- 1825 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
Çöp Toplayan Tüm Samet'ler İçin
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sabahın ilk ışıkları güne değmeye başladığında, her günden farklı bir zaman yaşamıyor gibiydik.
Her güne benzeyeceğini sandığım bir gün daha başlamıştı sadece… Sadece sanmıştım demek ki…
Her günkü emekli rolümü oynamaya hazır olduğum bu sabahın ilk saatlerinde tek farklılık, eşimin doğum günümü kutlayan sesi ve beni yanağımdan öperek uyandıran sevgi dolu bakışları sanmıştım… Yanılmışım.
Keşke, günün bu sabah tazeliğindeki ışıklarına düşen tek fark, beni yataktan sevgiyle uyandıran bu sevgi dolu bakışlar ve bu doğduğum günün anlamlı olduğunu bize hissettiren tarihi olsaydı. Öyle olmadı.
Ne de olsa, ben doğum günü çocuğu değil miydim? Bu günün kıymetlisi ben değil miyim? Güneş birazcık benim için daha parlak, dünya benim için biraz daha çekilir bir yer olmaz mıydı bugün?
Öyle olmadı.
Yataktan çıktığım halimle, üzerimde eşofman, güne düşen ışıkları ve sabah rüzgârının insanı uyandıran soğuğunu bedenimde hissetmek için oturduğumuz dairenin balkonuna çıktım. Dudaklarımda doğum günü çocuğunda olması gereken o gevrek gülümseme vardı. Var-dı.
Ben apartmanın önündeki geniş yola bakarken, bir çocuk elinde geri dönüşüme kazandırmak için topladığı çöplerini koyduğu, iki tekerlekli çöp arabasıyla apartmanın çöp konteynırlarının olduğu istasyonuna yaklaştı. Onu görür görmez, benim dudaklarımdaki gevrek doğum günü gülümsemesi çoktan kendisine ciddi bir şekil vermiş, çoktan sabahın gevşek vaziyetinden kurtulup, esas duruşa geçmişti…
Çünkü bu yaşta bir çocuk, bu saatte çöp toplamak bir kenara; ya okulda, ya da evde dersleriyle alakalı olmalıydı… Olmalıydı da, neden değildi o zaman? Tüm bunları bir kenara bırak, hangi ebeveyn bu yaştaki bir çocuğu sabahın bu soğuğunda çöp toplamaya göndermiş olabilirdi ki?
Çöp istasyonuna yaklaşan çocuğa daha dikkatlice baktım. Üzerinde ince bir tişört, çorapsız ayaklarında lastik bir terlik ve bacaklarını örtemeyen bir kısa pantolon vardı. Ama hava soğuk.
Doğum günü çocuğu olan bende zaten başkaldırmaya hazır olan isyan duygusu tavan yaptığında, aşağıdaki çöp konteynırlarını çoktan karıştırmaya başlayan çocuğa seslenmeme karşı koyacak tüm engelleri yıkmıştım bile:
- Delikanlı, bana baksana!
Çöpleri karıştıran çocuk, beklenmeyen bu seslenişten ürkmüş, birazda korkmuş ve çöpleri karıştırıyor olmanın utancıyla sesin geldiği yere dönerek:
- Efendim! Diye seslendi.
- Sana bir şeyler vereceğim, beni orada bekler misin?
Şaşkınlığını üzerinden daha atamamış olan çocuk:
- Tabi beklerim, dedi edilgen bir tavırla.
Ben, (doğum günü çocuğu) çoktan içimdeki isyan duygusuna teslim olmuş vaziyette; kendi kendime bu düzene ve dünyanın adaletsizliğine saydırır ve bu durumun bir kader olamayacağını kendi kendime sayıklarken, hanımın yanına gittim. Hemen aşağıdaki çocuğa verebileceğimiz elbise ve ayakkabı var mı diye sordum.
