- 1019 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU KONFERANSI
…….9 Mart 2011 tarihinde Türk Edebiyatının Destan Şairi olarak bilinen Gençosmanoğlu ile ilgili bir konferans vardı. Konferans Gaziantep Üniuversitesi ile Gaziantep İlesem Başkanı Muhittin Arar işbirliği ile düzenlendi. Konuşmacılar Yrd. Doç.Dr. Arif Yılmaz ile Gençosmanoğlunun, oğlu Talat Gençosmanoğlu idi. Konferans görmeyi dinlemeyi çok değer idi. Bugün de aynı konferans Gaziantep İlesim şubesinde saat 19.00 da olacaktır. Sizlere tavsiyem kaçırmayın diyorum. Burada Gençosmanoğlundan söz etmek isterim ama, O’nu Arif Yılmaz Hocamız kadar, oğlu Talat Gençosmanoğlu kadar anlatmaya gücüm yetmez. Bana kalırsa İleseme gelip, orada konuşmacılarımızı dinleyiniz diyorum. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, 1929’da Elazığ’ın Ağın ilçesinde doğdu. 1947’de Akçadağ Köy Enstitüsünden mezun olan şair, gençlik yıllarında başladığı şiir sanatını bir delikanlı hevesiyle sürdürürken Nihal Atsız’ın “Bozkurtların Ölümü” adlı romanını okur. Genç bir köy öğretmeni iken okuduğu bu roman, ileride onun şiirinin kaynağını oluşturur. Manzum yazıların hafızalardan daha geç silineceğini düşünen şair, romanı manzum hikâyeye dönüştürmeye çalışır. Nihal Atsız da teşvikiyle çalışmalarına hız verir. Niyazi Yıldırım’ın şiirleri, bent, kıta ve beyit şeklinde tertip edilmiştir. Serbest nazmı da zaman zaman kullanan şair beyitlerini genellikle gazel tazında yazmıştır.
Türk tarihinde efsaneleşmiş Dede Korkut Hikâyelerinden (Bu hikâyeler 12 tanedir.) bir kaçını manzum olarak yeniden yorumlarken fikirlerini de tarih çerçevesi içine yerleştirir. Dede Korkut üslûbuyla oluşturduğu manzum hikâyeler, eski tarihin yeniden gözden geçirilmesi gibidir. Diğer bir ifadeyle; tarihî şahsiyetler ön plâna çıkarılmış, efsane ve mitolojik motifler yeniden çizilmiştir. Tabiî bu arada uçsuz bucaksız Asya Bozkırları üzerinde vatan kuran alperenler de devleştirilmiştir.
Alp, İslâmiyet öncesi hayatımızın kahramanları; Eren İslâmiyet sonrası hayatımızın bilge kişileridir. Şair kimileri gibi Türk tarihini İslâmiyet’in doğuşuyla başlatmaz, bilâkis İslâmiyet öncesinin Alp’i ile İslâmiyet sonrasının Eren’ini birleştirerek yeni bir terkip oluşturur. Ardından da: “Alperen, maddî ve manevî erdemleri şahsında birleştiren bir insan tipidir.” diyerek onları yüceltir. Bununla da yetinmeyen şair; alperenleri Anadolu’yu doğudan-batıya defalarca kat eden sıradağlara benzetir. “Bu sıra dağlar, Alperen dedelerime ne kadar benziyor. Sırt sırta, omuz omuza yaslanan bu dağlar ve Alperenler ölmüşler, fakat dümdüz toprak değil, ulu ulu dağlar olmuşlar” diyerek yeri sabit tutan dağları Türk’ü ayakta tutan alperenlerin mezar tümseğine benzetir. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu sayfalara sığmaz bir destan şairidir. Şimdi aşağıya iki şiirini alıyorum, bunu sizlerle paylaşmak istedim.
MALAZGİRT MARŞI
Aylardan Ağustos, günlerden Cuma
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma
Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Önde yalın kılıç Türkmen Başbuğu
Ardında Oğuz’un ellibin tuğu
Andırır Altay’dan kopan bir çığı
Budur, Peygamberin övdüğü Türkler...
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Türk, Ulu Tanrı’nın soylu gözdesi
Malazgirt Bizans’ın Türk’e secdesi
Bu ses insanlığa Hakk’ın müjdesi
Bu seste birleşir bütün yürekler...
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber!..
Nağramızdır bu gün gök gürültüsü,
Kanımızdır bugün yerin örtüsü
Gazi atlarımın nal parıltısı
Kılıçlarımızdır çakan şimşekler...
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber!..
Yiğitler kan döker, bayrak solmaya,
Anadolu başlar, vatan olmaya...
Kızılelma’ya hey... Kızılelma’ya!!!
En güzel marşını vurmadan mehter
Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
ATSIZ TANRIDAĞINDA
Burada başsağlığı, orada gözler aydın;
İki ayrı dünyada iki ayrı tören var.
TANRI katından gelen bir yüce buyruk üzre,
Aramızdan ansızın çadırını deren var.
Orada ecdat ruhu şadümanlık içinde
Burada tamu içre gönüllerde boran var.
Eksilmiş bir yanımız; çarpılmış gibiyiz hep
TANRI korusun, sanki bozkurtluğa kıran var.
Yukarıdan gök mü bastı; altta yer mi çöktü ne?
Kimsede ağız, dil yok; gözleriyle soran var.
Buradan uğurlarken onu binlerce bozkurt
Orada karşılayan binlerce Alp-Eren var.
O gün Tanrıdağı’nda tan ağardı çağda,
Dediler Oğuz Han’ın otağına giren var.
Ve Tanrı-Kut Mete’nin huzurunda Atsız’ı
Kür Şad’la Kül Tigin’le diz vururken gören var.
Töredir; konan göçer, doğan gün batar elbet
Tanrı zeval vermesin devlet, din ve KUR’AN var.
Dayanılmaz olsada Atsız’lığın acısı
Ulu Tanrı’ya şükür yine soy var, Turan var.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.