- 1435 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çağımızda Teknoloji, İnsanlık ve Yönlendirmeler
Sağımız, solumuz, arkamız, önümüz internet. İnternete girmeyenimiz, internete işi düşmeyenimiz yok gibi. Bill Gates’in bu kadar zengin olmasına şaşmamalı. Hiçlikten para kazanan insanlar. Belki bizden önceki yüzyıllarda da buna benzer icatlar vardı kim bilir? Yani şimdi büyük bir tufan olsa ve bin yıl sonra arkeolojik kazılarda bir cd ya da bir harici bellek bulunsa insanlar ne işe yaradığını nasıl anlayacaklar? Elbette anlayamayacaklar. Bizim arkeolojik kazılarda bulduğumuz çoğu nesnenin ne işe yaradığını anlayamadığımız gibi. Ama biz işin kolayına kaçıyoruz. Yeraltından bir heykel yada anlamsız bir eşya bulur bulmaz; geçmişte insanlar buna tapıyordu diyoruz. Yine aynı şekilde bu tarihten bin yıl sonra, Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin önündeki düşünen adam heykelini (ki aslı Rodin’e aittir biliyorum) bulanlar ne diyecekler? Geçmişte insanlar bu heykele tapıyorlardı.
Çağımız insanının bence en büyük yanılsamalarından birisi de kendini en gelişmiş, en modern ve en demokratik insan olarak kabul etmesi. Bu bilgiye basit bir mantıkla ulaşıldığı ise kuşkusuz gerçektir. İlk insanlar ilkel insanlardı, zamanla ellerini kullanmayı ve alet yapmayı öğrendiler, önce avcı toplayıcılardı ve sonra tarımla uğraşmaya başladılar, yerleşik hayata geçmeleriyle mimari ve sosyal yaşantılarında gelişmeler oldu, hayvanları evcilleştiler, makineler kullanmaya başladılar, petrolü ve otomobili buldular, gemiyi ve uçağı icat ettiler, bilgisayarı ve interneti icat ettiler, sonuç olarak çağımız insanı bulunmaz inci tanesi olarak tarihte yerini aldı. Yok böyle düz mantık. Ben hadisenin bu kadar basit olduğuna inanmıyorum. Bence bizden önce bir çok çağ yaşandı ve belki de bu çağlardan birinde varolan teknoloji bizim şuanda sahip olduğumuz teknolojiden daha üstün seviyedeydi. Zira arkeolojik kazılarda geçmişteki uygarlıklarda beyin ameliyatı dahi yapıldığından bahsediliyor. Şimdi beyin ameliyatı yalnızca neşterle yapılan bir ameliyat olsa yine anlaşılır. Öncelikle beyin rahatsızlığının insandaki tezahürlerinin bilinmesi lazım, sonra bu rahatsız edici tezahürün beynin hangi kısmından kaynaklandığının bilinmesi lazım. Bunun da ötesinde günümüz koşullarında beynin tomografisinin çekilmesi lazım ve ardından son derece hassas ve tedbirli bir şekilde kafatasının açılması lazım. Velhasıl-ı kelam o beyin ameliyatı yapan uygarlığın tüm bu bilgilere ve teknolojilere sahip olması lazım. Şimdi nasıl olur da bu uygarlığın hiçbir şeyden haberi olmayan ilkeller olduklarından bahsedebiliriz? Aslında bu ilk insan ilkel insandır klişesi biraz da sinema filmlerinden kaynaklanıyor. Yazının çeşitli yerlerinde de verdiğim örnekte olduğu gibi; şimdi bütün insanlığı etkileyecek doğal bir afet olsa ve bin yıl zaman geçse. Bin yıl sonra yaşayan insanlar günümüz teknolojisinden ne kadar haberdar olabilirler? Konunun uzmanı değilim ama sanırım bu konuda da çalışmalar mevcuttur. Peki, bu bilgiye bu konuda uzman olmayan ben bile mantık yürüterek vakıf olabiliyorsam, bilim insanları neden bu konuda açıklama yapmıyorlar? Bunun nedenininse tinsel, sosyal, politik ve ekonomik nedenlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Şu yadsınamaz bir gerçek ki propaganda çağında yaşamaktayız. İnsanlar bir gecede zengin olabilirlerken, çok uluslu şirketler bir gecede servetlerini ikiye katlayabiliyorlar. İnsan topluluklarını yönetmek ve yönlendirmek arık eskisinden