- 1630 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
SAKLADIĞIM SESLER
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
SAKLADIĞIM SESLER
Küçücük ellerim iri kapı tokmağını kavramakta zorlanırdı. İki elimle sıkıca tutmaya çalışırdım oymalı kapı tokmağını ve ağır demir kapının açılması için tüm kuvvetimle dayanarak itmeye uğraşırdım. Takunya sesleri gelirdi beton zemine vura vura, “tak tak” diye. Geçmişimden ilk hatırladığım seslerdir “takunya” sesleri. Kulağımın içinde capcanlı, dipdiri duran.
Demir kapının açılması ile çocukluk hayallerim heyecanla koşardı içeri. İşte babaannemin evi. Her köşesinde, her odasında, bahçenin her bölgesinde kurduğum bütün hayaller yaşıyor gibiydi benim için. Kabuklu salyangozun yıllanmış avlu duvarına çizdiği yollarda nice yolculuklar yapardım. Nasıl güzel parlardı o ince uzun yollar güneşte. Usta bir kalemle, itina ile çizilen, ince bir hat sanatı gibiydi asırlık duvarın üzerinde.
Yaklaşık yüz metrekarelik bir bahçesi vardı babaannemin evinin. Tam ortasında pembe açan aşılı bir gül ağacı bulunurdu, mis gibi kokan. Erik ağacının dibine bağdaş kurar, otururdum elimde bebeğimle. Koşuşturan karıncaların, çiçeklerin diplerinden giderken omuzlarına yüklerdim bazen düşlerimi… Bazen de nar ağacıyla muhabbet ederdim. Çiçeğinin rengine, narın tanelerine hayran kaldığımı söylerdim ona. Taşlardan oluşturulmuş bahçenin içindeki patika yolda gezmeyi çok severdim. Sevgiyle yoğrulmuş nice hayallerimi bu güzel bahçenin derinliklerine bırakırdım her yeni gün.
Altı odalı bu eski Bursa evinin kalın duvarları vardı, dokunup sevdiğim. Sabah ezanlarında takunya sesine uyanıp dinlediğim, o eski zaman ezanları hâlâ içimde saklı durur, sessiz, sakin ve küskün…Odanın penceresini açtığımda Ulucami’den başlayıp diğer camilerin kalem misali göğe uzanan minarelerinden yayılan ezan seslerinin, o muhteşem ahengini şimdi çocuklarıma dahi anlatamıyorum. Ezanlar sustuğunda sanki minareler daha uzun gelirdi çocuk gözüme. Hürmetle kapadığım pencereden, güvenle uzanırdım diğer odaların gizemine. Gıcırdayan tahtaların şarkısı değerdi kulaklarıma. Naftalin kokan ipek mendiller hediye ederdi babaannem bize her bayram, içinde bayram harçlığı saklanırdı. Aşikâre verilmeyen bayram harçlıkları… Ne muhteşem bir terbiye idi. İşte bu ipek mendillerde sakladım bu güzel evin seslerini..belki çocuklarım duyar diye.
Tahta merdivenlerden patır patır inip çıkardım. Sedirde dantel süslü yastıklara dayanırdım rahatça. Teneke mangaldaki bakır cezvede pişen kahvenin kokusu yayılırdı odalara… O kokuyu takip eden kurutulmuş ıhlamur ve papatya kokuları beni esir alırdı adeta. Taş mutfaktaki beyaz sabun kokusu en değerli kokuydu beklide… Temizlik kokusu. Demir havanda babaannem ceviz, fındık, fıstık ve leblebi döverdi. Bunları ayrı ayrı cam kavanozlarda muhafaza ederdi. Ahşap oymalı, kenar kısımları yuvarlak, camlarından gözüken raflarında kanaviçe işli örtülerle süslenmiş dolabının içinde saklardı çerez kavanozlarını. Hayranlıkla baktığım bu dolabın kapağını açtığında yayılan o koku, en vazgeçemediğim kokuydu. Koşarak yanına gelir otururdum babaannemin. Ne kadar kıymetli gelirdi benim için küçük porselen tabağa koyduğu çerez ezmeleri… Hele bisküvi(t)lerin arasına bastırıp sıkıştırılmış lokumda varsa, keyifli bir abur cubur olurdu benim için.
Alt kattaki taş ocaklı odanın penceresinin pervazına, minder koyardı babaannem. Demir parmaklıklardan ayaklarımı sarkıtırdım, sağa sola sallaya sallaya. Şampuan şişelerinden yaptığım bebeklerimle saatlerce oynardım. Hayallerimin güzel arkadaşlarıydı onlar, Ayşe’si, Fatma’sıydılar.. Büyükçe bir oda gibi gelirdi bana bu pencerenin pervazı. Demir parmaklıkların üst kısmı duvara daha yakın ve alt kısmı ise sokağa doğru genişleyen şekli ile Osmanlıdan kalan en güzel görüntü idi.
