GÜNLÜĞÜMDEN BİR SAYFA
Yine sabah oldu, yeni bir gün daha. Güneş yavaş yavaş hissettirmeye başladı sıcaklığını sokağa atttığım ilk adımda. Aklımda düşünceler zihnimi yorarken, boşluklarla geçecek bir gün daha. Her gün yaşadığım günün değerini anlayamadığım bir gün daha. Şükrümü ihmal edip sadece günümü yaşadığım bir gün daha.
Bizi yaratan o yüce varlığı RABBİMİ hatırlamak için hep kötü şeyleri mi görmek gerekir ?
Otobüse bindim ve dershanenin yolunu tuttum bugünde her günkü gibi. Aklımı dolduran düşünceler; dersler, yeni alacağım kıyafetler. Sınıfa girdiğimde herkes akşam internette ne yaptığını, makyaj malzemelerini, kimin ne giydiğini, üniversiteye bir an önce gidip de ailesinden kurtulup özgür olmanın muhabbetini yapıyordu. Üniversiteye gitmeleri için gerekli olan dersin bile ciddiyetinin farkında değillerdi. Bir yandan dersi dinlemeye çalışırken, çoğu kez göremediğim veya sıradanlaşan şeylerin farkına vardığımı hissettim. Üzüldüm, çoğunun bunların boş şeyler olduğunun farkına varamadıklarını anlayınca yüreğim acıdı bir an. Sonra yine unutuldu. Çünkü o kadar çok şey vardı ki zihnimi yoran ve bana hiçbir faydası olmayan, bu önemli şeyler sadece bir an aklımda kalabiliyordu. Çünkü biz insanlar gerçek mutluluğun ne olduğunu kavramaya çalışırken, kendimizi mutlu edelim derken, acı vermekten başka bir şey yapmıyorduk. Gözlerimizi boşluğa, kulaklarımızı dedikodulara, yüzlerimizi maskelere o kadar çok alıştırmıştık ki. Farkına varamıyorduk asıl gerçeklerin. Kahkahaların, sahteliklerin arkasına sığındığım bir gün daha geçiyordu işte. Akşam eve dönme vakti gelmişti. Yine sokaklardaki insan kalabalıklarının arasında ne olduğunu kavramadan yok olma vakti. Hava kararmaya başlamıştı. İçimizdeki karanlık çöküntülerle beraber. Oysa o kadar sudan sebeplerdi ki canımızı sıkan şeyler. İki tane montu olduğu halde yenisi çıkmış ya illa alacak, onun derdindeydi kimimiz, kimisi her gün aynı ayakkabı giyilmezmiş ya yarın hangisini giysem derdindeydi, kimisi paralı sevgilisi olmasını istediğini söylüyordu, kendine yakışamayan yerlerde gezemezmiş hanımefendi. Dershaneden dışarı çıktığımda üstümün kat kat olmasına rağmen üşüdüğümü hissettim. Ruhumdu aslında üşüyen. Canım gezmek istiyordu, eve gitmemek. O güzelim evim bile sıkıcı gelmeye başlamıştı. Annemin tatlı bağarışları, sürekli beni düşünme kaygısıyla onu ye, bunu ye demeleri. Şimdi özgür olmak vardı diyordum içimden. İstediğin saatte eve girmek.
Yolda giderken bir çifte rastladım birbirlerine söyledikleri sözlere takıldı kulaklarım. O kadar güzel hitap ediyorlardı ki birbirlerine. Sonrasında konuşmalar şımarıklıktan başka bir şey ifade etmemeye başladı. Sadece yürekte hissedilmesi gereken aşk bile bedenlere bürünmüştü. Tüm sevgiler çıkara. Bir insandan çıkar elde edebiliyorsan, değerli sayıyordun onu. Değer bile anlamını yitirmişti. Anne babamız bile çıkarlarımız doğrultusunda iyilerdi bizim için.