olduğundan daha kolay. Televizyon, radyo, gazeteler ve en önemlisi internet. Bu yayın ve yayım organlarını kullanarak kolaylıkla insanları yönlendirebilirsiniz, neye inanmaları gerektiğini insanlara söyleyebilirsiniz. İnsan toplulukları bu yönlendirmelerle sizin sözünüzden çıkmayabilir. Sizin istediğiniz gibi yaşarlar ve paralarını sizin istediğiniz ürünlere harcarlar. Örnek verecek olursak en güzel örnek ortaçağ Avrupası olurdu kuşkusuz. Ortaçağ Avrupasında kilise büyük güce sahipti. Hıristiyan Avrupa kilise, papa ve papazlar ne derse onu yapıyorlardı. Çünkü inançları bunu gerektiriyordu. Ayrıca dini yalnızca papazlar ve rahipler biliyorlardı. Çünkü okumayı yazmayı yalnızca onlar biliyor, el yazması din kitapları yalnızca kilise kütüphanelerinde onların tekelinde bulunuyordu. Binlerce inanan insan kutsal kitaplarında yazanları değil papazların kendilerine söylediklerini yapıyorlardı. Böylelikle kilise papazları aracılığıyla ne istiyorsa yaptırıyordu inanan insanlara. Ama matbaanın icat edilmesi, kutsal kitapların kilisenin tekelinden çıkması ve insanların okuma yazma öğrenmesiyle birlikte insanlar kiliseye inanmamaya başladılar. Böylelikle kilise güç yitirdi. Reform ve Rönesans hareketleri başladı. Artık kilise ve papazlar insan topluluklarına hükmedemiyordu. Aynı durum şimdi tüm dünyanın ve tüm insanlığın başında. Bu kez sahnede kilise yok elbette. Bu kez sahnede güçlü devletler ve çok uluslu şirketler var. Bu güçlü devletler ve şirketler insan topluluklarına hükmedebilmenin telaşında. İnsanlara neye inanmaları gerektiğini söylüyorlar, nasıl yaşayacaklarını ve ne satın alacaklarını söylüyorlar. Bunu bir kuyumcunun altına ve elmasa şekil vermesi gibi ustalıkla yapıyorlar. Neye inanırsanız inanın, ne olursanız olsun bu büyük devletler ve şirketler tarafından yönlendiriliyorsunuz. İnandığınız gerçekler sizin gerçekleriniz değil, saptırılmış gerçekler. Bu yüzden bilim ve tarih konusunda da insan topluluklarına gerçekler sunulmuyor. İdareyi elinde tutan kişilerin yönlendirmeleri paralelinde saptırılmış gerçekler sunuluyor. Güç sahibi kişiler ya da kurumlar güçlerini perçinlemenin ve iktidarlarının devam ettirmenin uğraşısındalar. Bence teknolojik olarak daha ileri düzeydeyiz. Ama bu ileri teknolojinin bize pazarlanabilen kısmından haberdarız. Örneğin çağımızda ortaya çıkan virüs kaynaklı hastalıkların bir çoğu sağlık simsarlarının ürünü. Aslında komplo teorilerini ve komplo teorisyenlerini sevmem ama mantıklı düşününce bu sonuç çıkıyor karşıma. Yani biraz okuyan ve eli kalem tutan her hür beynin ortaya çıkarabileceği bir gizem. Zira ben bir dahi değilim, sıradan bir insanım.
Sağımız, solumuz, arkamız, önümüz internet. ‘’Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.’’ Diyebilirim sanırım gönül rahatlığıyla. Teknolojiden rahatsız olan bir insan değilim ama netice itibariyle bir insanım. Tarih güç sahibi kişi ve kurumların oyunlarının bozulma hikayeleriyle dolu. Zamanın ne getireceği elbette belli değil. Önemli olan kişinin neye inandığı ve inandığının ne kadar doğru olduğu. Ayrıca çağının yönlendirmelerine ne kadar takılıp ne kadar takılmadığı. Kısacık ömrümüzde bunları düşünmeye ne gerek var? Biz yaşamamıza bakalım diyorsanız yönlendirme oltasına çoktan takılmış insan koyunlarınsan birisisiniz demektir. Bunu nerden mi biliyorum? Çünkü bende öyleyim. Birde bu yazının güvenilirliği konusu var. Yani bu okuduğunuz yazı da o bahsettiğin yönlendirmelerden birinin basit bir olsasıysa?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.