyada. Büyük adammış büyük!
_Resmini gördün mü Atatürk’ün?
_Yok görmedim.
Çantamdaki ders kitaplarından birini çıkarıp ilk sayfadaki Atatürk resmini gösterdim.Yaşlı adam ve kadın kitabı aldılar ve resmi büyük bir hayranlıkla süzdüler.Adam:
_Ben de onu şöyle iki metre boyunda bir adam sanmıştım.General de Gaul’den de uzun sanmıştım, diyerek güldü.Sonra karısına dönerek:
_Cahilsek o kadar değil, aklı büyük, fikri büyük adammış Atatürk.
Fransa’nın bir dağ köylüsü, okuma yazma bilmez bir köylüsü, kendilerine karşı savaştığımızı bilen bir köylü bile büyük Atatürk’ü tanıyor, saygı duyuyor, büyük adamlığını en yalın bir şekilde onaylıyordu.
Bizde ise kendi varlığı ve yaşadığı demokrasi nimetinde büyük Atatürk’e borçlu olan okumuş yazmış nice adamın derinden derinden Atatürk ve eserlerini yıkmak için çalıştığını, fırsatını bulunca diş gösterip, fırsatını bulamayınca herkesten önce Atatürk hayranı kesilmesini kalbim burkularak anımsadım...
Bu duygularla kitaptaki Atatürk resmini özenle çıkarıp, yaşlı adama:
_Bu resmi size versem, dedim. Yaşlı kadın ve adam sevinçle:
_Çerçeveletir evimize asarız! dediler.
Biraz sonra benim ineceğim kasabaya gelmiştik. Ben onlara veda ederken yaşlı adam ve kadın ellerindeki Atatürk resmine hayan hayran bakmaya devam ediyorlar, bana öpücükler veriyorlardı.
Aykar Veli
1985 yılınının Nisan ayında Fransa’da Lons kenti ile Moırans En Montage kasabası arasındaki otobüs yolculuğumdaki bir anımdır.