Hanım, aynı heyecanla, aynı yaştaki oğlumun beğenmeyipte giymediği, akrabalarımız için sakladığı ne varsa, ayakkabı ve elbiseleri çıkardı, bana uzattı.
Ben, aşağıdaki çocuğun beni beklememiş ve gitmiş olacağı endişesiyle merdiven basamaklarını adeta koşarak indim. Şükür ki, bekliyordu.
Yanına yaklaştım, masum çocuk yüzü çöpleri karıştırırken kirlenmiş.
- Delikanlı senin adın ne?
- Samet… Samet benim adım.
- Peki, Samet, ben sana ayakkabı ve elbise getirdim, alır mısın?
- Oluuur, dedi. (Boynunu bükerek)
Ben yanımda getirdiğim bir torba dolusu elbise ve adeta yepyeni durumdaki spor ayakkabılarını uzatırken:
- Yalnız hemen şimdi ayakkabıları giymeni istiyorum, olur mu Samet?
Ayakkabıları gören Samet:
- Olmaz ağbi, şimdi ben çalışıyorum, kirlenir. Sonra giyerim.
- Neden bu saatte buradasın Samet? Okula gitmiyor musun sen?
- Yok abi ben okula gitmiyorum.
- Neden Samet? Kaç yaşındasın sen?
- Ben 13 yaşındayım. İlkokula da gitmedim.
- Neden Samet, Neden gitmedin ki?
- Benim babam yok abi. Annem de evde, bazen temizlik işi olursa çalışıyor. Ben ona bakıyorum!
- Peki Samet, yarın öğleden sonra saat 4 gibi buraya gelir misin? Sana yardım edeceğim.
- Tamam abi seni nasıl bulacağım?
- Tam buraya geleceksin. Ben seni bekliyor olacağım.
- Tamam. Saol abi…
Ayrıldık. Samet elinde iki tekerlekli çöp çuvalı ve benim verdiğim elbise dolu torba ile birlikte uzaklaştı. Ben ondan ayrıldıktan sonra apartmana yönelmiş ve merdivenleri ağır adımlarımla çıkmaya başlamıştım ki, göz yaşlarım bana doğum gününün birer hediyesi olarak dökülmeye çoktan başladı…
Bu kader olamazdı! Olmamalıydı. İşsizlik ve kötü ekonomi insanların yaşam şartlarını kötüleştirebilirdi ama insanlığımızı kötüleştirmemeli ve gözlerimizi de kör etmemeliydi.
Eve varınca, keşke onu eve davet etseydim, karnını doyursaydım diye geçirdim içimden. Olay o kadar spontane gelişmişti ki, pek düşünerek hareket edememiştim. Hemen balkona tekrar çıktım. Ama Samet gitmişti. Ama yarın nasıl olsa gelecekti.
Demek ki bizler, birer bahane buluyor, güne bakışımızı değiştiren sebeplerin içinde kendimizi daha yaşanmaya değer bir dünyada sanıyorduk!
Ama hayatını idame ettirmeye çalışanlar için hayat, biz onu ne kadar pembeye boyamaya çalışırsak çalışalım, tüm acımasızlığıyla devam ediyordu demek ki…
YORUMLAR
Tebrik ederim çok güzeldi. Ortak yaramız, kanamaya devam ediyor
Çöp Toplayan Çocuğa
Sen utanma ye çocuk dizlerine fer gelsin
Sen ye ki tok yatanlar görsün de utansınlar.
Allah için üzülsün, alınlara ter gelsin
Belki bir merhametle eline uzansınlar.
Sen utanma ye çocuk; utanç bizlerin hakkı
Sen koru yüreğini, sen bize merhamet et
Kimse cevap veremez, kim razı eder Hakkı
Yarın huzur gününde” bizler sana emanet.
