- 849 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Her Şey Düzelecek
Yoğun Bakım Ünitesinin ilk kapısı kendiliğinden açılıyordu.
İçeriye girince önce arkamdan kendiliğinden açılan kapının yeniden kapanmasını bekledim bir an. Sonra hastanın yanına girmek için hazırlandım, bekleme bölümünde.
Üzerimdeki kabanı çıkardım, bana verilen yeşil giysiyi giyip, arkamdan bağladım bağcıklarıyla. Galoşları geçirdim ayağıma, maskemi de taktıktan sonra, sterilize sıvı ile bir güzel sildim ellerimi.
Şimdi artık hazırdım yoğun bakımda yatmakta olan babamın yanına girmeye.
Kapalı olan kapının yanındaki zile bastım. Hoparlör’den gelen sese adımı soyadımı ve kime gideceğimi söyleyerek yanıt verdim. Ardından bir mekanik sesle açıldı kapı. İçeriye girdim.
Hastabakıcı bayan beni selamladı. Henüz ben bir şey sormadan, babamı kastederek:
-Sedat Bey’in durumunda herhangi bir değişiklik yok, siz de ille konuşturmaya çalışmayın sakın. Bırakın uyusun. Uyuduğu sürece de inanın ki hiçbir ağrı sızı hissetmiyordur, dedi.
Babam, bugün sol yanı üzerine döndürülmüş uyuyordu yatağında. Doktorlar istemiş olmalı bunu. Oysa tam 12 gündür sadece sırt üstü uyurken görmüştüm babamı. Bu yeni bir durumdu. Diğer ayrıntıların tümü eskisi gibiydi. Yine boğazından salınmış solunum borusu, yine kollarında serum ve ilaç iğneleri, yine göğsüne yapıştırılmış kablolar ve yanında duran harici idrar torbası.
En çok da altının bezle sarılı olması üzüyordu beni.
İlk günlerde dayanamayıp bunu sormuştum oradaki hemşirelerden birine. Bana bunun sadece her ihtimale karşı rutin olarak aldıkları bir önlem olduğunu söyledi. Zaten hastamız sıvı besinle beslenmekte, yani bu durumda tuvalet ihtiyacı da olamaz, demişti.
Babamın göğsünden bağlı tüm kablolar yatağının yanı başında duran elektronik bir makineye bağlıydı. Sanki ölümle yaşam arasında iletişim sağlayan teknoljik şeylerdi. Bu görüntü de beni ürkütüyor ve üzüyordu. Ama bu da uygulanması gereken olağan bir yöntemdi.
Ağzımı kapatan maskeyi hafifçe yana kaydırarak, günlerdir bir an bile babamın yanından ayrılmayan ve oldukça bitkin görünen annemin yanağından öptüm.
Her gün ziyaret saatinin başlamasıyla gelir, bitinceye kadar öyle sessizce ve bir şey yapamamanın hüznüyle artık sadece durgun bir bedenden ibaret olan babamın yanında kupkuru sandalyenin üzerinde oturup kalırdı.
Ne olmuştu, ne hale gelmişti, nereye kaybolmuştu o gölgesinden bugün bile korktuğum, saygıyla baba diye hitap ettiğim insan? Nerdeyse tümden yok gibi. Çok yakında belki de sadece anılarda kalacak kadar.
Babamı öyle sessiz ve hareketsiz uyur görünce o bedenin içerisinde kendimin bir parçasını görür gibiydim. Bana sarıldığını, çocuk ruhumu okşayıcı sözler söylediğini hatırlamasam da yine de, bana ait bir sevginin işte bu bedenin içinde bir yerlerde olduğunu biliyordum.
Gözleri kapalı, hiçbir anlam yüklü olmayan bir yüzü vardı şimdi. O yüze bakarken öyle dalıp gitmişken tam 12 gündür yüzünün bu halinde bir iz, bir ipucu, bir belirti görmek istedim. Öyle bir belirti ki, benden bağıra çağıra baba, babacığım demesini bekleyen.