Öğrencilerin okul çıkışıydı otobüse bindiğimde. Herkeste biran önce otobüse binme telaşı vardı yer kapmak için. Aslında her yerde bir telaş vardı, tüm caddede. Nereye gitmek içindi bu telaş? Baktım insanlara bir bir. Her birinin aklında farklı düşünceler, farklı seyirler. Öğrencilerin konuştuklarına kulak verdim sonra. Kimi hocası, kimi ailesi, kimi arkadaşı, kimi sevgilisi hakkında hiçte kulağa hoş gelmeyecek sözler sarf ediyordu. Üzüldüm, geleceklerinden bile habersizlerdi. Yarın ne yapmak istediklerini bilmiyorlardı. Neyi nasıl düzeltmeleri gerektiğini. Önden bir teyze bağırdı başım ağrıyor susun diye. Çocuklar inatlarına dalga geçip daha da seslerini yükseltmeye başladı. Sonra duraktan otobüse biri bindi. Kalabalıkta kimse onun farkında değildi. Bir şeyler anlatma derdindeydi. Gözüme takılıverdi. İlk baş kavrayamamışken sonra anladım kör olduğunu. Otobüsün arkasındaydım. İçime dert çökmüşken, sesimi duyurma çabasındayken, orta yaşlarda biri yer verdi, o kadar genç arasından. Otobüsten inerken caddeden geçmesi gerektiğini, ona tarif etmelerini rica etti. İndikten sonra caddeyi doğrultamadı. Gözüm onda takılı kalmışken, içimden geçirebildiğim tek şey umarım biri yardım eder düşüncesiydi. Sonra kayboldu kalabalıkların arasında o da.
Önümde baba kız oturuyordu. Kız babasına o kadar çok bağırıyordu ki. Otobüsteki ses arasında sesinin duyulmadığını sanıyordu. Zavallı babası derdini anlatamıyordu. Arkadaşlarının arasında küçük düşüyormuş illa o da kameralı cep telefonu istiyormuş. Babası ödeyemediği faturaları sıralarken kız babasının ne dediğinin farkında bile değildi. O kendi derdinin peşine düşmüştü. Olmaması çok büyük eksiklikti. Oysa ki az önce başka bir insan gözlerinin eksikliğini hissediyordu ama yinede sesi çıkmıyordu. İsyan edemiyordu, yaşadığı her gün için şükrediyordu belki de.
Evime geldim. İçeri girdiğimde sıcacıktı. Annem yine başlamıştı söylenmeye, geldiğin gibi odana kapandın diye. Babam: ’ Bugün ne yedin, ah kızım bak kendine artık, senin için uğraşıyoruz. Bak bir yığın yemek var ne istersen hazırlasın annen hemen’ diyordu. Bense ilgiden şımarmışlık olsa gerek: ’ Uykum var ya rahat bırakın!’ diye bu kadar güzel sözlere bile karşılık verebiliyordum. Boş geçen bir günün ardından yatmadan bilgisayarıma bakayım dedim. Msnde yine arkadaşlarla iğrenç espriler, hayata hiçbir faydası olmayan boş muhabbetler vardı. Bir an sıkıldığımı hissettim ve yazmaya başladım, bu sözcükler döküldü gerisin geriye. Yazarken de anladım ki biz bu dünyamızı kurtarma çabasındayken aslında ne bu dünya için ne de diğer ebedi dünya için hiçbir şey yapmıyorduk. Biz kendimizle beraber her iki dünyamızı da mahvediyorduk.
Bu gece başımı yastığıma koyduğumda edeceğim tek dua RABBİM’in hem bana hem tüm kullarına insan olduklarına hatırlatması olacak ve şükreden kullarından eylemesi için yalvaracağım Rabbim’e. Sizde lütfen arada sırada da olsa tüm insanlık için dua etmeyi ihmal etmeyin. Lütfen!...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.