Yunan işgaline şahit olmuş, ağıtları duymuş, ayrılıkları yaşamış, suskun iki katlı bu evin bütün pencerelerinden Bursa’ya doya doya bakardım. Ahşap, yeşil boyalı çerçevelerin camlarından seyrederdim Bursa’yı, gelecekteki günleri bilmeden. Bakmaya doyamadığım Bursa, o tarihlerde sakin ve yeşildi. Şehrin gürültüsünü içine çeken ıhlamur ağaçları, sanki garipler mezarlığındaki servi ağaçları ile selamlaşır gibiydiler… Sakladıkları nice sırlarıyla…
Şair İsmail Soygeniş’in dediği gibi:
“Sokaklar, sokaklar,
Kimi çıkmaz, kimi dar,
Kimi mazimden yadigâr,
Kimi hâlâ mübarek ecdâd kokar, “
Böylesi huzurla Arnavut kaldırımlı, dar bir Bursa sokağı babaannemin evinin önünden bayır aşağı uzanır giderdi. Sokağın orta kısmı hafif çukur olarak düzenlenmişti. Yağmur yağdığında koşarak akardı yağmur suları, sokağın ortasından. Eşekleri ile incir, kiraz, ve meyve satan köylülerin sesleri göğe uzanır kaybolurdu. Süt ve yoğurt satıcılarının demir terazi sesleri en özlediğim sesler arasında mahzun durur. Demir terazi yere bırakıldığında, ardından gelen zincirin sesi, o zamandan bu güne yapışıp kalmıştır kulaklarımda.. Dondurmacıların, elma şekercilerin, komşuların pencere muhabbetlerindeki “mahalle haberleri”, çocukların kaçan topun ardın koşan adım sesleri, at nallarının, ” bende varım” diyen narin ahenkli türküsü saklanmıştı bu parke taşlara.. Sokağın adeta nefesi vardı.. Coşkusu ve muhabbeti, çocukların sesleri ile evlerin duvarlarına yaslanırdı sabırla…Bursa yaşıyordu kültürünü, kendini…
Şimdi fırsat bulduğum her zaman babaannemin mahallesine gider, sokakta bayır aşağı yürürüm. Nazikçe eski evlerin duvarlarına dokunurum, kırık camlarına bakarım.. Bahçelerinde tanıdık bir ağaç ararım, o günlerden kalan.. Dar uzun, siyah örtülü Bursa’lı yaşlı teyzeleri beklerim, babaannemin evinin önünde.. Ne yazık ki ne gelen olur, nede hatırlayan. Sokak bambaşka bir hâle bürünmüş. Evler satılıp, sahipleri değişmiş… Yaşlılar göç edip, gitmişler.. Koşarak akıp giden yağmur suları dahi kalmamış… Heyhat ki kaybolmuş gitmiş özenle sakladığım sesler, kokular ve tatlar.. Şimdi yabancı yüzler geçiyor yanımdan. Geçmişten çok uzak.
“Her nesnenin bir bitimi varmış” diyen Mihriban türküsünü küçükken anlayamazdım. Oysa şimdi hatıralarıma ne kadar yabancı kaldığımı görerek, gözlerim buğulu, kalbim ağlamaklı, ayaklarım yorgun, hayallerim tozlu, ellerim boş dönüyorum, bir koşu uzanıp yakalayabildiğim bitip giden o geçmiş zamanın içinden bugüne.. Mırıldanıyorum içimden yine: Her nesnenin bir bitimi var ama…
Özlem Maria Zafer
İlktohum dergisinin 2. sayısında çıkan yazım...Güzide insanların o muhteşem yürekleri ile "edebiyat mektebinin" en küçük öğrencisi olarak, "İlktohum" ailesine hürmet ve saygılarımı iletiyorum. Emin ve kaliteli adımlarla başarıların en güzeli sizin olsun...
YORUMLAR
sanki rahmetli babaannene bende misafir oldum...son derece canlı bir yazı..okundukça canlanan insanı içine çeken efsunlu kokulu ve gizemli....yazan duygulu yüreğini ve sevgi dolu kalemini candan kutluyorum...sevgili atike...
sevgimdesin...duamdasın...
Özlem Maria Zafer
Cani gönülden kutluyorum tüm sevgimle izninizle kucakliyorum sizi, onca göz yasi döktüm bu dizelerde, babannemin soguk yüzünü görmedim ve beni büyüten annemdir, ben turkiyeye geldigimde hälä ayaklarindaki takunya seslerini duyuyorum 16 yil gecmesine ragmen aradan , cok etkilendim nasil ifade edecegimi sasirdim benim icin suan sözün bittigi yer,
affiniza siginirim cok imla hatasi yaptim biliyorum can havliyle hislerimi paylastim ,
kalemden yüreginize emeginize sonsuz saygilar,
esenlikler, senlikler....
Özlem Maria Zafer
Yüreğiniz hep sıcacık kalsın.Hiç unutmayın sizi sevenleri ve gelecekteki sizi sevecekleri...
Yaşanmışlığını sevdiğim canım Bursa'mdan sevgilerimle...
Özlem Maria Zafer
Tebrik ediyorum. Eskiye olan düşkünlüğüm bir kez daha yeşerdi sayenizde. Anılar kimin olursa olsun, değerli güzel ve okunası...Hele anlatım "oku beni" diyorsa...
İlk kez bir yazınızı okuyorum. Umarım bundan sonrakileri de okuma fırsatım olur.
Kurula böyle değerleri ortaya çıkarttığı için teşekkür ediyorum ilk ve son kez....
Özlem Maria Zafer
saklanınlan sesler geçmişin naftalin kokulu gizini sürer günümüze...
küçükkken anlayamdıklarımızı bedelleriyle birlikte büyüyünce yaşam bize anlatıyor değerli kalem...
sizi burada daha sık görmek isterim/z...
kesinlikle kutlanası çok değerli bir çalışmaydı...
sevgimle...
Özlem Maria Zafer
Mehtap ALTAN
Sizi zaten o paha biçilmez anne yüreğinizle tanımıştım ne müthiş bir selamdı teşekkürler...