- 939 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
İslam Birliği Müslüman'ın Özlemi ve Duasıdır; Allah'ın Vaadidir
İslam ahlâkının yeryüzü hakimiyeti, samimi her Müslüman’ın hayali, özlemi ve duasıdır; ancak Kur’an’ın da müjdesi ve vaadidir. Yüce Allah, Kur’an’da gelecekte gerçekleşecek olan bazı olayları haber verir. Bu olayların zaman içinde gerçekleşmesi, Kur’an’ın mucizelerindendir. Kur’an ayetlerinde bildirilen haberlerden biri de İslam ahlakının yeryüzünde hakim olacağıdır.
Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O’dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam’ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saf Suresi, 8-9)
Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmadan, katıksızca iman edenlerin yeryüzüne mirasçı kılınacakları da Kur’an’da haber verilen İlahi bir buyruktur. Kur’an’ın sonsuz ilim sahibi Yüce Allah’ın sözü olduğunu kanıtlayan bu konudaki ayetlerden bazıları şunlardır:
Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. Müşrikler istemese de O dini (İslam’ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O’dur. (Tevbe Suresi, 32-33)
Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz. (Kasas Suresi, 5)
Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, her şeye güç yetirendir. (Ahzab Suresi, 27)
Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah’tan ’yardım ve zafer (nusret)’ ve yakın bir fetih. Mü’minleri müjdele. (Saff Suresi, 13)
Şüphesiz, Biz sana apaçık bir fetih verdik. Öyle ki Allah, senin geçmiş ve gelecek (her) günahını bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola yöneltsin. Ve Allah, sana ’üstün ve onurlu’ bir zaferle yardım etsin. (Fetih Suresi, 1-3)
"Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır)." (peygamberler) Fetih istediler, (sonunda) her zorba inatçı bozguna uğrayıp -yok oldu- gitti. (İbrahim Suresi, 14-15)
Kuşkusuz yaşamlarındaki öncelikleri Allah, Resûlü ve O’nun yolunda mücadele olan samimi inananlar, Kur’an ahlâkının dünyaya yayılmasını yalnızca hayal etmezler. Bunun için sözlü dua ettikleri gibi fiili anlamda da dua eder; malları ve canlarını ortaya koyarak yaşamları boyunca çaba içinde olurlar.
De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlünden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 24)
Peygamberimiz’e (sav) Kur’an’ın vahyedilmesinden yaşadığımız döneme kadar, ayetlerde belirtildiği anlamda dünya çapında İslam ahlakı hakim olmamıştır. İslam ahlakı çok geniş topraklara yayılmış ancak yeryüzünün tamamında bir hakimiyet gerçekleşmemiştir. Allah’ın bu vaadinin ilerleyen yıllarda gerçekleşmesi beklenmektedir.
İslam ahlakının hakim olması Rabbimiz’in hükmüdür; samimi ve şirk koşmadan iman eden kullarına bir vaadidir. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) hadisleri incelendiğinde ise İslam ahlakının dünyada hakim olacağı dönemin ahir zaman olduğu anlaşılır. (Kuşkusuz doğrusunu Allah bilir.)
İnsanların özlemini duydukları bu kutlu dönemde yeryüzü güzelliklerle dolacaktır. İnsanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden, haktan ve doğrudan yana üstün adalet anlayışı ve barış tüm dünyayı kaplayacak, haksızlık ve zulüm yeryüzünden kalkacaktır.
Güçlü olanın değil, haklı olanın güçlü olacağı bu dönemde toplumun her kesimindeki insanlar arasında eşitlik yaşanacak, huzur ve güven ortamı sağlanacaktır. Yaşanan Kur’an ahlâkının sonucu olarak insanlar hiçbir sahtekarlığa, kötülüğe ve harama yanaşmayacaklardır.
Bu dönem, Rabb’imizin tüm buyruklarının eksiksiz yerine getirildiği, adaletin, özverinin, yardımseverliğin en yoğun yaşandığı, kutlu bir dönem olacaktır. Bu paylaşmanın sonunda herkes eşit refah seviyesine ulaşacak, açlık, sefalet gibi sorunlar çözüm bulacaktır.
Tüm bunların gerçekleşmesi için ayrılıklar ve farklılıklar bir yana bırakılmalı, tüm Müslümanlar "kardeş" oldukları gerçeğini hatırlamalıdırlar. İnanan insanların kardeşliği, Allah’ın büyük nimetidir, şükür vesilesidir.
Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)
Kur’an ahlâkının yeryüzü hakimiyeti, Allah’ın Kur’an’da haber verdiği bir vaadidir. Ve hiç kuşkusuz Allah vaadinden asla dönmez. Bu, Allah’ın dilemesiyle zaten gerçekleşecek olan bir olaydır. Bolluğuyla, bereketiyle, insanlara sağlayacağı refah ve huzur dolu ortamıyla her Müslüman’ın ulaşmak isteyeceği ve hayal ettiği bu yaşam, iman eden insanlar için dünya hayatında çok üstün bir ödüldür. Bu güzel dönemle müjdelenmek, kuşkusuz tüm Müslümanlar için üstün bir şereftir. Ancak hepimiz buna ne kadar vesile olduğumuzu, gerçekleşmesi yönünde ne kadar çaba gösterdiğimizi ve içten ne kadar dua ettiğimizi samimi olarak, tevilde bulunmadan düşünmeliyiz.
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ’güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ’güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)
NOT: Bu süreçte kan, gözyaşı ve zulüm yoktur. Ayrıca İslam’ın yeryüzü hakimiyetini ütopya olarak görmek hata olur. Bizler sebeplere bağlı olarak yaşarız; Allah sebeplerden münezzehtir; vaadini dilerse sebeplere bağlı olmadan da yaratmaya gücü yetendir. Kendi öngörümüzle gerçekleşmeyeceğine inanmak, Allah’ın gücünü gereği gibi takdir etmemek olabilir, Allah esirgesin.
YORUMLAR
İman etmek Kur'an'ın tüm ayetlerine inanmaktır. Diğeri "bir ucundan ibadettir" ve Allah kenarından köşesinden iman etmenin karşılığını da Kur'an'da haber verir. Namaz, oruç gibi ibadetleri farz kabul edip, Müslümanların birlik olmalarını emreden ayetleri yok sayamayız. Belki gerçekleşmesini imkansız olarak görüyor olabilir bazıları,ama yok sayamayız. Ütopya olarak görmek Allah'ın gücünü takdir edememek olabilir. Karşı çıkmak ise bambaşka bir şeydir ve namaza oruca da -haşa- gerek yok anlamına gelebilir. Allah Kur'an ahlakının yeryüzü hakimiyetini vaad ediyor. Allah vaadinden dönmez. Bize düşen bunun için çaba göstermek ve hiçbir şey yapamıyorsak dua etmek. İlim sahiplerinin dediği gibi, "tümü Rabb'imin katındandır", "işittim iman ettim". Allah aklımızı, basiretimizi ve ilmimizi artırsın. Değerli yorumlarıyla katkıda bulunan tüm arkadaşlara teşekkür ederim...
İslam birliği ne Derken ne de Erken.
Vakti geldi geçmekte.
Kervan yolda düzülür. Bazıları yolda tamamlar eksiğini gediğini.
Birlik bir hayal de değil. Osmanlı örneği var önümüzde.
Daha büyük, daha güçlü ve daha iyisini kurmalıyız.
Olmalı ve olacak.
İnanalara ve dillendirenlere selam olsun.
Yazarı da tebrik ederim.
Engin Tatlıtürk tarafından 3/29/2011 9:42:40 AM zamanında düzenlenmiştir.
'' İSLAM BİRLİĞİ '' DERKEN !
Ben bir müslümanım. Dinimle son derece gurur duyuyorum. En doğru olduğuna, en güzel olduğuna, tüm insanlığın yararına olduğuna kesinlikle inanıyorum.
Yine, dinimin gereği olarak, başka dinden olan insanlara da saygı duyuyorum. Hiç bir dine, insana, ülkeye düşmanlığım yok.
Hiç kimsenin, zorla benim dinimden olmasını, asla istemem ve onaylamam.
Dinimin başka insanlar, ülkeler tarafından da benimsenmesini elbette isterim. Fakat bunun, korkuyla, tehditle ya da savaşla olmasını asla kabul edemem. Özenmeli insanlar, inancımıza, üstün ahlâkımıza, temizliğimize, dürüstlüğümüze, çalışkanlığımıza. Bu güzel niteliklerin, islâmdan kaynaklandığını kanıtlamalayız.
Müslümanlığı benimsemiş ülkelerle birlik oluşturup, diğer ülkelere cephe alınmasına, kutuplaşmaya asla özenmemeliyiz.
Avrupa Birliği’ni, ’’ Hristiyan Kulübü ’’ diye adlandırıp, böyle olmayı sürdürdüğünde, sonucun bir medeniyetler çatışmasına varabileceğini iddia edenlerle, onlara karşı bir İslâm birliği oluşturmak gerektiğini savunan kişilerin, aynı kişiler, gruplar, devletler olması, ne kadar ilginçtir.
Öyle bir İslâm birliği nasıl kurulur ? Ülkemiz içinde bile böyle bir birlik kurmaya hakkımız var mı sizce ?