Yaşamım boyunca babamdan bir tek kötü söz duymadım, bir tek fiske bile vurmadı bana. Ama oğlum, canım diye sarıldığı da olmadı işte. Garip bir feodal tutumdu belki de. Onu hep ciddi, hep çatık kaş gördüğümden olsa gerek başkalarının babalarına sarıldıkları gibi sarılamadım ona asla. Seviyordum, hem de çok seviyordum onu. Onun da beni çok sevdiğini biliyordum. Hiçbir eksikliğini yaşatmadı bana çocukluğumun. Ama şimdi tam da şimdi onun öyle duygusuz, hareketsiz tıpkı bir ölü gibi karşımda durması baba diyemediğim anları, bana oğlum demediği belki de içinden söyleyip dışa vuramadığı anları geliyor gözümün önüne.
-Babana bir şey olursa, Allah korusun ölürse eğer, ben de yaşayamam. Yaşamak istemem, dedi annem. Sonra da babamın sağ kolundan hafifçe tutup titretir gibi yaparak: “Duyuyor musun Sedat, dedi.
Babamın hatıralarımda henüz taze olan o güçlü kaslı kolları sanki içi boşaltılmış bir torba gibiydi. Bir deri bir kemik kalmış gibiydi.
-Lütfen böyle şeyler söyleme anne. Lütfen. Şimdi iyi şeyler düşünmelisin. Sadece iyi şeyler.
Nerdeyse 40 yıllık evlilerdi. İkisi birlikte iyi ve kötü günler yaşadılar. Birlikte omuz omuza verdiler. Annem evde babam dışarıda çalıştı. Ne yaptılarsa, ne kazandılarsa, ne yaşadılarsa hepsini birlikte başardılar. Belki de bunca yıl birlikteliğinden sonra gerçekten aynı bedende yaşıyor gibiydiler. Kim bilir?
-Babamı yan çevirmişler bugün. Belki de bu iyiye işarettir, dedim.
Az sonra bir doktor ve arkasında bir hemşire babamın yanına yaklaştılar. Doktor hiçbir şey demeden sadece kafasını öne arkaya sallayarak günlük kontrollerini yaptı. Makineden çıkan verilere, o andaki duruma baktı. Babama ait hasta dosyasındaki ilaçların dozajına ve veriliş sürelerine baktı sonra yine hiçbir şey demeden arkasını dönüp başka bir hastanın yatağına doğru yönelecekken, benim ve annemin adeta yalvaran bakışlarla kendisini izlediğimizi görünce, sanki bize bir huzur vermek istercesine sağ elini uzatıp babamın alnına koydu. Sonra boynuna. Sonra da yine hiçbir şey söylemeden, belki de söylenecek bir şeyi kalmadığından sustu ve başka hastanın yanına gitti.
Artık tutamadım kendimi. Bir volkan gibi patladım. Yıllardır sönük olan ama bugün ilk defa hayatımda patlayan bir volkan gibiydim. Ne gözyaşlarıma ne de sesli, sesli hıçkırarak ağlamama engel olabiliyordum. Annem de yıllar sonra ilk kez görüyordu ağladığımı.
Tıpkı çocukluk günlerimdeki gibi beni bağrına bastı. O da ağlıyordu ama hıçkırmadan, sessizce.
Elimi tutup usulca babamın sağ elinin avucunun içine bıraktı. Babamın sıcaklığını hissettim.
Ağlıyordum, bir film şeridi gibi geçerken gözlerimin önünden babamın güçlü kuvvetli hali ve kendi çocukluğum.
Annem kulağıma sessizce:
-Her şey düzelecek! Her şey düzelecek! Diye fısıldıyordu.
YORUMLAR
Yazınız kurgu mu , gerçek mi bilmiyorum ama itiraf etmeliyim ki sonuna kadar okuyamadım.
Dört yıl önce yoğun bakım ünitesinde kaybettim babacığımı. Bir pazartesi yoğun bakıma alındı, ertesi pazartesi vefat ett.
Okurken babamın yataktaki hali geldi gözümün önüne. Bizim çektiklerimiz...Üzgünüm yazıyı bitiremedim.
Yazı gerçekse eğer acil şifalar diliyorum babanıza ve tüm hasta yatağında yatanlara.
Kaleminize sağlık. Sevgi ve saygıyla