Kasım KAPLAN
Yazınızı EĞER BİRİ SANA DOLUNAYI GÖSTERİYORSA DOLUNAYA BAK, GÖSTEREN PARMAĞA DEĞİL diyen Çin atasözünü anımsayarak okudum, sevdim. DOLUNAY sizin toplumsal duyarlılığınız, sıcak, sevgi dolu yüreğinizdi; koruyun bu güzelliği, hep böyle kalın!
Bu anımı yazarken, bu yazının bir yerinin hep eksik kaldığını, tamamına ermediğini düşündüm.
Hala aynı yerdeyim..
Benim kurbağaya attığım taş, bırakın kurbağaya değmeyi, onu ürkütememiştir bile sanırım.. Velhasıl bu anlamda yaptığım yardım, sadece bir pansuman gibidir. İlaç olamamıştır.
Fakat bu hatırayı bu haliyle (eksik olduğunu düşündüğüm haliyle) sizlere aktarmayı uygun gördüm. Çünkü, bazen insanların görmeye alıştıklarına bakması gerek. Yarayı görmek veya işaret etmek yetmiyor; o yaraya, yarayı kanatmak pahasına bazen, basmak gerek..
Bu anlamda benim tüm hayatım boyunca kendime şiar edindiğim husus, kimsenin hoşuna gitmeyenleri dile getirebilmek olmuştur.
Bu yazıyı da onun için burada asmayı uygun gördüm.
Bu yazımı asarken, biri çıkacak "balık verme, balık tutmayı öğret diyecek" bana diye içimden geçirmiştim... Ve düşündüğüm harfi harfine oldu...
Benim birisine balık tutmayı öğretmem için önce kendimin balık tutmayı biliyor olması gerekir değil mi? Çünkü ben de işsizim. Ben de bu sosyal adaletsizlikten muzdarip vaziyetteyim. Ama hiç olmazsa sabahları kalkıp, fırtınadan kıyıya vuran deniz yıldızları için üzülecek yerde, bir tanesini geri atmayı düşünecek kadar ayakta durmaya çalışıyorum elimden geldiği kadar.
Hadi gelin bir şeyler yapalım. Bir site yöneticisi çıksın bir kulüb kursun. Veya yardıma gerçekten ihtiyacı olanlara gönüllülük esasınca yardım etmeyi deneyelim...
gülün dikeni tarafından 3/15/2011 2:10:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
gülün dikeni tarafından 3/15/2011 2:12:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yazınızı büyük bir titizlikle okudum baştan sona kadar etkileyeci. Her gün hayatımızda görüp de görmemezlikten geldiğimiz yüzlerce Samet var. İsmin ne önemi var aslında Samet, Ali, Ayşe, Fatma, bu çocuklar bizim çocuklarımız değil mi? Bugünün gençleri yarının büyükleri ama gelin görün ki ne haldeler? Gençlik bizim geleceğimiz yarınımızın umutları, bu çocuklar için ne yapabiliriz? Asıl soru bu, cevaplanması gereken bundan da endişe duymamız gerekir. Saygılarımla...
Bu kader olamazdı! Olmamalıydı. İşsizlik ve kötü ekonomi insanların yaşam şartlarını kötüleştirebilirdi ama insanlığımızı kötüleştirmemeli ve gözlerimizi de kör etmemeliydi.
Evet etmemeli, sartlari öne sürmemeli her firsatta.
Ne mutlu bir garibe el uzatabilenlere.
