Bir Önceki
Herkesin sabrının taştığı bazı anlar vardır. Yoksa, olmalıdır. Benim sabrım biraz klişe, bardak şeklinde. Son damladan bir önceki ve bir önceki ve bir önceki damlayı hatırlamıyorum ama, taşan damladan anladığım kadarıyla sabrın sınırını aşmak için dünyayı yerinden oynatacak bir şeylerin yaşanmasına gerek olmuyor. Otobüsteyim. Yalnız ve aylık akbili en az bir kez bitirmiş olanlarınız beni anlayacaklardır, gezmeyi sevdiğimden değil, bir işim olduğundan, bir yere yetişmem gerektiğinden de değil, öyle olması gerektiğinden bindim otobüse. Bir zorunluluğun olmadan istediğin durakta inmenin keyfi başkadır. Son duraktan bir önceki ve bir önceki ve bir önceki durakta inebilme özgürlüğü, işte bundan söz ediyorum. Mutlu ve daha önce eline hiç akbil almamış olanlarınız bunu anlamayacaklardır. Ama biliyorum ki o günler de gelecek. Ben de böyle başladım.
Yanımda kadının teki konuşuyor. Daha afyonun patlamamış şu gözlere bak. Ben senin o afyonunu patlatmasını da bilirim. Üzerine bir kere oturdum mu tamamdır. Anladık şişmansın. Sanki otobüste bir on dakika geçirmişiz gibi değil de, yirmi yıldır evliyiz üç çocuğumuz var ve artık ağzından çıkacak hiçbir cümleye tahammülüm yokmuş gibi hissetmeme rağmen, neden sadece konuştuklarının bu kadarını anımsıyorum kadının, bilmiyorum. Sanırım insanın sabrı taştığı zaman, kalan sesler anlamını yitiriyor. O kadar hümanist geçinirim, kadının susması için ona yapabileceğim işkenceleri geçiriyorum aklımdan. Bir de kadının karşısındaki, onu dinlemeye mecbur olan adamı düşünüyorum. Onu düşünüyor ve onun adına üzülüyorum. Sonuçta ben bundan bir önceki ve bir önceki ve bir önceki dakikada yerimden kalkıp bu acıya son verebilirdim. Niye son vermediğimi yalnız ve hayatında en az bir kez otobüse binmiş olanlarınız anlayacaklardır.
Boğaz Köprüsü’nde indim. Eskisi gibi bir işim olmamasıyla Fabrikalar’da, eskisi gibi bir eşim olmamasıyla Kadıköy’de inme mecburiyetimi kaybetmiştim. İnsan kaybettiği şeyler için üzülmeyi, kaybettiğinin onuncu saniyesinde bırakıyor. İşimi eşim yüzünden, eşimi işim yüzünden kaybetmiş olmam, benim için bu süreyi beşinci altıncı saniyelere kadar düşürdü. Sabah evimden niye çıktığımı, otobüse niye bindiğimi hatırlamasam da, kadının muhabbetinin bütün nefes alma arzumu nasıl baltaladığını kestiremesem de, eşim niye yanımda değil, çocuklarımdan neden ayrıyım bir açıklama getiremesem de, birazdan bunların hiçbirinin öneminin kalmayacak olması sevindirici haber. Daha önce hiç sevindirici bir haber almamış olanlarınız beni anlayacaklardır.
İnsan az sonra öleceğini bildiği zaman kalp atışları hızlanıyor, adımları yavaşlıyor. Korktuğundan değil, tadını çıkarmak istiyor o anın. Kadın yanımda ilk cümlesini kurana kadar, böyle bir bilgiye sahip değildim. Yaşadığın ve kaybettiğin her an yeni bir şey öğrenebileceğini bilmek güzel. Yaşayacaklar ne şanslı. Ölmeden önce, evimi, çocuklarımı, eşimi, arkadaşlarımı, komşularımı düşünürüm, sürekli onları aklıma getiririm herhalde diyordum. Ne büyük yanılgı. Hatırımda sadece otobüsteki afyonu patlamamış adam. Köprüdeyim, ölümüm bile klişe olacak yani, her zamanki gibi. Bundan bir önceki ve bir önceki ve bir önceki davranışım gibi. Umarım trafiği kitleyecek bir kararsızlık anı yaşamam. İyi hatırlanmak, yaşamak için ilk üç sebebimden biriydi. Yaşamak için en az üç sebebim olduğunu şu ana kadar bilmiyordum. Yaşayacaklar ne şanslı. Kendisini hatırlayacak kimsenin kalmadığını düşündüğünde, onlara güzel bir ders vermek istiyor insan. Köprüyü bir otobüsün, bir arabanın, bir kamyonetin içinde değil de, yalınayak geçmiş olanlarınız beni anlayacaklardır. Ben de böyle başladım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.