- 1334 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
SEMRA YAŞIYOR…
Köylüler sessizdi. Orman sessizdi.
Acı çığlığı yankılandı Mahmut’un, ormanın derinlerinde:
“Ah! Benim talihsiz Semra’m. Hangi şerefsiz, hangi vicdansız, hangi ırz düşmanı kıydı sana? ”
Nereden geldiği, nasıl olduğu bilinmeyen bir rüzgar çıktı. Önce ince dalları sallandı, ağaçların. Sonra yerdeki otlar savruldular sağa, sola. Semra’nın kanlı yemenisi dalgalandı, hafiften. Otlarla birlikte havalandı. Kalabalığa doğru süzüldü, süzüldü… Boylu boyunca örttü, Haydar’ın başını.
Minik bir sincap geçti, Hacer nenenin önünden.
…/…
Herkes donmuştu, olduğu yerde. Şaşkınlıkla bakıyorlardı, Haydar’ın başını örten yemeniye. Şaşkınlıkları gitgide öfkeye dönüşmeye başladı ve hep bir ağızdan bağırarak çullandılar Haydar’ın üstüne. Tekme, tokat girişmişlerdi ki Mahmut’un sesi ile kendilerine geldiler:
“Ölmemiş, yaşıyor.”
Öfkenin yerini sevinç, sevincin yerini de telaş aldı. Sağa, sola koşturmaya başladılar, ne yapacaklarını bilmez halde. Hacer nene, hemen attı örtüsünün uçlarını başının üstüne ve kendisinden beklenmeyen bir çeviklikle çöktü torununun başına. Mahmut’un kucağındaki başını, kendi kucağına aldı, yavaşça:
“ Çabuk Mahmut, koş köye ve bulduğun ilk arabayı al, gel.”
Muhtar emmi, cebinden arabasının anahtarını çıkarttı, Mahmut’a doğru fırlattı:
“ Benim arabamı al, Mahmut. Kahvenin önünde duruyor. Koş oğlum, çabuk “
Anahtarı havada kapan Mahmut, deli gibi fırladı yerinden ve köye doğru koşmaya başladı.
Hacer nene, komşularının oğlu Hasan’ı yanına çağırdı. Başındaki örtüyü verip az ilerdeki dereden ıslatıp getirmesini söyledi. Hasan’ın bir çırpıda ıslatıp getirdiği örtü ile Semra’nın yüzünü, boynunu silmeye başladı. Hafifçe inledi, Semra:
“ Nenem, beni bırakma.”
“ Korkma kınalı kuzum, yanındayım. Dayan, iki gözümün nuru. Mahmut şimdi gelir. Seni hastaneye götüreceğiz. Dayan, canımın canı.”
Mahmut, muhtar emminin arabası ile yaklaşabildiği kadar yaklaştı, Semra’nın yattığı yere. Ormanın içinde, arabanın geçebileceği yolu bulmak için, kan ter içinde kalmıştı. Bu arada arabanın her yeri de çizik içinde kalmıştı ama gözünün gördüğü yoktu.
İncitmekten korkarak kucağına aldı Semra’yı. Semra, canının acısı ile inledi. Entarisinin beyaz gülleri kıpkırmızı olmuştu. Bacaklarından süzülen kan, çoktan donmuştu bileklerinde. Bu görüntü, iyice çileden çıkarttı Mahmut’u. Köylünün kıskıvrak yakaladığı Haydar’a çevirdi bakışlarını:
“ Seninle sonra hesaplaşacağız.” Diye tısladı, sıkılı dişlerinin arasından. Arabanın arka koltuğuna, nenesinin dizlerine yatırdı Semra’yı. Hızla hareket etti, kasabaya doğru.
Doktorlar büyük bir titizlikle muayene ettiler Semra’yı. Yaralarını sardılar, kırılmış bacağını alçıya aldılar. Hemşirelerden biri sıcak sularla elini, yüzünü temizledi. Elinden geldiğince, uğradığı saldırının izlerini silmeye çalıştı, Semra’nın vücudundan.