Cok etkileyici yüreginize saglik ve tebrikler
Saygilarimla
Yeni yaşınız size ve ailenize hayırlar ve uğurlarla gelsin dilerim..farkında değiliz belki ama ben inanıyorum ki gelmiş te..size bir fırsat sunulmuş küçücük bir yüreği bir çocuğu belki daha da yardım etmeyi düşündüğünüz bir anneyi.Ne güzel bir fırsat size sunulmuş.Pek çok hikayeler okudum bu konuyla ilgili olarak pek çok kaynakta bu hayır-hasenet dediğimiz sistemi sağlam delilerle destekler.Allah bir kuluna yardım edeceği vakit bir diğer kulunu aracı kılar..bunu eminim siz de biliyorsunuzdur.
fukaralık insanlık tarihiyle yaşıttır.tarihin her devresinde her zaman vardır.İşte insan olmanın sorumluluğu bu bağlamda ortaya çıkıyor."veren elin alan elden üstünlüğü""kardeşi aç iken tok yatanın reddi "gibi.eğer ki insanlık aç ve tok kavramları insan olma bilinci ile işlense herkes üstüne düşeni yapsa "Samet"lerin yüzü gülecek din de ahlak ta insanlık ta bunu gerektirir.
ama asıl sorun görmeyen gözlerimiz ben duygumuz paylaşmayı bilememek yürekten isteyememek.
bazıları diyecektir ki bu devletin işi devlet sorumluluğunda olmalı doğrudur.devletler de hükümetlerde üzerine düşeni yapmalı ancak görülmediği yerde yetişmediği yerde bu iş oktay beyin esmize'nin işi olmalı onlarda katkıda bulunmalı.
yürekten teşekkürler duyarlılığınıza kalbinizin güzelliğine...
kutlarım güne düşmeyi hakkıyla verdiği mesaj ve içerikle hak eden yazınızı saygılarım selamlarımla
asran
Rahmetli Babacığımın da hep söylediği gibi; "ortada cenaze varsa kaldırsınlar diye beklemeyin, kalkın siz kaldırın".
Vesileyle yazarı tebrik ediyor, yorumlarıyla eser sahiplerini gönülden destekleyen dostlara da sevgilerimi bırakıyorum.
Ah ne Sametler gördü bu gözlerim! Ondandır gülüşlerimdeki kırıklık. Onlar ki, insanı aynaya bakmaktan utandırıyor...Yediği yemekten, çöpe attığı ekmekten...
Bunları yazınca garipsiyor bazıları...Gariban edebiyatı diyor. Oysa hakikat bunlar...Villasında brandy midir nedir ondan içip, guruba karşı anlaşılmaz devrik cümleler savuranları yazacaksınız ki, çağdaş olasınız ve ülkeniz de çağdaş gibi görünsün tüm dünya edebiyatı literatüründe...
İşim gereği sürekli bu insanlarımızın içindeyim. Bu yüzden yazdıklarınızı her hafine kadar gayet net bir şekilde anlıyorum. Zaten yüreği olan herkes de böyle değil midir? Ama hep konuşuyoruz...Eylem yok...Varsa da sizin bizim gibi bireysel...Kollektif bir çalışma yok. Devletin yaptıklarına da makarna ticareti diyorlar. Oysa bilmiyorlarki ne ticareti olursa olsun o malzemeleri alaıp evine giden bir kadından daha mutlusu olamaz o gün...
Tebrik ediyorum duyarlı yüreğinizi. Sayımız çoğalır inşallah...
Saygılar.
Sametler ve Tahirler ve niceleri... Günlük yaşamımızda okula gitmesi gerekirken, çöpten atık toplayan bir çok çocuğumuz var.
Sizin olayınıza benzer bir olayda ben yaşadım. Adı Tahir di. Al al yanaklı, sevimli, utangaç. Aslında "hazır balık vermek yerine balık tutmayı öğretebilsek" ne güzel olurdu.
Yüreğinize sağlık. Sevgi ve saygıyla...
Yazıyı okurken kimin yazdığına bakmamıştım.Bakınca takip ettiğim bir kalemin olduğunu görünce " ben kimi takip edeceğimi bilirim" diye düşündüm.hani bazen güzelliklerden kendimize pay çıkarmak isteriz ya galiba öyle bir duyguya kapıldım.
Güzel yüreğinizi kutluyorum ve Allah herkesin kalbine bu güzel duygulardan versin diyorum.
Selamlar