- 1337 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DERSİM İSYANI
DERSİM İSYANI
Dersim’de yerleşik Kürt aşiretleri, sarp ve dağlık coğrafyalarından dolayı tarih boyunca Anadolu’da kurulan tüm devlet egemenlerinin deyimiyle “çıbanbaşı” olmuşlardı. Osmanlı İmparatorluğu Yemen, Mısır, Kuzey Afrika’dan talan ettiği ganimetleri çok rahat bir biçimde İstanbul’a taşırken; Dersim Kürt aşiretleri vergi ve asker vermemekte sürekli direnmişlerdi. Bu nedenle Dersim’e hareket düzenleme kararı Tanzimatın ilanından hemen sonra alınmış ve 11 askeri sefer düzenlenmiştir. 20. yy’ın 1. çeyreğinde İstanbul’da İttihat Terraki Cemiyeti adıyla siyaset sahnesine çıkan Türk Milliyetçi akımı; bugün doğu ve güneydoğu Anadolu olarak adlandırılan toprakları Türkleştirmek için coğrafyadaki etnik temizliğe karar vermişti. İlk deneyim 1915 de gerçekleştirilen Ermeni tehciri ile hayata geçirilmişti. Artık sıra Kürtlere gelmişti. Derin bir tecrübeye sahip olan devlet, Ermeni tehciri sırasında bütün Kürtlerde olduğu gibi, din kardeşliğini işleyerek dersim aşiretlerinden de ustaca yararlandı. Daha o dönemde Dersim yöresinde onlarca aşiret önderi içinde bilgi ve cesaretiyle öne çıkan Abbasan Aşiretinin lideri Seyyit İbrahim’in oğlu Seyyit Rıza ile ilişkiye geçmişti. Zerdüşt döneminden kalan ve yöresel bir Mabette saklanan kutsal emanetler ailesinin denetimindeydi. Yani Seyyit Rıza ailesi yöre halkı için aynı zamanda ruhani bir önderliğe sahipti. Seyyit Rıza iki evliydi. İlk eşi Elif, Mustafa Kemal Atatürk’ün Dersim Milletvekili yapıp Ankara’da arabasına alarak gezdirdiği Diyap Ağanın kızıydı. İkinci eşi ise isyan sırasında Türk basının sık sık gazete manşetlerine taşıdığı ve devlet güçleri tarafından Serkan Bölgesinin Uzunmeşe yöresinde çıkan çatışmada oğlu Hasan’la öldürülen Besê idi.
Seyyit Rıza’nın da militanca rol aldığı Erzincan Ermenilerinin 1918 tehcirinde; Dersimliler Kör Halil Paşa’nın getirdiği 117 katır yükü silah ve cephaneyi alarak devlet güçleri ile birlikte Erzincan’daki Ermenilerin avına çıkıyorlar. 12 günlük kuşatmadan sonra Erzincan Ermenilerinin işi bitiriliyor. Seyyit Rıza’nın kirvesi Ermeni dostu komutan Bogos Paşa ağır yararlanıp esir düşüyor. Ölmeden önce Seyyit Rıza’yı görmek istiyor. İsteğini kabul edip kendisini ziyarete giden Seyyit Rıza’ya Bogos Paşa tarihi bir hatırlatmada bulunuyor: “Kirvem yüzüne söylemek istediğim bir sözüm var; yanlış yaptın. Bize yapılanlar yarın siz Kürtlerinde başına gelecektir. Söylemek istediğim buydu. Sözümü unutma, sizde sıranızı bekleyeceksiniz.”
Ermenilere karşı yapılan operasyonlardan dolayı Seyyit Rıza Osmanlı Paşası Kazım Karabekir tarafından “Dersim Generali” unvanıyla ödüllendiriliyor. Ayrıca kendisine “Memlekete üstün hizmet nişanesi” verilir. Kazım Karabekir Paşa Seyyit Rıza’yı makam arabasıyla gezdirerek Erzurum’daki karargahında misafir eder. Cumhuriyet kurulduktan sonra da Devlet cesaretini keşfettiği Seyyit Rıza’nın peşini bırakmaz. 1927 yılında genel Vali kendisini Diyarbakır’a davet ederek hediyeler verir. Bu arada Kürtlük bilincini babası Seyyit İbrahim’den alan Seyyit Rıza Ankara yönetimine karşı mesafeli durmayı tercih eder. Dersim çevresinde Kürtçe okulların açılması talepleri yavaş yavaş seslendirilir. Aşiretleri ikna etmek için görevlendirilen Elazığ Valisi Camal Bardakçı yaptığı toplantıda: “Ağalarım, gazi paşa’nın size özel selamı var. Beni size gönderdi. İçtiğim su ile yemen ederim ki Atatürk de Alevidir ve bütün Alevileri kalkındıracaktır.” Sözünü verir. Aynı Vali “Dersimdeki Kürt tehlikesini kabul etmekle birlikte isyan olasılığının bulunmadığını” rapor eder Ankara’ya. Dersim’i cezalandırmaktan yana olan Genel Kurmay Başkanlığı “isyan var” deyip ordunun görüşünü yansıtır.