Tek yataklı bir odaya alınıp, yatağına yatırıldıktan sonra kapıda bekleyen nenesine ve Mahmut’a seslendi, doktor:
“ Semra’ya sakinleştirici verdik, bir süre uyuyacak. O arada biz, odamda konuşalım biraz.” Dedi.
Doktor, masasının arkasındaki koltuğuna oturdu. Yaşadıkları acı ile kasılmış Mahmut’a ve Hacer neneye baktı.
“ Semra’nın size çok ihtiyacı olacak. Bu yüzden, bir an önce kendinizi toparlamanız lazım. Bu olayda bir suçunun olmadığını biliyorsunuz. Onun, normal hayatına dönmesinde en büyük destekçileri sizler olacaksınız. Kadın doğumcumuzun yaptığı muayenede, hamile kalma riskinin olmadığını tespit edildi. Bu açıdan içiniz rahat olsun. Semra genç, yaraları ve kırığı çabuk iyileşecektir. Ama yüreğindeki yaralar için zamana ve en çok da sana, senin sevgine ihtiyacı var delikanlı. Sevgin, Semra’yı tedavi edecek kadar güçlü mü? “
“ O ne demek öyle doktor bey? Semra benim yavuklum. Elbette yanında olacağım. Bir şerefsiz, ırz düşmanı yüzünden bırakacaksam sevdiğimi, en az onun kadar şerefsizim demektir.”
Hacer nene, minnet dolu gözlerle baktı Mahmut’a: “ Allah senden razı olsun oğlum. Senin ne mert bir oğlan olduğunu bilirim, çocukluğundan beri. Ama şimdi daha bir büyüdün gözümde. Seninle ben el ele verip, saracağız yaralarını kınalı kuzumun.”
On gün sonra…
Semra’nın hastaneden taburcu olma zamanı gelmişti. Hastanede kaldığı günler boyunca, hem yaraları bakılmış hem de bayan psikologla uzun uzun sohbetler yapmışlardı. Yaşadığı olayın acısı mı daha baskındı, utancı mı? Bilemiyordu. Nasıl dönecekti köyüne? Nasıl bakacaktı komşularının, arkadaşlarının yüzüne? Ya Mahmut? İster miydi artık onu, sever miydi eskisi gibi? Gerçi bir tek gün bile ayrılmamıştı yanından, Mahmut. Her sabah gelmiş, geceden uykusuz kalan yaşlı ve yorgun nenesini yatırmış, o ilgilenmişti Semra ile. İlk önceleri bakamamıştı Semra, dünyadan çok sevdiği Mahmut’unun yüzüne, gözlerine. Ama yılmadan, bıkmadan konuşmuştu Mahmut. O konuya hiç değinmemiş, günlük olaylardan bahsetmiş, köyden, arkadaşlarından haberleri anlatmıştı. Bir de, onu ne kadar çok sevdiğini söylemişti Semra’ya.
Sadece bir tek gün gelmemişti, Mahmut. İçi bir garip olmuştu Semra’nın. “ Gitti, gelmeyecek.” Demişti, nenesine. Akşama doğru gelen muhtar emmiden öğrenmişlerdi, olanları.
Olaydan sonra köylülerin jandarmaya teslim ettikleri Haydar, sorgusunun ardından mahkemeye çıkartılmış ama kefaletle serbest bırakılmıştı. Bütün köylü, bu duruma isyan etmişler, ağa olan babasının rüşvet verdiğini o yüzden Haydar’ın serbest kaldığını bağırarak ağanın evini basmaya kalkışmışlardı. Jandarma, güç bela köylüyü sakinleştirip, evlerine göndermişti.
Bu durumdan cesaret alan Haydar, yine dolanır olmuştu ortalıkta. İki gün önce, köy meydanında dikilmişti Mahmut, Haydar’ın karşısına. Bir elinde koca bir ağaç dalı, diğer elinde Semra’nın kanlı yemenisi vardı.
