- 2847 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
gece karalamaları
‘ben bütün hüzünleri denemişim kendimde
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
bir bir denemişim bütün kelimeleri
yeni sözler buldum seni görmeyeli’
...
Gramerim bozuk! Yüklemlerim, öznelerim, tümcelerim her şeyim dağınık. Anlatmazsam sığamayacakmışım gibi sanki gökyüzüne bile. Duvarları delik deşik edeceğim beynimde gezinen bu ikilemlerle. Yok yok en doğrusu şu ki; bozuk bir saat gibi her dakika aklımı karıştıran, düşüncelerimi irdeleyen, aklımı kurcalayan sendin! Şimdi hiç bir şey olmamış gibi köşene çekilen de sensin. Sanki ringe çıkarken kaybedeceğini anlayıp dayak yemeye odaklanmış, daha maçı en başından kaybetmiş, yumruk üstüne yumruk yemiş, neden sonra öylece devrildiğinde hayıflanmış, hem şaşırmış hem şaşırmamış olan da sendin! Ölümlerden ölüm beğenen, oradan oraya amaçsızca koşan, darbe üstüne darbe alan da, senin gel gitlerinden payına düşeni sindirmeye uğraşan ve bundan başka bir seçenek bırakılmayan da bendim!
İki dirhem bir çekirdek şiirler ve bulunmaz hint kumaşı varlığınla sevilmeye ne kadar da kaçınılmazdın. Başka çare kalmamıştı, sevmek ne güzeldi seni öyle döktüre döktüre, öyle kanaya kanaya… yaraya çare, çareye yara halinle amaçlardan soyunan varlığım dirençsiz bir kaftan gibi sarılırken ömrüne, dizi dizi yerlere nasıl da beyhude serdin kalbimi. Şikayet sanma! İnan değil! Sitemlerden arınıyorum git gide.. bu olsa olsa bir iç dökümü olur ancak, diyor ki geçmişten gelen bir söz; ayrılıkla ölüm ikiz kardeşmiş. Yani ben anlatsam anlatsam, insanın ölürken başından geçenleri ve o an da neler hissettiğini anlatabilirim bir miktar sana. Ama hani bazı şeyler yaşanmadan bilinmezmiş ya, bu da öyle bir hadise olsa gerek ki, anlamaları olanaksız gibi görünüyor tatmamış olanların.
Üzülüyorum sanma. Bu sefer hiç üzülmüyorum. Biliyorum inanmayacaksın yine ama bu kez başka türlü şeyler hissediyorum. Hissizlik gibi tuhaf ve tanımadığım bir his peydah oldu içimde. Sanki kalbimi söküp çıkarsalar göğsümden canım acımayacakmış gibi acayip duygulara kapılıyorum. Bazen sadece neden diye soruyorum, tek normal davranışım da bu galiba. Eskiden olsa… biliyorsun işte deli hallerimi. Ama galiba büyüyorum içimde. Acıları büyüte büyüte büyümeyi de öğreniyorum galiba yavaştan… ama gel gör ki, tatsız tuzsuz günler de yaşamıyor değilim. Yavan ve kekremsi saatler yakamı bırakmıyor. Irmak olamıyorum, taşamıyorum denizlere. Okyanusu düşlüyorum birde düşün! Küçük bir su birikintisi gibi kendi halinde süzülürken derinliğim okyanusa nasıl varabilirim! Ama insanoğlu işte, hep olmayacak hayaller kuruyor kendi kendine…
İnsan demişken derdin ya hep; ‘insan çiğ süt emmiştir’ diye. Bu sözün doğruluğuna günden güne inanıyorum artık biliyor musun. Ben de dahil insanlar gerçekten çiğ süt emmiş ki, böyle çiğlikten kurtaramıyor kendisini. Sözüm meclisten dışarı değil, bunu alın üzerine. Birkaç beden büyük kalacak kadar büyük bir laf haklısın ama emin ol, zamanla oturur üzerine. Ben hala değişmedim, değiştim dediğime bakma! Ruhu med-cezirle harmanlanmış birisi nasıl değişir, bana bakma sen! Hala hüzünle besleniyorum. Hüzün yiyorum, hüzün içiyorum, uykumda bile hüzünlü rüyalara uzanıyorum, yeminle! Peki sen hala gülümsüyor musun ağzı gözü yapış yapış olmuş, elma şekeri yiyen bir çocuk gördüğünde? Hala aşk filmlerini sevmiyor musun? Trajik hayatını komik filmler izleyerek mi neşelendiriyorsun? Bazen çok sıkıcı ve çekilmez olurdun. Sıkıcı kitaplar okumayı da bırak artık, eğer hala okuyorsan. Ya da sen bilirsin, ne fark eder ki? Laf işte…
Geç olmuş eski… hmm bilemedim bir an sana nasıl hitap edeceğimi, gülümse bakalım her zaman yaptığın gibi şaşkın hallerime… neyse eski dost düşman olmazmış ya hani, oradan yola çıkarak dostum diyorum sana, güzel dostum. Bak yine o türküyü anımsattı bu cümle! Neyse ‘bunlar benim mevzum’, anlarsın ya işte. Arada bir gelip başını ağrıtırım yine. Bak nasıl başladım nasıl bitirdim, yokluğunda bile öfkemi dindirmeyi beceren tek insansın galiba. Hadi, iyi bak kendine, gelirim yine…
fulya/mart2011
YORUMLAR
Fulya CODAL
teşekkür ediyorum, eksik olmayın...
saygılar...
Güzel bir mektuptu sevgili Fulya; mektup yazmayı ben de severim. İnsanın kendisiyle başbaşa kalabildiği andır mektupları. Yüreğinin kıyısında köşesinde sakladığı hüzün bohçalarıdır mektupları... İşte o yüzden ben de seviyorum mektup yazmayı. Muhatabın kim olduğu önemli değil, içinden geçenleri yaz sadece. Rahatlatıyor...
Güzel kalemi kutluyorum.........sevgimle
Fulya CODAL
evet bazen esasında hiç olmayanlara yazılır ya mektuplar, kendi iç dökümünü yazar insan, kendi hislerini tartmak için belki de... nitekim haklısınız, çok rahatlatıyor, üzerinden bir yük kalkıyormuşçasına...
sevgiler...