1935 yılında bölgeye gönderilen İsmet Paşa hazırladığı ünlü “kürt raporu”nda “Kürtler hızla çoğalıp Erzincan Ovasına yayılıyorlar. Bu gidişle Erzinca’nın yakında bir Kürt şehri olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağız.” Böylece İsmet Paşa da müdahalede geç kalınmaması konusunda görüş belirtmiş oluyordu. İsmet Paşa’nın dışında Dersim’de alınacak önlemler konusunda Celal Bayar ile bölge müfettişi Abidin Özmen’in de raporları vardır. Son olarak İçişleri Bakanı Şükrü Kaya olup bitenleri rapor etmek için bölgeye görevlendirilir. Şükrü Kaya da “Dersim’in Türklük için kanayan bir çıban olduğunu, derhal kesilip atılması” önerisinde bulunur. Zaten Dersim için kapsamlı ölüm fermanı İsmet Paşa’nın eylem planında “Dersim vilayetini yeni yöntemle yapılandıracağız. Muvazzaf subaylar ilçe kaymakamları olacaktır. Memurların hiçbiri yerli olmayacaktır. Bulundukça emekli subaylar tali memuriyetlere tayin olunacaktır. Bütün tasavvurlar gizlidir” diyordu. İşte bu gizlilik ifadesi ile “tepeleme ve hizaya getirme” sırasının Dersim’e geldiğinin ipuçlarını veriyordu. Bogos Paşa’nın Seyyit Rıza’ya söyledikleri doğru çıkmıştı. Tenkil, yani mahvetmek, helak etmek sırası Dersim Kürtlerine gelmişti. İsmet paşa’nın raporunun içeriğine uygun olarak daha önce Koçgiri ve Ağrı isyanlarında Kürtlere karşı yaptığı mezalimlerle uzmanlaşmış Korgeneral Hüseyin Abdullah Alpdoğan geniş yetkilerle bölgeye görevlendirilir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini taşıyan askeri valiye Kürtleri “ipe çekme, affetme” yetkileri verilmişti. Artık o Elazığ-Tunceli bölgesinin baş kesen tiranıydı. Zaten gelir gelmez “zoloları bitirdik, sırsa lololarda” demişti.
Dersim’de yapılacak harekatın talimatını devlet başkanı Mustafa Kemal Atatürk de şu demeciyle onaylar: “işlerimizin en önemlisi Dersim meselesidir. Bu yarayı, bu korkunç çıbanı temizleyip ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu hususta en acil kararların alınması için, hükümete geniş yetkiler verilmelidir.”
Devlet eyleme ajanlaştırma ve aşiretleri birbirine düşürmekle başlar. Hozat Kaymakamı Kazım Bey 1000 lira karşılığında “Seyyit Rıza’nın damadı aşağı Abbasanlı Aşiretinin reisi İbrahim Ağa’yı Meço Ağa’nın oğlu Hüseyin’e öldürtür.” Aşiretler arası başlatılan öldürmeler birbirini izler. Ajan şebekesinin başında bulunan Binbaşı Şevket, Seyyit Rıza’nın oğlu İbrahim’i Deşt Köyünde misafir olduğu evde uyurken öldürtür. Bir subay Uhundu Köyünde evinde kaldığı Mehmet Ali (Mentaş’ın) nin gelinine tecavüz etmek isterken vurulur. Köprülerden geçişler izne bağlanır. Yusufanlı Kamer Ağanın oğlu Fındık, üstünü aramak isteyen bir subay ile iki askeri öldürür. Bu olay basın tarafından büyütülerek “Dersimliler İsmail Hakkı adındaki teğmen ile 33 askeri şehit ettiler. İsyan böyle başladı” biçiminde çarpıtarak kamuoyuna duyurulur. Tehlikeli gelişmeleri gören Seyyit Rıza, General Abdullah Alpdoğan’a bir mesaj yollayarak “size Dersimlilerin isyan etmek niyetinde olduğunu söylüyorlar. Bu söylentiler doğru değildir. Biz savaştan yana değiliz, biz bir çul bir ekmek peşinde koşan yoksul insanlarız. Savaş istemiyoruz. Barış ve devletin Dersim’e elini uzatıp yatırım yapmasını bekliyoruz. Söylentilere kanmayın.” Ancak devletin niyeti “çıbanbaşı” gördüğü Dersim’deki Kürt potansiyelini bir daha kendisine gelmemek üzere sindirmek, dağıtmaktır
Resmi kaynaklara göre bir Makedonya göçmeni; Agos Gazetesinin 2004 yılında yayınladığı bir röportajda “ailesi 1915’te yok edilmiş bir Ermeni kızı olduğu” belirtilen Atatürk’ün manevi evlatlığı Pilot Sabiha Gökçen, 1937’de devlet töreniyle bölgeye görevlendirilir. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra 21 Mart 1937’de, yani Newroz Bayramı sabahında Seyyit Rıza’nın evi bombalanır. Genel taarruz “SEL SEFERLERİ” olarak adlandırılmıştır. Gazeteler ölüm bombalarını başarılı bir biçimde yağdıran Sabiha Gökçen’i “Türk Amazonu” olarak adlandırır.