“ Bu dal ne, biliyor musun Haydar? Bu dal, Semra’ya tecavüz ettiğin yerdeki ağacın dalı.” Diye bağırarak, elindeki dalla vurmaya başlamıştı, Haydar’a. Bütün köylü etraflarında toplanmış ama kimse Mahmut’u durdurmaya kalkışmamıştı. Hatta olaya müdahale etmek için gelen jandarmanın da önünü kesip, geçit vermemişlerdi.
Ağzı, burnu kan içinde kalan Haydar, yalvarmaya başlamıştı:
“ Ben ettim, sen etme Mahmut. Yeter, vurma artık. “
“ Sen, Semra’yı dinledin mi? Onun yalvarmalarını duydun mu ki ben seni duyayım?”
Neden sonra sakinleştiğinde, elindeki yemeniyi Haydar’ın boynuna dolamış, bir yandan sıkarken bir yandan da “ Bir daha seni ortalarda görürsem, bir daha seni Semra’nın hatta bu köyden herhangi bir kızın yakınında görürsem; bu yemeni ile sallandırırım şu ağacın dalında, yemin olsun. Duydun mu beni? “
Yediği dayaktan ve korkudan konuşacak mecali kalmayan Haydar, ancak başını sallayabilmişti. O günden beri de kimse görmemişti onu.
Nenesi, eşyaları toparlamış, son bir kere daha odayı kontrol etmişti, unuttuğu bir şey var mı? Diye. Hemşirelerle vedalaşmışlar, hepsine teşekkür etmişlerdi, ayrı ayrı. Artık Mahmut’u bekliyorlardı.
Kapı çalındı. Güler yüzüyle Mahmut girdi odaya. “ Hazır mısınız? “ dedi, Semra’nın gözlerine bakarak. Sessizce başını salladı, Semra. Bir paket uzattı Mahmut, Semra’ya “ Aç “ dedi. Soran gözlerle Mahmut’a bakan Semra, yanıt alamayacağını anlayınca paketi açmaya başladı. Kar gibi beyaz bir başörtüsü çıktı, paketten. Örtüyü Semra’nın elinden alıp, başına yerleştirdi, Mahmut. “ Sen, bu örtü kadar ak’sın.” Diyerek alnından öptü, yavuklusunu.
Hacer nenenin elindeki eşyaları bir eline alan Mahmut, diğer elini de Semra’ya uzattı. Bir an durakladı, Semra. Sonra eli başındaki örtüye gitti. Başını kaldırdı, omuzlarını dikleştirdi, kar gibi beyaz örtüsünü düzeltti, gülümseyerek tuttu Mahmut’unun sıcacık, sevgi dolu elini.
Eser Akpınar
13.03.2011
İzmir
YORUMLAR
Keşke Mahmut gibi adamlar çoğunlukta olsa.... Genelde olduğu gibi suçun, günahın saldırıyı yapana ait olduğunu bilip, saldırılanı bir köşeye atmasa.. Ya da"Bundan böyle, sen bana yar olmaszın kirlendin kadın" gibi söylemlerle bir zavallılığın içine düşülmese..
Erkeklerin elinin kiri sayılan durumlar, kadının ömür boyu bir halka gibi boynuna geçmese.. Umut verici bir hikaye, kıssadan hissesi de öyle..
Ellerine sağlık...
Canım benim, ne kadar güzel bir öykü olmuş bu; bence sen roman yazmalısın Eser, yazacağından eminim.
Eline yüreğine sağlık arkadaşım gerçekten içim açıldı yazını okuyunca. Tebrik ederim.
sevgimle.
Eser Akpınar
Sevgilerimle.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Sevgiler, selamlar.
Ders verici bir öykü...Olaylara pozitif yaklaşım;mağdur olana sahiplenme. Ama gerçek yaşamda böyle mutlu son oluyor mu doğrusu,çok zor...Sizin bu öykünüz kalıplaşmış,ön yargıları yıkmak için etkili bir mesaj içeriyor...İnşallah, bu tip olaylar,hiç yaşanmaz...