Bunu savunanlar, İslâmın, diğer din ve mezheplere mensup kişilerle de kardeş olduğumuzu, birlikte yaşamamız gerektiğini dillendirmiyorlar mı ? Doğrusu da bu değil midir ?
’’ Agop da bizden, Rojda da ’’ diyenler, İslâm birliğini de savunan aynı kişiler değil midir ?
Öyleyse, bu çelişki neden ? Bir taraftan, ’’ Senin dinin sana, benimki bana ’’ diyeceksin, diğer taraftan Dünya’nın yarısından fazlasını kapsayan ve tüm Dünya’ya hükmetmesini hayal ettiğiniz İslâm birliğinden söz edeceksiniz !
Dini kurallarla ülkeyi hatta Dünya’yı yönetmeye kalkışmak hiç de akıl kârı değildir. Ancak, özellikle bizim dinimizin tavsiyelerini uygulamak, temizlik, doğruluk, dürüstlük, yüksek ahlâk, adalet, hak, hukuk, çalışmak, bilime önem vermek her zaman tüm insanlığın yararına olacaktır.
Dinimiz ilk önce insanları saymayı, sevmeyi, onlara iyi davranmayı emrediyor. Başka dinlere, mezheplere mensup olanlara da saygı gösterip, iyi geçinmemiz, kutuplaşmalardan, savaşlardan uzak durmamız , en doğrusu ve en güzeli olacaktır.
Ülkemizde tam demokrasiyi geliştirmekten söz edenler, tüm din ve mezheplere eşit mesafede olacaklarını vaat edenler, bir taraftan da Dünya’da İslâm birliği kurmaktan söz edip, iki yüzlülük etmektedirler.
Tüm bu çelişkilerin kaynağında, acaba fanatik dincilik mi, yoksa siyaseti çıkarcılık olarak görüp, çıkarlar neyi gerektiriyorsa onu söylemeye ve yapmaya çalışmak mı var ?
Bırakın insanları kendi hallerine. Ülkedeki her türlü ahlâksızlığa, haksızlığa, adaletsizliğe elbette ki müdahale edin. Bunu ister din adına, ister insanlık adına yapın. Güzel olan her şeyi uygulamaya çalışın. Halk da sizleri takdir etsin. Alevisiyle, Sünnisiyle, Müslümanı, Hristiyanı ya da inancı olmayanıyla özensin yaptıklarınıza.
Büyük birlikler, kutuplaşmalar, düşmanlıklar ,işgaller peşinde olmayın.
Çok büyük değil, çok mutlu , refah içinde yaşayan, barışçı,huzurlu olmak istiyoruz.
Dünya Hristiyan birliği de, Dünya İslâm birliği de, ancak yeni savaşlar, yeni yıkımlar getirir. Dünya’da hayatı tehlikeye koyar. Bu da , bizlere bu güzelim Dünya’yı bağışlayan Tanrı’ya isyan değil midir, nankörlük değil midir ?
Müslüman, Hristiyan, Musevi, Yahudi, Hindu, Budist ve başkaları. Tüm dinlerden ve inanmayanlardan oluşan tüm insanlar olarak, savaşsız, huzur dolu bir dünyada, insanca yaşamak, hepsinden daha güzel değil mi ?
Tüm Dünya’yı yeşile, siyaha ya da maviye boyarsanız eğer, hepimiz ancak kör oluruz.
Oysa Gökkuşağının tüm renkleriyle süslü bir Dünya’da tüm insanların gözleri, pırıl pırıl olur.
Dünya’ya hükmeden, insanlığa hükmeden, devletleri yönetenler ! İnsanlığa, insanca yaşamayı çok görmeyin !
Fikret TEZAL
Râzı.
ÖNCE İSLAMI Bİ ÖĞRENİN
ALKIŞLAYANLARINIZA DA ÖĞRETİN...
BİRLİĞİN BÜTÜNLÜĞÜN NESİ SİZİ RAHATSIZ EDİYORKİ
İSLAM BİRLİĞİNİ SADECE SAVAŞMAK YOKETMEK ALGISI ÜZERİNDEN KAKALAMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ ZİHİNLERE...
Fikret TEZEL
Engin Tatlıtürk
Biz insanlar değilmiyiz yaratıcısına iş öğretmeye kalkıp Tanrıcılık oynayan?
Onun isteği dışına çoktığımız her işte de yanıldığımızı acı şekilde anlamıyormuyuz?
Atom ile DNA ve fizik kurallarıyla oynuyoruz.
Ahlak ve sosyoloji kuralları ile oynuyoruz.
Başarı yerine hüsrana uğruyoruz.
Ne olur başınızı kumdan çıkarın.
Selamlar.