Kürt katliamından dolayı kendisine sonradan madalya verilir: “1937’de Anadolu’da zuhur eden Kürt isyanında, askeri bir tayyare ile fiilen harekete katılan Sabiha Gökçen burada büyük kahramanlılar göstermiş ve en büyük madalyanın sahibi olmuştur.”
4 Mayısta toplanan bakanlar kurulu bölgenin insanlardan arındırma kararını alır. Başbakan ilk bombardımandan üç ay sonra 14 Haziran 1937 günü olup bitenleri “Dersim özel iyileştirme programı” olarak yapıldığını bir açıklamayla duyurur. Çalışmalar Deman, Kuto (Quto) Deresi, Kalan Aşireti bölgesi ve Hozat yöresinde yoğunlaşır. Seyyit Rıza’nın amcası Hüseyin bir uçak düşürür. Sıkışan devlet Kürt iç ihanetini dağ kadroları içinde yaymayı başarır. Seyyit Rıza’nın ajanlaştırılan yeğeni Rayber (Rêber) görevlendirdiği Piço’nun oğlu Hıdır; isyan güçlerinin kahramanlarından Bahtiyar Aşireti reisi Şahin Ağa’yı uykudayken öldürüp, kestiği başını Hozat’taki komutana teslim eder.
Ayaklanmanın önderi Seyyit Rıza’dır. Ancak kahramanlığıyla öne çıkan ve devlet güçlerinin birinci derecede hedefi konumuna gelen askeri önder Alişêr’dir. Sivas’ın İmranlı ilçesinden olan Alişêr, Şeyh Hesenan Aşietindendi. Nuri Dersimi’ye göre Koçgiri Aşireti reislerindendi. Koçgiri İsyanından sonra Dersim’e geçerek isyancıların saflarına katılmıştı. İyi bir örgütleyici olmanın dışında başarılı gerilla taktikleriyle en fazla adından söz edilendir. Yine Nuri Dersimi’nin anlatımına göre Kürtçe’nin dışında Türkçe, Fransızca, İngilizce ve Rusça’yı biliyordu.devlet Alişêr’i etkisizleştirmek için palanlar geliştirir. Devlet güçlerinin saflarında aktif olarak yer alan 13 yıllık ajan Seyyit Rıza’nın yeğeni Reyber’i taktiksel olarak; isyancı güçlerin saflarına kaydıracak ve verdiği güvenle Alişer’le yakınlık kurup öldurecekti. Reber, direnişin en önemli silahşorlarından Zeynel’i de, kendisine yardım konusunda ikna ediyor. Reyber’in isyancılardan yana saf değiştirdiğini kınayan bildiriler yayınlanır. Seyyit Rıza’nın uyarılarına rağmen Alişêr, ihanetçi Reyber’in oyununa gelir. Devrim saflarına katılan ve devlet tarafından “ihanetle” adlandırılan Reyber, artık Seyyit Rıza’nın da Alişêr’in de hangi mağarada üslendiklerini biliyor. Alişêr, karargah kurduğu İlksor Dağındaki mağarada Seyyit Rıza’nın talimatıyla yardım almak için Erzurum üzerinden Sovyetler Birliğine gitme hazırlığı içindedir. Aylardan Ağustostur. Reyber, son avını yakalamak için harekete geçer. Yanında amcazadelerinden Vanklı Efendi Zeynel, yeğeni İsmail ile Halborili Ali vardır. İsyan boyunca kendisinden bir an ayrılmayan ve çatışmalara katılan eşi Zarife mağaraya doğru gelenleri tanıyınca tedbir alınması konusunda Alişêr’i uyarır. Kendisini aldatan Alişêr, eşine gelenler için çay ve yemek yapmasını söyler. Alişêr Reyber’i mağaranın dışında karşılar. Oturan konuklara Alişêr tütün tabağını uzatırken Reyber, “biliyorsun kirve, düşmana karşı savaşıyoruz. Türk ordusu top, tüfek ve uçaklarıyla bize aman vermiyor. Onun için sık sık yer