- 2453 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SİYAH DÜŞ
Gece saat: 23.00 sıralarında internetin başında bulunduğum sırada çok değerli bir dostuma rastladım.
Kısa bir muhabbetin ardından dostum, bana:
-Abi, yakında yetimlerin yanına gideceğim dedi.
-Hangi yetimler, dedim.
-Afrika’ya inşallah, dedi.
Bu dostum yakın bir zaman önce de Darfur’ a, yetimlerin yanına gitmişti. Bir an kıskandım bu değerli dostumun bahtiyarlığını. İçimden keşke bende gidebilsem, gidebilseydim diye iç geçirdim. Ben bunları düşünmekte iken, dostum tekrar,
-Abi o yetimler için bir yazı hazırlasanız da Facebook’da yayınlasak olmaz mı?
-Elbette olur, ne demek, zaten bu konu ile ilgili bir yazım hazır, göndereyim eğer beğenirseniz yayınlayabilirsiniz dedim. Sonra da “ Ya Bilal Duysaydı! “ isimli aşağıdaki yazımı gönderdim dostuma.
“ YA BİLAL DUYSAYDI.
Günler sayılmakta bir, bir
Umutlar tükenmekte
Bilal’ in yurdunda
Kara Afrika’nın
Kara bahtlı çocukları
Açlıktan; Ölümü beklemekte
Bilal olmak
Bilal’ in yurdunda
Doğmak…
Zordur
Bilal’ in yurdunda
Çocuk olmak…
Bilal’ in yurdu dedim. Köle Bilal’ in, Teni kara olup da yüreği onca zulüm ve işkencenin altında bembeyaz kalan Bilal’ in. Peygamberim’ in Müezzini Bilal’ in, Resulün yokluğunu kabullenemeyip de sevdiği beldeleri terk edip giden Bilal’ in. Bilal olmak, Bilal’ in yurdunda doğmak ve zordur Bilal’ in yurdunda çocuk olmak.
Ensende ölümü hissedip elini yine de gelecek bir tas çorbaya, bir dilim ekmeğe uzatmak… Bugünkü Etiyopya eski adıyla Habeşistan. Zalimlerin zulmünden kaçan Resulün ashabına kucak açan adil hükümdar Necaşi’nin yurdu. Peşlerine düşüp gelen zalimlere “ Onlar bana emanet, önüme altından dağlar yığsanız da bir tanesini size teslim etmem” diyen hükümdarın ülkesi.
Bad-ı tecelliye bak ki bugün tersine esiyor. Bilal’ in torunları, adil hükümdar Necaşi’nin halkı zalimlerin elinde inim inim inliyor. Sözde, benim Sevgili Peygamberimin mihmandarlığını yapan, zevk-i sefa içinde saltanat süren sözüm ona kral bozuntusu Suudi ailesi, bırakın zalimlerin yaptığı zulme karşı durmayı, açlıktan ölen Bilal’ in torunlarına el uzatmıyor.
Saltanat budalası Kral ve Kraliçeler gittikleri gezilere ihtişamı ile birlikte gidip, ağzından salyalar akarak kanını doyururken, Bilal’ in torunları aç, susuz Kara Afrika’ nın kara toprağı üzerinde bir nefes kadar yakın ölümü beklemekte.
İslam Dininin korunmasında, yayılmasında ve ayakta kalmasında büyük katkıları olan ve verdiği güvence ile ashabı yıllarca yurdunda misafir eden adil hükümdar Necaşi’ye yarın hesap gününde acaba bizler nasıl bir cevap vereceğiz.
O mübarek ve kutsal beldelerde zevki sefa içinde yaşayan kral ve kraliçe bozuntuları; Ya siz Sevgili Peygamberimin yüzüne nasıl bakacaksınız, Bilal’ in yurdunda çocuklar açlıktan ölürken.
Köle Bilal’ in çektikleri yetmedi mi? Şimdi onun torunları açlık çekiyor. O çocuklar sizden taht, saltanat istemiyor. Varsın saltanatınız sizin olsun, başınıza çalınsın tahtınız. Sofranızdan kalan artıklar da o çocukların karınlarını doyurmaya yeterde artar bile.
Bizi affet demiyorum sana Sevgili Peygamberimin Müezzini, Asil Köle Hz. Bilal, eğer sen o yüce merhametinle bizi affedersen, senin göremediğin ve açlıktan ölen torunların da seni affetmez.
Affetme bizi…
Obur Dünya’nın Aç Ölen Çocukları
Kara kıta
Kara vatan
Kara toprak
Kara talih
Kara çocuklar
Kara saçlı
Kara gözlü
Bu kadar kara içinde
Beyaza umut bağlamak
NİYE?
Ve o kara çocuklar
Bir deri bir kemik
Ölümü bekledi
Ey kahpe Dünya
BİZ AÇIZ
DİYE DİYE
Ereğli, 25 Haziran 2008
Yüksel Erentürk YILMAZ “
Göndermiş olduğum yazımı alınca dostum okumuş, çok beğendiği ve yayınlayacağını söyledi. Sonra vedalaştık.
Yatağa girdikten sonra da dostumu ve göreceği, başını okşayacağı yetimleri düşündüm. Ne kadar zaman geçti ve ne zaman uykuya daldım bilmiyorum?
Kendimi çok uzun ve boş bir koridorda uyurken gördüm. Evet, evet uzun ve boş bir koridordaydım. Önce; Siyah tenli, gözleri siyah üzüm tanesi, kısa, kıvırcık saçlı, mahrem yerleri hariç her yeri açık bir erkek çocuğu tebessümle yaklaştı yanıma, usulca sokuldu koynuma, ellerini boynumdan dolarken ayna güzellikte iki tane erkek çocuğu daha geldi. Bir tanesi ellerimi tutarken diğeri yanağını yanağımın üzerine koydu ve öylece kaldı. Aman Allah’ ım bu ne yumuşaklık, kadife gibi; bu ne sıcaklık böyle, teninin hararetinden bir an yüzüm yanacak zannettim. Sarıldılar ve öylece benim ile uyuya kaldılar.
Bu doyumsuz düşler bahçesinde ne kadar kaldım bilmiyorum. Çocukların sessiz çığlıkları ile uyandım. Her üçü de yanımdan birer birer görünmeyen bir el tarafından ayaklarından tutulmuş, yüzükoyun sürüklenerek alıp götürülüyorlardı. Bırakmak istemiyorlardı ellerimi, bende onların ellerini, lakin onları çeken, görünmeyen güç karşısında bir şey yapamıyordum. O uzun koridorda sürüklene, sürüklene kaybolup gittiler gözlerimin önünden… Onların bu ansızın gidişine çok üzüldüm, bir feryat ile gözlerimi açtığımda Sabah ezanı okunuyordu. Yerimden doğruldum. Etrafıma bakındım. Ellerimi yanağıma sürdüğümde hala yanağımın üzerinde uyuyan siyah çocuğun sıcaklığını hissediyordum. Allah’ım sana şükürler olsun… Ben onlara gidemediysem de SEN bir düşle onları bana getirdin.
Sonra dostuma dua ettim ve onu kıskandığım için de utandım kendimden.
Ereğli, 14 Mart 2011
Yüksel Erentürk YILMAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.