Saygılarımla efendim...
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum, değerli yorumunuz için. Saygılar, selamlar.
Ülkemizin acı gerçeklerinden biri, tecavüz olayı, başarılı şekilde işlenmiş.
Sonıu neyse ki mutlu ve asil bir şekilde bağlandı.Nice evlere karabasan gibi çöken bu konu, okurken içimi dağladı.
Tebrikler başarılı anlatımınız için, selam ve sevgiler.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum, Handan Hanım. Sevgiler, selamlar.
Hayatan gerçek, gerçek olduğu kadar da acıtıcı bir yönü. Gizlenen, örtülmeye çalışılan, kimselere anlatılamayan yönü. B<zen sineye çekilen ırza tecevüz manzaraları. Maalesef ki canım herkes Semra kadar şandlı olmuyor. Türk toplumunun bu olaylara bakış açısı tam tamına kadının karşısında. Öyle bir olay olduğu zaman i,lk önce kadınlkardan şu acı sözler duyulur. " DİŞİ KÖPEK KUYRUK SALLAMASA ERKEK KÖPEK PEŞİNDEN GİTMEZDİ " Bir şeylerin cezası verilmeli, engel olunmalı. Bir ömür boyu unutamayacağı travmanın sonuçları o kadın hep çekecek. Belleğinin bir kenarında belki de gizli tutacak ama hep kanayacak o yara. Çok harika bir öyküydü ve günümün yazısı bence. Sevgilerimle canım arkarkadaşım.
Eser Akpınar
Sevgilerimle.
Mahmut'un gözlerinden öpesim geldi...Zira köylerimizde (şehirlerde de bu böyle) halen daha "namus" denen kavrama, öyle değişik gözle bakılıyor ki!
Bir kız tecavüze bile uğrasa kirlenmiştir bir kere. Namussuzdur, o kız eş diye, gelin diye alınmaz.
Böyle zihniyette insanlar oldukça, zaten bir tramva geçiren tecavüze uğrayan kızlarımız, bir daha ömürlerinin sonlarına kadar o tramvadan çıkamıyor, hatta sonu intihara kadar gidebiliyor. Sanki bir suçu varmış gibi...
O yüzden Mahmut'un sizin aracılığınızla gözlerinden öpüyorum. Aferin ona, bu herkese ders olsun.
Yüreğinize sağlık Eser Hanım. Sevgilerimle...
Eser Akpınar
Sevgiler, selamlar.
Kötünün iyiyi bitirmesine göz yumulmamış bir öyküydü ve final beni çok mutlu etti. Hele beyaz baş başörtüsü beni çok duygulandırdı. Eser Hanımcığım harika bir anlatımınız var. Sizin öykülerinizi çok beğeniyorum. Tebrikler. Sevgilerimle..
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum Aysel Hanım, desteğiniz ve değerli yorumunuz için. Sevgiler, selamlar.
Eser Hanım... Arada bende bir şeyler yazmaya çalışıyorum ya...
Sizin bu yazınız dan sonra " Acaba vaz geçsem mi yazmaktan" diye düşünceler sardı beni...
Böyle güzel yazamadıktan sonra yazmanın ne anlamı var?...
Selam ve Saygılarımla...
Eser Akpınar
Sizin şiirlerinizi de yazılarınızı da büyük bir keyif ve beğeni ile okuyoruz.
Çok teşekkür ediyorum. Saygılar, selamlar.
Her şeye rağmen biterken insanın içini ısıtan sıcacık bir öykü.
Anlatımı da öyle, dil yapısı da.
Güzel bir öykü
Tebriklerimle
Saygı ve sevgiyle kalın...
Eser Akpınar
Saygılar, selamlar.
Mahmut gibi yüreği temiz insanların varlığı
biraz olsun umut serpiyor yüreklere
hazin bir öykü
başarılı bir anlatım
kutlarım Eser Hanım
sevgilerimle
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum Gülhun Hanım. Sevgiler, selamlar.