değiştiriyoruz. Yolumuz buraya düşerken kirvemi bir ziyaret edeyim dedim. Savaş hali, ne zaman ne olacağını kimse bilmez” der. Bu sözlerin bitiminde silahlar patlar ve Alişêr vurulur. Zarife belindeki tabancasını Reyber’e doğrultup ateşler. Fakat mermi Vanklı Efendinin başına isabet eder. Reyber’in silahından çıkan kurşun Zarife’nin cansız bedenini yere serer. Kimi anlatımlara göre de silahlar vedalaşma sırasında ateşlenmişti. Reyber ile Zeynel Alişêr ile eşi Zarife’nin kesik başlarını Elazığ’da bulunan General Abdullah Alpdoğan’a götürür. İki kesik başa karşılık 5 bin lira ödül veren Vali şunları söyleyecekti Reyber’e: “vatana büyük bir hizmette bulundun. O hain Alişêr’i ortadan kaldırmakla Seyyit Rıza’nın elini, kolunu kestin. O bundan sonra Alişêr’siz bir şey yapamaz.”
Munzur Dağlarının en stratejik yöresinde üslenen Seyyit Rıza’ya Erzincan Valisinden “Dersimlilerin isteklerinin kabul edileceği” yönünde bir çağrı gelir. Nuri Dersimi’ye göre 5, resmi belgelere göre 10 Eylül’de Seyyit Rıza Erzincan’a gitmek için yola çıkar. Erzincan ile Ovacık arasındaki Alibey Köprüsünden geçerken göz altına alınır. Teslim alındığında Umumi Müfettiş İzzettin Paşa kendisine sorar “Seyyit Rıza siz misiniz?” Seyyit Rıza: “Ben Dersim’li Rızo’yum. Dersim’de her meşe ağacının altında ve her dağın başında binlerce Rızo vardır. Şu anda siz hangi Rızo’yu soruyorsunuz?”
Erzincan’dan Elazığ’a nakledilen Seyyit Rıza dünya siyaset tarihinde görülmemiş düzmece ve hukuk dışı bir sorgulamayla idama mahkum edilir. İnfazın gerçeleşmesi için yaşı 75’ten 58’e indirilir. 18 Kasım 1937’de sabaha karşı gerçekleştirilen infazda beş kişi daha asılır. Bunlardan biri de 17 yaşındaki oğlu Reşik Hüseyin’dir. Mahkeme kararıyla onun da yaşı 17’den 21’e çıkarılarak babasından önce darağacına çekilir. İnfazlar Elazığ Buğday Pazarı meydanında araba farlarının ışığında gerçekleştirilir. İdam sehpasının önünde devlet yetkililerine dönerek: “Kerbela evlatlarıyız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir yaptığınız” der.
İnfazında hazır bulunan Elazığ Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil (Adalet Parti İktidarı döneminde Dış İşler Bakanlığı, Senato Başkanlığı ve Cumhurbaşkanı vekalet görevlerinde bulundu) yıllar sonra yazdığı hatıralarında şu itirafta bulunacaktı: “Tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü, çingeneyi itti, ipi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını kendisi yaptı.”
Alişêr ile eşi Zarife’nin kesik başlarını Vali General Abdullah Alpdoğan’a götüren Reyber çağrı üzerine devlet güçleriyle planlanan görüşmeye giderken oğlu ile birlikte askeri karargahın içinde süngülenerek öldürülür. Öldürmeden önce bir askeri yetkili kendisine “ihanetçi her zaman ihanet eder” sözünü hatırlatır. İsyan önderlerinin ortadan kaldırılmasıyla 1938 yılında bazı kaynaklara göre 60 bin Kürt insanlık dışı yöntemlerle Dersim’de katledilir
İHSAN ÇÖLEMERİK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.